Tuva adı eski Çin kaynaklarında anılan T'o-pa boy adından gelir.
Hun birliği içinde yer alan T'o-pa'lar Kuzey Çin'de, 200 yıl süren T'o-pa Wei
devletini kurmuşlardır. Bu nedenle
T'o-pa Türkleri, Çin kaynaklarında 3. yüzyıldan beri anılırlar. 261 yılında
devlet kurmuşlardır. 310 yılında Çin'in kuzeyini ele geçirmişlerdir. Bunlar
Siyenpi'lerin bir koludur. 550 yılına değin tüm kuzey Çin bunların
egemenliğinde kalmıştır. 7. yüzyılda Çin kaynakları ilkel biçimde yaşayan bir
"Dubo" boyundan sözederler. 647'de bunlardan Çin sarayına bir elçi
kurulu gelmiştir. Bu boy bugünkü Urenhaların bulunduğu alanda oturur. Büyük
olasılıkla ilkel yaşam süren bu boy Çin'e egemen olmuş T'o-paların anayurtlarında
kalan soydaşlarıdır. Böylece günümüzdeki Tuvalar ise 5-7 yüzyıllarda Çini
yöneten T'o-pa (ya da değişik bir yazımla Toba)'ların soyundan gelirler. Tuba-
Urenhalar Büyük Moğol imparatorluğu kurulduktan sonra hep Moğollara komşu
olarak yaşamışlardır. Onların yüksek egemenliğini tanımışlardır. Ancak iç
işlerinde özgür olmuşlardır. Nitekim 13. yüzyıldan kalan Moğolların Gizli
Tarihin'de orman halkları arasında gösterilir. Camİ-üt-Tevarih'te, Reşidüddin,
13. yüzyılda o çevrede Uryangıt adlı iki boyun yaşadığını söyler.
"Urenha" Moğolcada "Ormanlı kişi" demektir. Eski Türkçede
bu anlamda "yışkişi" sözü kullanılır. Camİ'üt-tevarih'te bu halk
"Orman halkı" olarak anılır. Büyük olasılıkla bu boy, büyük Türk
devletleri döneminde sürekli kıyıda, Altay ormanlarında kalmıştır. Belki de
Orhun Yazıtlarında "Ötüken yış" adı verilen kutsal ormanlarda
yaşamışlardır.
Macar türkoloğu Ligeti'nin söyleyişi ile
Tuva, oldukça garip bir devletciktir. Bilginlerden başka onunla ilgilenen
nerdeyse yok gibidir. Sibirya ile İç Asya sınırları bulunan bu küçük ülkeye
bilginlerin ilgisini çekecek her neden vardır. Halkı Türk-Tatar türünden
insanlardır. Lamaizm'i bilirler, ancak asıl dinleri Şamanizmdir. Ren geyiği
kültürünün en güney sınırı buradan geçer. Bu özellik Tuvin ülkesine özgün
yaşam biçimi kazandırır. Sibirya'nın bu özel hayvanı Tuva'da hem atın hem de
sığırın yerini tutar. Gerçekte bu dağlık ve ormanlık ülkede her ikisi de pek
az bulunur. Tuva halkı doğu komşusu Moğolistan gibi hayvan yetiştirici göçebe
değildir. Bu işle hiç bir zaman uğraşmamıştır da. O ormanda yaşayan avcıdır.
Bu işin tam uzmanıdır. 1915 yılında bbu bölgrdrn grçrn Türk subayı Fahrettin
Erdoğan, bölge halkının yaşamı üzerine gözlemlerini şöyle anlatır.
Sibirya’nın Domiski vilayeti ovalık bir alandır.
Ormanların iç kısmı göllerle doludur. Burada yaşayan Türk kabilelerine
Donkızları denir (Don kızları Altaycada şu demektir: Bizde buz olunca don
denir.) Don demek su kenarında yaşayan kızlar demekmiş.
Donkızları uzun boylu iri vucutlu insanlar olup
Kırgızlardan ayrılan bir topluluktur. Milli gelenekleri ise ehli hayvanları,
Ren geyiği besler, bunlar daima ormanlarda otlarlar. Bizim koyunlar gibi sağım
yerine gelir sağılırlar. Her çadırın göl ortasında bir çardağı vardır.
Akşamleyin kendilerine mahsus kayıklarla çardağın altına gider, kayıklarını
bağlarlar, çardakta yatarlar, sabahleyin kayıkları ile kenara çıkarlar. Kış
vakti sular çekilip donduğu vakit göllerin kenarında açığa çıkan yosunlar
geyiklerinin kışlık gıdası olur. Oturdukları gölün yosunu bitti mi, çadırlarını
alıp başka gölün kenarına gelir, kışı böyle geçirirler.
Dini gelenekleri, her Donkızının belinde ufak bir
baltası var, ormanda ağacı keser mihrap yapar eğilir klakar ibadetini eder.
Cenazeleri olduğu vakit mezara gömerler, bir ren geyiği keserler, parçalayıp
mezarına bırakır giderler.
Dilleri kısık olup Çağatayca konuşurlar. Bunların
nüfus miktarı belli değildir. Yazın geyiklerin döktükleri boynuzları ve kalın
tüylerini Ruslar şarap ve bazı yiyecek maddeleri ile ellerinden ucuz olarak alırlar. Bu tüyler gayet güzel yastık ve at eğerinde
yastık olarak kullanırlar. Bunlar kaypak olduğu için bir birini tutmaz, daima
aynı yumuşaklığı muhafaza ederler. Boynuzlardan da kıymetli tarak ve bıçak
sapı, baston elliği yapılır. Donkızlar nakil işlerini de kış ve yaz bu ren
geyiklerine yaptırılar, at gibi araba ve kızaklarına koşturular.
Kuzey Özbekistan’da ise bunlar ormancı oldukları için
çocuk olduğu vakit Bebe toyunda oğlana para yerine ağaç bağışlanır. Çocuk
mektep çağına gelinceye kadar da o ağacın sayısı her sene artar, bu şekilde
büyüyen çocuğa ağaca karşı bir sevgi ve koruyuculuk hissi kazandırılmış olur.
Ancak
son dönemlerde yerleşik yaşama geçiş başlamıştır.