Yayında Olan Eserlerim

17 Eylül 2019 Salı

Bir Alevi Aydının Seyir Defteri




Doksanlı yıllarda patlayan Alevilik üzerine çalışan yazarlar arasında Mehmet Yaman ayrı özelliklerde ve kişilikte bir insandı 2014 yılı başlarında yitirdiğimiz bu değerli insanın anıları ölümünden sonra yayınlanabildi. kendisi çok önem verdiği bu anıların basımını göremedi. Oğlu Prof. Dr. Ali Yaman’ın çabası ile basılan Kitap yakınlarda elime geçti. Almanya’daki Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü yayını olarak çıkan kitap anının ötesinde, toplumun yapımızı yansıtması, tarihin bir kesitine ışık tutması açısından önemli belge niteliği taşıyor.
Kitabın uzun bir adı var: Türk Modernleşmesinde Bir Alevi Ocakzade Dinbilimcinin Seyir Defteri. Ad, kitabın içeriğini verir gibi geniş tutulmuş. Ocakzade dede Mehmet Yaman, , olayların içine bilmeyerek ve pek de istemeyerek girmiş oyuncu ya da gözlemci gibi yaşadıklarını gözlemlerini anlatıyor.
1940 yılında Erzincan’ın Ocak köyünde yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğan Mehmet Yaman, 1947’de üç sınıf eğitimli Ocak köyünde ilkokula başlıyor. (yeni kuşaklar bilmezler. Öğretmen ve okul yokluğundan kimi köylerde eğitmenlerin ders verdiği üç yıllık ilkokullar vardı o dönemlerde.) 4 ve 5. Sınıfları köyüne 3 km uzaktaki Dutluca bucağında okumak zorunda kalıyor. Ve o yaşta kimliği nedeniyle –sanki özgür seçimiymiş gibi- ilk kez ötekileşme, itilip kakılma ile yüzleşmek durumunda kalıyor. Öğretmen tarih dersinde Çaldıran savaşını anlatırken coşup kükrüyor:
“Çocuklar! Mum söndü yapan, Allah’a değil, Ali’ye tapan dinsiz Kızılbaşları ve onların başı Şah İsmail’i bizim padişahımız Yavuz Selim, Çaldıran’da yendi. Kızılbaşların kökünü kesti. Ama bunlar günümüzde de var.”
İlk ağır kimlik ezikliğini yaşayan 12 yaşındaki Mehmet, ertesi gün bu suçlamaya okkalı bir yanıt vererek rahatlıyor. Olanları evde anlattığında annesi uyarıyor:
“Aman oğlum, sakın ha, okulda Alevi olduğunu bilmesinler!”
Beş yaşında bağlama öğrenmeye girişen. Alevi cem töresinin büyüleyici etkisine kapılarak çocuk yaşta sevdiği bir arkadaşı ile musahip olmaya özenen  on iki yaşındaki çocuğu yaşam boyu kovalayacak ezikliğin başlangıcı oluyor. Yüzyılların deneyimlerini sinesinde duyan ana Mehmet’e önkoşulu söylüyor. “Aleviliğini kimse bilmeyecek!”
1954’te İstanbul’da sürecek yaşam koşusunun önkoşulunu koyuyor, bilge ana.
Yokluk çemberini kırmak, kendini yetiştirmek için on dört yaşındayken İstanbul’a geliyor. Burada hem çalışıp, hem okuyacak, kendini geleceğe hazırlayacaktır. Yalnız, sahipsiz, çaresiz bir zahirecinin yanında boğazı tokluğuna çalışmaya başlıyor. Girebileceği tek okul olan İmam Hatip okulunda eğitime başlıyor. Sevenlerinin küçük akçal desteği ile eğitimi sürdürüyor. Arkadaşlarından gizleyerek Alevilik kitapları okuyor.
Anıların bundan sonraki bölümü Türkiye tarihinin bir kesitini oluşturuyor.
İmam Hatip okulunda bir gün derse Arap şivesi ile “Esselamın Aleyküm” diyerek bir Albay fizik dersine giriyor. Ama öğretmen fizikten çok dinsel konulara önem veriyor. “Çocuklar siz dini öğrenin, bunlar önemli değil” diyor. Mehmet Yaman sonradan bu ilginç kişinin Kuleli Harp kulunda da öğretmenlik yapan yüksek kimya mühendisi Hüseyin Hilmi Işık olduğunu öğreniyor. Bu bilge öğretmen 21 Şubat 1959 günü derse girişinde
“Evlatlarım, bilmediğiniz dinsel soruları bana sorunuz, anlatayım, Dersimiz fizik ama, bunlar (yani fizik, müzik, coğrafya, resim) bizi dinsizliğe götürüyor” diyor. İlerleyen soru yanıt tartışması sonunda Aleviliğe geliyor. Bir öğrencinin “Hocam, bizim sınıfımızda da Muaviye Efendimizi sevmeyen, Mehmet Yaman var” demesi üzerine öğretmen Işık karşılık veriyor:
“O (Mehmet Yaman), Aleviler tarafından ajan olarak okulumuzda okutuluyordur. Aleviler 1400 yıldır ne yapabildiler ki bize, bundan sonra da yapsınlar? Üç buçuk Alevi-Kızılbaş’ı 40 yıl içinde asimile edeceğiz, ya yurt içinde boğazlayacağız ya da Sibirya’ya süreceğiz. Gerçi onlar yedi kat sabunla yıkansa, ayaklarının altındaki kiremitler eriyinceye kadar yıkansalar da yine de tam ehl-i sünnet Müslüman olamazlar Allah Başvekilimiz Adnan Menderes’e uzun ömürler versin ki, Türkiye’yi Müslümanlaştıralım” diyor. . 
19 Yaşındaki Mehmet ikinci ağır darbe yiyerek ders boyu başını önüne eğip renkten renge girerek Hüseyin Hilmi Işık’ın hezeyanlarını sessiz dinlemek zorunda kalıyor. Yetim, kimsesiz, yapayalnız genç tüm bu aşağılamalara göğüs geriyor. (Hüseyin Hilmi Işık’ın, Aleviye Nasihatlar, Aldamayalım adlı kitabın yazarı olduğunu daha sonra öğreniyor.)
Bu arada başka ilginç olayların tanığı oluyor.
Bunlarda biri 6-7 olayları. O günlerde Mehmet Yaman bir zahireci dükkanında çalışıyor. Üzüm, peynir ekmekle akşam yemeğini geçiştirirken, dükkan sahibi gelip “Zıkkım ye! Kalk İstanbul karışıyor. Kapıya bayrak as. İçeriye su hazırla” diye uyarıyor. Bundan sonrasını şöyle anlatıyor Yaman:
“Kovalara su doldurdum ve yattığım fareli köşke(!) çıktım. Çok geçmedi, ellerinde Türk bayrakları çeşit çeşit suratlı, sakallı çapulcular bağırtıyla ortalığı velveleye vererek oraya buraya şu dükkana, bu binaya kudurmuşçasına saldırıp çapulculuğa başladılar. Kapı arasından korkuyla bu çapulcuları izlemeye çalışıyor, ayrıca çevremde gezinen farelerden kendimi korumaya çalışıyordum. İki kudurmuş çapulcu bizim dükkanın önüne gelip “Biz de elimize bir bayrak bulmalıyız. İşte bir Türk dükkanı ama olsun! Deyip benim astığım bayrağı çekip aldılar. Karşıdaki kilisede yangın alevleri başladı. Çapulcular, ya istiklal ya ölüm naraları atıp dükkanlara saldırıyor, talan edip işlerine yarayan değerli eşya para ve altınları alıyor, götüremediklerini (buzdolabı, radyo, halı, vb) caddeye fırlatıyorlardı. Böylece eşyalarla dolan caddeden arabalar işlemez oldu.”
Yaman’ın İmam Hatip yılları bitmez Tükenmez sıkıntılarla dolu geçer. Ummadığı kişilerden iftiralarla karşılaşır. Bunlardan biri de Ali Rıza Sağman’dır.
27 Mayıs Devriminin ardından Yaman, ekmek parası kaygısı ile Mehmet Şevket Eygi’nin çıkardığı Yeni İstiklal gazetesinde çalışmaya başlar. İki yıl süren bu çalışma döneminde ilginç olaylara tanık olur. Mehmet Şevket Eygi öğle namazını kılmış olmasına karşın, ziyaretine gelen Yehova Şahitlerine “Siz beş dakika durun. Öğle namazımı kılıp geleyim” diye konuşur.
Yine o yıllarda iyi Farsça bildiği için kendisine İran konsolosluğunda yapılacak törende Şah Rıza Pehlevi’ye hoş geldin demesi istenir. Ütüsüz gömlek ve dökülen giysiler içindeki genç öğrenci şaha Türk öğrenciler adın selamlar. O yıl Yüksek İslam Enstitüsünü başarı ile bitirir. Evliliğinin ardından din dersi öğretmeni olarak iş yaşamına atılır.
O günlerde Aleviler arasında bir kıpırdanma olur. Birlik Partisi adı ile çoğunluk Alevilerin içinde bulunduğu sosyalist eğilimli bir parti kurulur, kimi yayın organları çıkmaya başlar. Abidin Özgünay bir dergi çıkarmak üzere kendisinden yardım ister. Mehmet Yaman, dergiye Cem adını verir ve yayınlanmaya başlanır ama Yaman daha dergi basıma girmeden dışlanır ve adı dergide yer almaz. Bir çok başka olayda olduğu gibi hakkı yenir Mehmet Yaman'ın. Sürekli haksızlığa uğramış bir adsız olarak görünür Mehmet Yaman. Yoksulluk içinde yaşamını sürdürürken, destek sözü verenler ortada kor. Çalıştıranlar ücretini ödemez. Dergilere adını verir kıyıya itilir. 
Ekmeğini kazanmak için öğretmen olarak çalıştığı okullarda dışlanma ve iftiralar da sürer. Bir ders aralığında bir bayan öğretmen gelip sorar:
“Din dersi hocası, Aleviler kafirdir, değil mi” diye sorar.
“Nereden uydurdunuz bunu? Bakın ben de Alevi’yim” yanıtını alınca,
Allah korusun! Sizin gibi temiz yüzlü adam Alevi olamaz. Aleviler, oruç namaz bilmezler, Allaha inanmaz, hem de kız kardeşleriyle evlenirler” diye karşılık verir.
Bu ilginç konuşma 1971 yılı İstanbul’unda Pertevniyal Lisesinde geçer. Ülkenin adım adım şeriata gidişinin ayak seslerini duyar gibi oluruz.
On yıl çalıştığı Pertevniyal okulunda acı gözlemler bunlarla da bitmez. Okulun ikinci müdürü Malatya’nın Şemşik köyünden bir Alevi’dir. Ama kimliği tümden ezilmiş, yitik biridir. Sık sık Yaman’ı odasına çağırır, “-Sanki Mehmet Yaman Alevilik övgüsü yapıyormuş gibi- “sakın öğrencilere Alevilik propagandası yapma diye uyarır. Mehmet Yaman meslektaşı öğretmenlerce de  sürekli şikayet edilir. Kendisini koruyan destekleyen demokrat görüşlü arkadaşları olur. Kimliğinden ödün vermeyen Mehmet Yaman inandığı yolda çalışmalarını sürdürür. Alan araştırmaları yapar. Türbeleri, ocakları gezer, alanda yaptığı gözlemlerle birikimini derinleştirir. Bu dönemde kitapları çıkar. Karaca Ahmet Sultan kitabı bunlardan biridir.
Aynı yıllarda birçok yazar, aydınla kesişir yolları. Abdülbaki Gölpınarlı ile tanışır ve ondan işittikleri ile düş kırıklığı yaşar. Olumsuz bir izlenim bırakır Gölpınarlı Mehmet Yaman üzerinde.
O yıllarda yaşanan başka bir olay da Profesör Fuad Köprülünün kitaplığının Amerika’ya satılması olayıdır. Mehmet Yaman, Köprülü’nün çoğunluğunu Alevi Bektaşi tekke kitaplıklarından aldığı kitapların satılışını engellemek için çaba sarfeder.
Anılarda geçen Adıbelli kişilerden Milliyet’te köşe yazan Refii Cevad Ulunay da vardır. Refi Cevad, aynı zamanda Köprülü kütüphanesinin satışını gazetede dillendiren kişidir. Mehmet Yaman onu 1965’te tanır. Bir gün Refii Cevat’ı ziyarete gittiğinde, kendisine şu olayı anlatır.
“Mehmet Bey keşke dün burada olsaydın. Eşref Edip’le olan tartışmamıza şahit olurdun” der. “Eşref Edip ilk kez beni ziyarete geldi. Odamdaki Zülfikar tablosunu görünce, ’ne o Ulunay, Alevi mi oldun?” deyince “Ben zaten Aleviyim” dedim. Benden bu yanıtı alınca bir iki adım içeri girmişken” Ali’nin oluğu yere ben giremem deyip oturmaktan vazgeçti. Ben ise oturması için ısrar bir yana çekip gitmesini haykırdım. Çünkü keskin bir Muaviyeci ve Emevi meddahı idi.(…) Odamdan çıkar çıkmaz pencerelerimi sonuna dek açtım ki Muaviye’nin pis kokusu çıksın.”
Yaman, anıların ilerleyen sayfalarında Eşref Edip’in Alevilere karşı yazılarından örnek kesitler verir.
(Alevi düşmanı ve Muaviye hayranı Eşref Edip, tüm geçmişi ile gericiliği ünlü aktörlerinden biridir. Sebil-ir Reşad adlı dergisinde hep çağ dışı görüşleri yayar. 1940 yılında Tevfik Fikret’in eserlerinin yakılması kışkırtmasına katılır. Penbe Kitab adlı bir kitap yayınlar. Sabiha Sertel,  bu girişime karşı ilericilik Gericilik Kavgasında Tevfik Fikret kitabını yazma gereği duyar.)
Buna benzer örnekler arasında Necip Fazıl’ın yazıları da yer alır. Bu gibi yazar şairlerin düzeysiz yazı ve davranışları insanı şaşırtır.
Yaşamının çeşitli dönemlerinden fotoğraflarla süslü Seyir Defteri, bana Aleviliğin 1950-2000 yılları arası tarihi gibi geldi. Mehmet Yaman’ın değerli araştırma kitapları yanında bunun ayrı bir yeri olduğu kanısındayım. Her araştırmacı yazar ve her Alevi’nin kitaplığında bulunması gereken bir kitap. Mehmet Yaman'ın Seyir Defteri. 

r.