ALEVİLĞİN
KAYNAKLARI TARTIŞMASI
Rıza
Zelyut, Öz Kaynaklarına Göre Alevilik (İstanbul1990) Kitabında yedi sayfa doğrudan bana
ayırmış. Ayrıca kitabın çeşitli yerlerinde beni eleştirmiş. Bay Zelyut'a göre,
"Alevi düşmanlarının tuzağına düşmüşüm (s.15). Bu yazı dizisinde ciddi
bazı yanlışlar yapmışım (s.251). Sorumsuzca görüşler ortaya atmışım (s.258).
Gerçekte bu suçlamalara
karşılık vermek istemedim. Her şeyden önce Bay Zelyut, ciddiye alınacak bir
yazar, bir araştırmacı değil. Okuduğunu bile doğru anlamıyor, daha doğrusu,
anlamak istemiyor.
Böylesi birine yanıt
vermek, zaman yitiminden başka bir şey değil. Ancak, ülkede şeriat
tehlikesinin doruklara çıktığı günlerde, Bay Zelyut'a değil; geniş kitleye
olan saygım nedeniyle bu yazıyı yazıyorum.
Bay Zelyut, her şeyden öncen neyi savunduğunu bilmiyor. Tüm
kitabında sapla samanı birbirine karıştırmış. Bu savımız hem kitabın düzeni,
hem de içeriği için geçerli. Kitapta en küçük bir düzen yok. Neyin nerde anlatıldığı
belli değil. Dipnot kullanılmamış. Bu da Bay Zelyut'un desteksiz atışlarını
kolaylaştırmış. İslamı istediği gibi yorumlama özgürlüğünü kendinde bulmuş.
İmam Gazali gibi ahkam kesmiş. Bir araştırmacı değil, dinadamı olarak ortaya
çıkmış. İslam'a ilerici işlevler yüklemiş. Kur'an'a yeni yorumlar getirmiş. İmam
Cafer'den kesitler alıp yorumlamış.
Öncelikle şunu vurgulayayım: Ben Aleviliği ne övmek, ne de yermek
için bu çalışmayı yaptım. Nesnel bir inceleme sunmak istedim. Bu bakımdan daha tartışmaya
girerken yollarımız ayrılıyor. Oysa Bay Zelyut tüm kitabı boyunca Aleviliği tuzaklardan
korumayı amaçlamış. Bir misyon üstlenmiş. Sözgelimi benim ilk yanlışım olarak "Ali
dördüncü halifedir" tümcemi vermiş. Alevi inancına göre Ali, halife değil
imammış. Ali'nin halifeliği savı, Sünni ideolojinin aktarılmasından başka bir şey
değilmiş!
Bu satırları okuyan aydın
bir kişinin bıyık altından gülmemesi olanaklı değil. Nitekim Bay Zelyut kitabında
bu söylediklerini unutacak ve üçüncü imam olarak aldığı Hüseyin'in halife olmak
için kelleyi verdiğini yazacaktır. Kökende tüm kitabı böyle çelişkilerle dolu.
Bakış açısı aydınlık olmadığı için, düzenli düşünemiyor Bay Zelyut. Söylediği
bir savın birkaç sayfa sonra tam karşıtını söylüyor. Ama her söylediğini allayıp
pullayıp sunuyor. Zaten amacı bulanık suda balık avlamak.
İleri sürülen bilimsel savları çarpıtarak eleştirmek bir yana, Bay
Zelyut kişinin söylemediği sözleri de, söylemiş gibi gösteriyor. Sözgelimi, ben
Hacı Bektaş'ı Sünni göstermişim. Ve bu Sünni ideolojinin aktarmasından başka
bir şey değilmiş.
Her şeyden önce ben, Hacı
Bektaş'ı Anadolu Aleviliğini derleyen bir kişi olarak ortaya koydum. Nasıl olur
da onun Sünni olduğunu söylediğim savı ortaya çıkar? Yazdıklarıma yeniden baktım.
Böyle en küçük bir anlam çıkmıyor. Nitekim yine Hacı Bektaş'ı, Sünni gösterdiği
ileri sürülen Ahmet Yaşar Ocak'ta da böyle en küçük bir satır yok. Üstelik Ahmet
Yaşar Ocak açıkça, Hacı Bektaş'ın Alevi olduğunu savunan bir araştırmacı. Bu durumda
ya Bay Zelyut bu kaynakları okumamış- ki, anlamasa bile az çok bu kitapları karıştırdığı
anlaşılıyor, ya da yalan söylüyor. Çünkü, başkasının yanlışını bulup büyümek istiyor.
Ciddi bir incelemecinin,
aklına estiği gibi sözler etmemesi; hangi yazarın nerde bu savları ileri sürdüğünü
kanıtlaması gerekir. Bu yapamayan kişi yalancı, iftiracı durumuna düşer.
Bay Zelyut her şeyden önce
Türkçeyi doğru kullanmasını bilmiyor. Anlatımı bir araştırmacıya, bir yazara yakışmayacak
ölçüde bozuk ve dağınık. Ben dili ve anlatımı üzerinde durmak istemiyorum. Yalnız
şu tümceye bir bakın:
"Alevilikten, kadını
soyutlarsanız, ortada ne dinsel-töresel olarak, ne de kültürel ve sanatsal olarak
geriye bir şeyin kalmadığını görürsünüz. Alevilik felsefesi ve uygulaması içinden
kadın ögesini çıkardığınızda bu sistemin gümbür gümbür yıkıldığını görürsünüz.
Bu durum Alevilik olgusunun temelinde kadının bulunduğun açıkça ortaya kor."
(s.60)[1]
Türkçede "ne... ne.."
ile yapılan tümceler olumsuz tümcelerdir. Bunlar yeniden olumsuz yapıldığında
yüklem olumlu kalır. Bay Zelyut Türkçe kullanmasını bilmediği için böyle yanlışlara
düşüyor. Bilgi birikimi, boyutu düşüncesini anlatmasına yetmiyor. Ne dediği anlaşılmıyor.
Çünkü kendisi de ne dediğini bilmiyor!
Bir örnek daha:
"Anadolu'da Hacı Bektaş
ocağına bağlı Bektaşi Alevilerden ve Seyyit dede ocaklarına bağlı, Hacı Bektaş'ı
da makam ve büyük pir sayan alevilerden başka bir Kızılbaş topluluğu yoktur."(s.83)
Ne yazımı doğru, ne de,
ne söylemek istediği açıkça belli olan bu satırlarda (anladığım ölçülerde, İmam
Zelyut) beni eleştirmek istiyor. Kızılbaş'la Bektaşi'nin aynı olduğunu söylemek
istiyor. Kitabının bana ayırdığı eleştiri bölümünde bu düşüncemin yanlış olduğunu
açıkça söylüyor. Ama neden yanlış, orasını açıklayamıyor. Eski Yunan düşünürleri
gibi "Yanlış" deyip işin içinden çıkıyor. Ardından da bununla da yetinmiyor.
"Bu bölünmeyi, Alevilik üzerine yazı yazanlar; şöyle veya böyle dile getirmişlerdir.
Hatta Sünni yazarlar daha ayrıntılı bölünmeler de yapmışlardır. Fakat bu bölünmenin
yanlış olduğunu söyleyen yazarlar da olmuştur" diyor.
Öncelikle bir noktayı anlayamıyorum:
Araştırmacının Alevisi, Sünnisi, Avrupalısı Türkiyelisi olmaz. Araştırmacı yansız,
nesnel olmak zorundadır. Araştırmacı yansız değilse, önyargılardan sıyrılamamışsa
araştırmacı sayılmaz. Hele dinsel bir konuda yazı yazan bir araştırmacı için bu
ilke belirleyicidir. Bu bakımdan Bay Zelyut'un Alevi Sünni diye yazarları ayırması
anlamsızdır. Hadi bunu geçelim. Peki hangi Sünni yazar daha ayrıntılı bölünme yapmış?
Bu bölünmenin yanlış olduğunu kim söylemiş? Bay Zelyut söylesin de öğrenelim.
Bırakın, kitap adını, sayfasını vermeyi, yazarın adını bile veremiyor. Çünkü Bay
Zelyut bilmiyor. Cağaloğlu’nda ayaküstü kulaktan dolma, başkalarından duyduğu
sözlerle eleştirmek istiyor. Ancak o ayaküstü bilgileri verenler, kendiler yazmıyorlar,
eleştiremiyorlar. Bay Zelyut ise cahil cesareti içinde başkalarından duyduklarını
büyük bilgilermiş gibi sergileme cesaretini kendinde buluyor. (Çalışmam gazetede
yayınlandığında dipnotlar yoktu. Dipnotlar olsaydı, Bay Zelyut hangi yazarların
bu tür düşündüğünü de söylerdi!) Oysa şimdi buna gerek yok. Kitabımda 350 dipnot
kullandım. Kimden ne aldımsa kendim gösterdim. Kitabı açıp bakması yeter. (Toplumsal
Boyutlarıyla Alevilik).
Ayrıca bir kitapta yeri
geldikçe başka yazarların yanlışları ortaya konur. Bu belli bir düzen içinde neden
sonuç ilişkisi içinde verilir. Ciddi bir inceleme sistem, düzen ister. Bay Zelyut'un
böyle bir kaygısı da yok. İş olsun torba dolsun diye başkalarının kitabının şu bu
bölümü ele alınıp çarpıtırak eleştiriyor. Böylece herkesin yanlışını bulan büyük
yazar oluyor Bay Zelyut. Kahve söyleşisi gibi kitap yazdığı için bunlardan haberi
bile yok. Sonra sözü şöyle sürdürüyor:
“Ve, Sayın Bozkurt'un Bu
bölünmesi yanlıştır... Çünkü, Alevi toplumunun içinden çıkanlar bilirler ki, Aleviler
kendilerini Bektaşi, Kızılbaş, ve Alevi gibi üç grupta görmezler. Bütün bu bölümler,
kendilerini Alevi sayanlar ve Ehlibeyit yolunun yolcuları olarak görürler. Şehirlerde
yerleşen Aleviler (Bektaşiler) de kendilerinin Alevi olduğunu kabul ederler.” (s.253)
Her şeyden önce Bay Zelyut
kötü niyetli. Aklına eleştirmeyi koymuş. Ne yapıp yapıp eleştirmek istiyor. Öncelikle
benim "büyük savlar" ortaya attığım yok. Ayrıca kitabımı kendisi gibi
doğaçlama yazamadığım için kimden kaç satır yararlandıysam onu da belirttim. Büyük
savlarla ortaya çıkan biri varsa o da kendisidir. Kitabının art kapağına yazdığı
yazıda "Bu kitapla, ALEVİ (Bektaşi) sırrı çözüldü." "Alevilik ilk
kez ayrıntılarıyla açıklanmış, diğer kaynaklar bilimsel eleştiriden geçirilmiştir"
gibi sözleri ileri süren kim? Kitap kapağını kim yazdı?
"Kişinin biçemi tümüyle
kişidir" diye bir söz vardır. Bay Zelyut’un da kişiliği siniyor biçemine.
Bu kişilik yansıtma olayına dayanıyor. Kendisinde ne gibi duygular varsa onları
başkalarında var diye yansıtıyor. Sözgelimi, başkalarını yazar olarak saymıyor,
beğenmiyor. Savaş alanına çıkar gibi tartışma ortamına çıkıyor. Söyleyeceklerini
uygar bir insan gibi söylese olmuyor. Aşağılaması, kötülemesi gerekiyor. Demokrat
Dergisinde Yaşar Kambur’a verdiği karşılık bu bakımdan ilginç bir örnek.
Esasa gelecek olursak, bilgi
birikimi böyle bir konunun üstesinden gelecek düzeyde değil. Geriye bir çıkış yolu
kalıyor, iftira küfür, saldırganlık Unutmayalım, saldırganlık bilgi zayıflığındandır.
Bu nedenle ben anlıyorum Bay Zelyut'u. Ben anlıyorum ama kitlenin anlaması zorlaşıyor.
Çünkü halk dalkavukuluğu yapıyor.
Konuya dönelim. Birincisi,
ben Alevileri üç bölüme ayırmadım. İkincisi ben Bektaşilerin kendilerini Alevi saymadıklarını
söylemedim. Bu yalanları nasıl uyduruyor? Ben yalnızca, Aleviliğin 16.yüzyılda
iki kola bölündüğünü yazdım. Onun da tarihsel, toplumsal nedenlerini belirttim.
Osmanlı yanında yer alan Alevilerin Osmanlı yönetimince Bektaşi, Osmanlıya karşı
Alevilerin Kızılbaş sayıldıklarını söyledim. Osmanlıda kıyıma uğrayan kesimin Kızılbaşlar
olduğunu yine belgelerle ortaya koydum. Bektaşi kesinin düzenle içiçe olduğunu
söyledim. Yeniçeri ocağından gelen bir sürü sadrazamın Bektaşi olduğunu, hatta
Musa Kazım Efendi de olduğu gibi Bektaşi şeyhülislamların bile bulunduğunu yazdım.
Oysa Sayın Zelyut bir çalışmasında şöyle diyor:
"Egemen sınıfların
dünya görüşüne tepki olarak doğan Bektaşilik, yoksulları egemen öğreti doğrultusunda
şartlandırmaya çalışan aynı dönemdeki Mevlevilikle sürekli çatışmıştır[2].
Zelyut'un belge, kaynak verme alışkanlığı yok. İstediği gibi yorumluyor. (At be
Dramalı Hasan, dağlar inlesin!)
Zelyut'a göre Kızılbaşlarla
Bektaşiler arasında bir ayrım bulunmuyor. Bunlar benim uydurduğum şeyler. Ama doğrudan
yetkili bir Bektaşi’nin kitabından şu satırları okuyoruz:
“Şah İsmail'in askerleri
için belki "Kızılbaşlar" denmiştir. Fakat, bu tevillere ve benzetmelere
ne gerek var. Kızılbaş sözcüğü, genel olarak, bu benzeyişlerden değil, Alevi-Bektaşileri
asıl adlarıyla anmak istemeyenlerin onları kötülemek kasdıyla söyledikleri bir söz,
bir ad olarak ortaya çıkmıştır."[3]
Zelyut, arada en küçük bir
ayrım yok diyor, ama kendisinin Hacı Bektaş soyundan geldiğini savunan Bektaşi
babası "Kızılbaş" sözünü hakaret sayıyor, küfür sayıyor. Hani arada ayrım
yoktu?
Yine doğrudan benden bir
alıntı yapıp şöyle bir tümce veriyor: "Balım Sultan, Sırp Prensi ile Sersem
Ali Baba'nın oğludur...”
Öncelikle benim çalışmamda
böyle bir tümce yok. Bir alıntının olduğu gibi konması gerekir. Bay Zelyut'un böyle
bir kaygısı yok. Nasıl yorumlamak isterse öyle alıyor. Hadi bunu yine-geçelim. (Kitapta
geçmediğimiz neresi kaldı?) Asıl konuya gelelim. Birkaç satır sonra şöyle buyuruyor:
"Yazar, masal gibi anlatılan bazı söylenceleri, tarihsel gerçek gibi kabul
ediyor. Balım Sultan, Hacı Bektaş Veli soyundandır."
Kitabımda Balım Sultanla
ilgili bir, bir buçuk sayfalık bir bölüm var. Zelyut gibi desteksiz atma alışkanlığım
olmadığı için, bir dizi kaynağı karşılaştırarak bir bileşime varmak istedim. Bu
kaynaklar ise doğrudan Bektaşi belgeleridir. Asıl sorun Balım Sultan'ın şunun soyundan
olup olmaması değil ki. Ben, Balım Sultan'ın Sarayla ilişkisini ortaya koymaya
çalıştım. Nitekim kitabımın o bölümünde şöyle yazdım: "Balım Sultan'ın yaşamını
araştırmak bu çalışmanın kapsamını aşar. Vurgulamak istediğimiz şu: Anadolu'nun
kaynadığı dönem de sarayla yakın ilişkisi bulunan bu kişinin Hacı Bektaş Tekkesinin
başında bulunuşu gelişigüzel bir olay değildir. Tüm veriler Balım Sultan'ın hain
olduğu verisini pekiştirmektedir" (Aleviliğin Toplumsal Boyutları s.50)
Bay Zelyut, Balım Sultan'ın
sarayla ilişkisi bulunmadığını söyleyebilir mi? Oysa kendisi şöyle diyor: "Alevi
geleneği ve şiiri, Balım Sultan'ın eskiden beri Hacı Bektaş soyundan geldiğini
bildirmektedir. Fakat, onun Aleviliği canlandırdığı gibi iddialar tamamen yanlıştır,
uydurmadır."(s. 256)
Biraz önce benim için "Yazar,
masal gibi anlatılan bazı söylenceleri, tarihsel gerçek gibi kabul ediyor"
(s.256) diyor. Aradan üç beş satır geçmeden "Alevi geleneği ve şiiri"
gibi kaynaklarına dayanarak Balım Sultan'ın Hacı Bektaş soyundan olduğunu kanıtlamaya
kalkıyor. Bu durumda, kimin masala, kimin gerçeğe yaslandığını yansız okurlara
bırakıyorum. Ayrıca bütün Bektaşi Belgelerinde ikinci pir olarak sayılan Balım Sultan'ın
"Aleviliği (gerçekte Aleviliği değil Bektaşiliği) canlandırdığı"
neye göre uydurmadır, belli değil. Bay Zelyut canı istediği gibi ahkâm kesmeye
alışmış.
Ben den şu tümceleri veriyor:
"Başıboş kalan bazı Aleviler ise İslamiyetin dışına kaymış ve Kızılbaşlığı
benimsemiştir. Bunlar, zamanımızda yok denecek kadar azdır."
Bay Zelyut kendince söz uydurmada yine ustalık gösteriyor. Şu anda
çalışmam kitap olarak çıkmıştır. Neresinde böyle bir kesit varsa göstermesi gerekir.
Yoksa yalancı ve iftiracı durumuna düşer. Tıpkı benim Hacı Bektaş'ın Sünni olduğunu
ileri sürdüğümü söylemesi gibi. Ben nasıl olur da "Kızılbaşlar zamanımızda
yok" denecek kadar azdır diyebilirim?
Başlangıçta da söylediğim gibi Zelyut'un kitabı ciddiye alınmayacak
bir kitap. Alevi kitle ruhunu pohpohluyor. Aleviliğe destanlar diziyor:
"Feodal dönemde, alt ve üstkatmanların ideolojisi durumunda olan
Alevilik ve Sünnillik, burjuva toplumlarının oluşmasıyla birlikte, yerini açık ve
siyasal düşüncelere bırakmıştır. Günümüzde Aleviliğin geçmişte üstlendiği işlevi,
emekçi kesimlerin ve diğer halk katmanlarının siyasal partileri üstlenmektedir."
Bu sözlerin neresi
düzeltilir? İçeriği mi, dil yanlışı mı? Yoksa ne sözylediği belli olmayan
övgüleri mi?
Zelyut'un cahilliği bütün
çalışmasınca açıkça yansıyor. Tüm Şii, Batıni hareketleri Alevi sayıyor. Bu arada
ünlü haşhaşin Hasan Sabbah'ı da Alevi sanıp savunmaya kalkıyor. Şu satırlar Bay
Zelyut'un: Yazının oylumunu büyütmemek için içeriği hiç bozmadan kesitler veriyorum)
"Hasan Sabbah, İsmaili
Alevilerinin mücadelesi içinde parlak zekasıyla dikkatleri topladı."(s.42)
"Hasan Sabbah yandaşı
bir kadın aracılığıyla yatağının başucuna bir hançer saplamış ve aynı zamanda
şu haberi iletmişti: Kendisine sevgisi olmasaydı, bu hançeri yumuşak göğsüne saplamak
kolay olacaktı."(s.43)
"Gerek Abbasiler, gerek
Selçuklular, Sünni otoriteye karşı çıkan bu İsmailileri kötülemek için her yolu
denediler. Onları, yalancı cennet yaratmakla haşhaş içirdikleri militanlarla bir
katiller ordusu kurmakla suçladılar. Bu atmosferi, güzel çıplak kızlarla süsleyerek
namus konusunda da dokundurmada bulundular."
"Böylece bir sapıklar
topluluğu gibi gösterdiler İsmailileri. Bu görüşlerine dayanak olarak da, İsmaililere
düşman yazarların kitaplarını gösterdiler."
"Fakat İsmaili yazarların
kitapları, bunların iftiradan başka bir şey olmadığını ortaya koyuyor."
Zelyut, hangi İsmaili yazarın
kitabını okumuş, hangisini biliyor? Bu savları neye dayanarak ileri sürüyor? İsmaililik
ne ölçüde Aleviliktir? En küçük biçimde söyleyemiyor. Üstelik birkaç satır önce
bir yatak sahnesi verdiğine göre karşıtlar doğal olarak Zelyut’un söyleyişi ile
"namus konusunda da dokundurmada” bulunmazlar mı?
Kitabında Bay Zelyut hem
komşuya ayrana gidiyor, hem de küleği ardına tutuyor. Alevi methiyesi yaparken
devrimciliği, sınıf savaşını elden bırakmıyor. Şu satırlara bakın:
"Alevilik ortaya çıkıp
da Arap feodalizmine karşı halk mücadelesi başlayınca, zorunlu olarak Alevi kitlelerde
takiyeye başvurdular"(s.50)
"Bu dünya görüşü; (Alevilik
demek istiyor) avam denilen sıradan halk tabakalarının anlayamayacağı ölçüde derinleştirilmiş,
felsefi bir sistem haline getirilmiştir. Bu nedenle Aleviliği anlamak, benimsemek
ve savunmak kolay bir iş olmamıştır. Bu yüzden de Alevi kesim genellikle azınlıkta
kalmıştır"(s. 50)
Oysa daha 22.sayfada "Alevilik,
bu yayılmasını, her şeyden önce altkatmanların, emekçi kitlelerin ideolojisi olmasına
borçludur" diyor.
Dedim ya, yollarımız ayrı
Bay Zelyut'la. Benim Alevilikteki yaşam ve inanç birimlerinin kökenlerini incelememi
de eleştirmek istiyor. Bunu da bilgi birikimi yetmediği için tam yapamıyor. Doç.
Dr. Çetin Yetkin'in evinde yaptığımız bir söyleşi sırasında benim söylediğim sözleri
bana yanıt veriyor. Önce benden bir kesit almış. Aldığı kesit aynen şöyle:
"Kökende Alevilik,
Anadolu'da toplumsal olayların ortaya çıkardığı, Orta Asya'dan Önasya'ya değin
birçok dinlerin izlerini taşıyan bir Anadolu dinidir"
Ve hemen ardından aklınca
eleştirisini yapıyor. Eleştiriye bakalım:
"Ne yazık ki bu görüş;
Abdülbaki Gölpınarlı'nın batılı araştırmacılardan kopya ettiği bir uydurmadır.
Aleviliği kötülemek amacıyla üretilen bu tez; orijinal olmak sevdasındaki bütün
yazarlar tarafından yinelenmektedir. Şeriatçı kesime düşman kafaların; İslamiyeti
onlardan ibaret görmek, Alevileri bu tezle kurtarmaya çalışmaları yanlış bir gayretkeşliktir."
(s.252)
Öncelikle Bay Zelyut bu
savını kanıtlamalıdır: Abdülbaki Gölpınarlı hangi kitabında yazmıştır? Hangi Batılı
yazardan kopya etmiştir? Zelyut hangi batılı yazarın Alevilik üzerine bir kitabını
okumuştur?
Ardından şöyle diyor:
"Burada şunu önemle
vurgulayalım: Gökten yere inmiş; başka kültürlerden ve uygarlıklardan etkilenmeden
yaratılmış bir din yoktur. Kültür yoktur... Her kültür ve uygarlık, önceki kültürlerin
veya çağdaş kültürlerin etkisinde kalmış, onlardan yararlanmıştır. Bu çok doğal
bir olgudur."(s.252)
Evet, bende bu görüşü savundum.
Peki durum buysa, bu görüş savunuluyorsa neden "Ne yazık ki" sözcüklerini
kullanılıyor? Gökten yere inmiş bir din yoksa, Ortaasya'dan Anadolu'ya dek uygarlıklardan
etkilenen bir inanç neden utanç konusu olsun? Peki gökten yere inmiş bir inancın
olmadığı savunulan kitapta şu satırlar ne arıyor?
"Namaz uzun geldiğinde,
kısaltılmıştır. Sayısı, değiştirilmiştir. Bu uygulamalar bile, namazın Tanrı’nın
kesin emri olmadığını göstermek bakımından yeterlidir." (s.71)
Dedim ya, Bay Zelyut’un
kitabı baştan sona çelişkilerle dolu. Dili, biçemi savunma düzeniyle keyifle okunuyor.
Aziz Nesin’i aratmıyor. Bir kişiyi alaya almak hakaret etmekten daha kötü bir olaydır.
Ben bu yöntemi uygulamak istemiyorum. Ancak Bay Zelyut’un kitabı gerçekten ciddiye
alınacak türden değil. Yine söz bitmiyor bu kez, sav başka bir biçimde geliyor:
"Prof. Bozkurt kardeşimiz;
Aleviliği eski doğu dinlerinin ve Anadolu uygarlıklarının üzerine çekilmiş İslami
bir örtü diye nitelerken de aynı seçmeci tavrı takınmaktadır. (s.253)
Burada "kardeşlik"
nerden geliyor? Bir araştırmanın ciddiyetine yakışmayacak senli-benlilik,
yılışıklık ne? En önemlisi benim seçmeci tavır takındığım yok. Her şeyden önce
ben dinadamı değil, araştırmacıyım. Bilimadamı, araştırmacı seçmeci olamaz, olmaması
gerekir, bilimadamı sergiler. Seçmek dinadamına özgüdür. Bu bakımdan benim seçme
yaptığım yok. Alevi bir anababadan geliyorum. Ama Alevi olmasam da bu bilinçte
olduğum sürece-aynı şeyleri yazardım. Çünkü olaya inanarak bakmıyorum. Araştırmacı
olarak yaklaşıyorum. Aleviliğin yaşam ve kültür birimlerini araştırdım. Kökenlerini
bulmaya çalıştım. Araştırmalarımdaki bilimsel çözümlemelerin yanlışlığını ortaya
koyabilir mi Bay Zelyut? Bilgisi varsa bunu yapsın, saygı duyayım. Ben seçmeci değilim
ama Bay Zelyut yansıtmacı. Sürekli kendi ruhunu yansıtıyor başkalarına. Kendisi
ne yapıyorsa başkasına yüklüyor. Peki kendisi seçme yapmıyor da, neden Aleviliğe
destanlar diziyor? Neden tüm inançlara eşit uzaklıkta durmuyor?
Hem ben kaynak göstererek
bir savı yazdımsa, artık sorumluluk, tanık gösterilen kaynağındır. O noktada kaynak
seçmedeki eksikler tartışılabilir. Ama Bay Zelyut, bu yöntem bilgilerini de bilmiyor.
Ve yazık ki, bu düzeydeki kişiler, kendilerini yazar sanıyorlar, kitap yazıyorlar.
Ülke kültürü düzeyi açısından acınacak bir durum.
Söylediğim gibi, Bay Zelyut’un,
araştırmacıysa, araştırmacılık; din adamıysa, din adamlığı yapması gerekir. Laf
kalabalığına ne gerek var? Ayrıca benim savlarımı, bana yanıt olarak vermemelidir.
İslam inançlarının kökenleri üzerine de bir dizi araştırma yapılmıştır. Dilerse
onlarında kökenlerini koyabiliriz. Şeriat mantığıyla araştırmacılık olmaz.
Sözgelimi bir cem töreninin,
bilimsel açıdan İslamdan kaynaklandığını kanıtlayabilir mi? Bir yolkardeşliğinin
kökenini, Kırkların Cemi söylencesi ile açıklayabilir mi? Bir kansız kurban geleneğinin
uçlarını Arap kültürlerde bulabilir mi?
Son olarak benim için şeriatçı
bir gazetede yer alan eleştiriye yer vermiş ve bana akılınca acı (!) bir anımsatmada
bulunmuş. Her şeyden önce ben bilimsel bir araştırma yaptım. Şeriatçının beni alkışlaması
için bu çalışmayı yapmadım ki... Şeriatçı Turhan Dursun için de olmadık sözler yazmıştır,
şeriatçı Atatürk için de demediğini bırakmamıştır. Şeriatçının sözü ile mi yolumuzu
bulacağız Bay Zelyut? Şeriatçı beni övseydi, "yazdıklarımda bir yanlışlık
mı yaptım" diye kuşku duyardım. Ama Bay Zelyut için bunların önemi yok. Kendisinin
kötü demeyi amaçladığına düşmanı bile kötü dese zevk alıyor, kullanıyor[4].
Bay
Zelyut için daha çok şey yazılabilir. Kitabı için aynı oylumda-ve belki de daha
fazla-eleştiri yazılabilir. Ama ben bunlar üzerinde durmak istemiyorum. Sayın İlhan
Selçuk "Bab-ı ali'nin kıvrım kıvrım yokuşunda solucanlar gibi yaşayan, her
taşın altından çıkıp her entrikaya katılan, emeğinden çok kulis fareliğiyle ün
yapmaya çabalayan nice kişi vardır" der. Tüm tavırları ile Bay Zelyut bu türün
özgün örneklerinden biri olma yolundadır. Giriştiği yolda başarılar dilerim.
1992
Rotterdam
[2]BektaşiliğinTarihsel Konumu,Hacıbektaş
Veli, Ankara1977,s.103.
[4]Bay
Zelyut, 1990' dan sonra yaşamında sürekli zikzaklar çizdi. Alevi dernekleri arasında
gitgeller yaparak yer değiştirdi. Hangi dergide yazdıysa, onun çizgisine uygun
sözler etti. Daha sonra bir günlük gazetede köşe kaptı. Orada Fetullah Gülen'e
"Hoca Efendi" diye başlayan övgüler dizdi. O yıl, Cem vakfı başkanı
Prof. Dr. İzzettin Doğan ve Prof. Dr. Toktamış Ateş'le birlikte Fetullah
Gülen'den ödül aldı. Ardından basında Fetullah Gülen'in rejimi yıkmayı
amaçlayan ses kayıtları yer alınca, ödülü iade etti. Bu satırları, toplumsal
bellek zayıflığı bulunan ulusumuza belge olarak sunuyorum.