Üzeyir Hacıbeyli'den
Çeviren
Fuat
Bozkurt
(Dört perdelik müzikli oyun)
Kişiler:
ASKER: Zengin genç bir tüccar
CİHAN: Asker'in teyzesi, genç kadın
SÜLEYMAN: Asker'in arkadaşı
VELİ: Asker'in uşağı
SULTAN BEY: Yaşlı toprak ağası
GÜLZEHRA: Sultan Beyin genç kızı
ASYA: Sultan Beyin kardeşi kızı
TELLİ: Sultan Beyin beslemesi
Komşu kızlar
BİRİNCİ PERDE
(Birinci
perde Asker'in evinde geçer. Oda güzelce bezenmiş, halı kilim döşenmiştir.
Masa ve sandalyeler vardır. Perde kalkmadan önce Asker sağ yanda, teyzesi sol
yanda oturur. Kapının ağzında uşak Veli bekler. Giriş müziği çalınır. Asker
söyler:)
Nâledendir
ney gibi avazeyi aşkım bülend
(Müzik)
Nâledendir ney gibi aşkım bülend
Nâle
terkin kılmazam ney teg kesilsem bend
bend
(Müzik)
Nâle
terkin kılmazam, nâle terkin kılmazam,
Ger
kesilsem bend bend, ger kesilsem bend bend.
(Müzik)
Kıl
meded, ey baht yoksa kami dil mümkün değil
Böyle
kim, ol dilruba büderddir, ben derdmendim
(Müzik)
Nâle
terkin kılmazam, nâle terkin kılmazam,
Ger
kesilsem bend bend, ger kesilsem bend bend
(Müzik)
Açılır
gönlüm gâhi kim, giryei telhim görüp
(Müzik)
Açılır
gönlüm gâhi kim, giryei telhim görüp
Açılır
ol gülruh tebessüm birle lâli nuşhand
Nâle
terkin kılmazam, nâle terkin kılmazam
Ger
kesilsem bend bend, ger kesilsem bend bend
(Müzik)
CİHAN: Teyzen sana kurban, ne oldu da böyle
dertli dertli söylüyorsun? İşitince adamın yüreği yanıyor.
ASKER: Yüreğin yanıyorsa senin ruhun var
demektir.
CİHAN: Ne demek istedin, anlamadım. Teyzen
sana kurban bir de de anlayayım.
ASKER: Öyle anlaşılmaz bir şey demedim ki
yeniden söyleyeyim.. Şimdi sen buraya bak teyze. Bir kez bana de göreyim. Bu
düzen böyle kurulmamış, ki böyle kalsın. Bu dünya böyle gelip böyle giderse
sonu nereye varır? O zaman işimiz ne olur?
CİHAN: Teyzen sana kurban, Allah'a şükür
dünyaya ne olmuş ki?
ASKER: Şunu demek istiyorum. Bunun sonu
nasıl olsun, nasıl bitsin sözgelimi, biz büyüdük, başa çıktık. Allah'a şükür,
mal zenginlik tümü var. Ama yine de bilirsin, adamın her işi iyi gitmiyor.
Yüreği rahat olmuyor. Kişi hep birşeyin eksiğini duyuyor. Doğru mu diyorum,
yoksa yanlış mı?
CİHAN: Teyzen sana kurban! Elbette doğru
diyorsun. Ama yine de ne demek istediğini tam anlayamadım.
ASKER: Dediğim çok açık teyze! Sözün
doğrusu şu, dönüp o yanıma bu yanıma göz atıyorum. Hep bir şeyin eksikliğini
görüyorum.
CİHAN: Bıyy... Eksik bir şey varsa, uşağı
gönder pazardan alsın. Bunda düşünecek ne var ki?...
ASKER: Sen benim dediğimi anlamadın. Ben
sana önemli bir eksikten sözediyorum. Sen pazardan dem vuruyorsun. Demek
istiyorum ki bu yaşantının sonu nereye varacak? Malım var, param var. Ama
parası olanın başka bir şeyi de olması gerek. Aksine bakarsın hiç malı parası
olmayanların bir sürüsü var.
CİHAN: Teyzen sana kurban! Sen bir tüccar
adamsın, sürüyü ne yapacaksın? (Veli başanı sallar)
ASKER: Off, teyze!... Yine ne istediğimi
anlamadın mı?
VELİ (Ansızın): Ben anladım bey ne
istiyor...
ASKER: (Ondan yana döner) Aaa, sen burda mısın?
Hele de göreyim ne istiyorum?
VELİ (Yılışa yılışa): Ben biliyor, sen ne
istiyor...
ASKER ve CİHAN: De biliyorsan söyle ne
duruyorsun!..
VELİ: Sen istiyorsun... (Birden hırıldar,
ivedi kapıdan çıkar, Asker gülümser.)
CİHAN: Bıyy, garip deli mi ne? (Asker'e)
Teyzen sana kurban, bir kez iyice bana anlat göreyim ne istiyorsun.
ASKER: Ey, teyze buraya bak sana göre ben
kaç yaşındayım?
CİHAN: Vay, bu ramazan değil, gelecek
ramazan çıktıktan sonra 28 yaşını bitirmiş olacaksın. Neyin derdini çekiyorsun?
Sen daha çocuksun. Dilerim yüz yıl yaşayasın.
ASKER: Çok güzel.. Ama ne kadar çocuk olsam
da yine ayak üstünde durabiliyorum.
(Veli içeri girer. Öylece durur.)
CİHAN: Elbette durabilirsin, Allah'a şükür
sağsalim gençsin.
ASKER: Güzel, şimdi sağsalim genç, peki ne
yapsın, yalnız yiyip içip yatsın mı?
CİHAN: Asker Allah aşkına gel benimle açık
konuş, ben de anlayayım. Ben bir Türk kadınıyım. Arap dilini de bilirim,
teyzen sana kurban.
ASKER (Yana
döner): Peki artık utanacak sıra değil. (Cihan'a)
Öyleyse, biliyor musun ne var teyze? (Yüksek
sesle) Ben evlenmek istiyorum,
evlenmek, evlenmek...
VELİ: Bak benim dediğim çıktı. (Hırıldar.)
CİHAN: Uyy... Ay teyzen sana kurban. Ha
böylece de ki ben de anlayayım. Artık bunda utanıp çekinecek ne var ki?...
ASKER: Evet şunu bilesin ki evlenmek
istiyorum.
CİHAN:
Çok da güzel ediyorsun, teyzen sana kurban. Allah düğününde oynadığım günleri
göstersin (Veli oynar). Bak Asker teyzen sana kurban, gördün ya sonunda sen de
benim dediğime geldin. Ne zamandır ben sana söylüyorum. Asker gel evlen. Eşik
sahibi ol. Çoluk çocuk sahibi ol. Ne var ki sen kulak asmıyorsun diye ben de
fazla üstelemiyorum. Şimdi benim dediğime geldiğini görüyorum. Elbette evlen,
düğün yap, dost sevinsin, düşman yansın. (Veli ah çeker.) Bak istersen hemen
bugünden tezi yok gider sana kız ararım. Rahmetlik bacım son nefesini vermeden
bana dedi ki: Cihan bak Asker'i sana koyup gidiyorum. Onu yalnız bırakma evlendir.
(Ağlar, Veli içten bir ah çeker.)
ASKER: Aman dur şimdi ağlamanın sırası değil.
Bırak söze başlamışken... Görelim sonu nasıl olur.
CİHAN: Teyzen sana kurban evlen.
ASKER: Peki ama nasıl evleneyim? İşte sorun
bu. Evlenmek kolay iş değil.
CİHAN: Teyzen sana kurban, evlenmek su
içmek gibi kolay bir şey. Bunda zor olacak ne var ki? Özellikle senin gibi genç
için. Allaha şükür, paran var, zenginliğin var, gençsin. Vallah, öyle ki
padişahın kızını istesen, o bile kızını verir. Ama bak, bu konuda çok düşünmek
gerekmez. İstersen hemen şimdi bürüğümü başıma alıp gideyim senin için kız
beğenip seçeyim. Ya da kendi istediğini bana de. Hangi beyini, hangi tüccarın
kızını istersen gidip sana alayım.
ASKER: Ama ben hangi beyin ya da tüccarın
kızının iyi olduğunu nerden bileyim de git bana al diyeyim. Ben onları görmedim
ki...
CİHAN: Bıy... Teyzen sana kurban! Peki
benim gözlerim kör mü? Vallah, giderim, dolaşırım, gezerim, bakarım, beğenirim,
seçerim, bir kız alırım ki, adam bakınca aklı gider.
ASKER (Güler): Aman teyze öyle olursa elbet
aklım gider, deli olurum... Yok teyze, bu doğru olmaz. Benim önce kızı görmem
gerek. Beğenirsem alırım, beğenmezsem almam.
Sen bana güzelce anlat bakalım, nasıl bir kız istersin?
CİHAN (Söyler ve oynar):
Bürüğümü
salırım başıma
Yüz
gözümü bezerim (iki kez)
Gidip
sana aramaya
Her
yeri de gezerim (iki kez)
(Müzik)
Beyin,
efendinin, tüccarın
Kızlarını
dizerim (iki kez)
Çemendeki
o güllerin
En
güzelini seçerim (İki kez)
(Müzik)
Teyzen
sana kurban ola
Zahmetini
çekerim (İki kez)
Düğününde
de senin, bala
Bak
böylece süzerim (iki kez)
(Müzik)
Peki sen bir erkek olarak, kızı nasıl
görürsün, halk kızını sana gösterir mi?
ASKER: İşte sorun da bu ya... Sabahtan beri
sana bunun nasıl kolayı bulunur diye soruyorum. Evlenmek istiyorum, ama kimi
alacağımı bilmiyorum. Çünkü hiç kimseyi görmedim. Ve görmem de olanaksız.
CİHAN: Ay teyzen sana kurban. Sen gel
ata-baba yolu ile evlen. Senin nene gerek, koy ben gidip sana kız alayım. Kötü
olursa günahı benim boynuma.
ASKER: Aman teyze sen ne düşünüyorsun? Ben
arşını iki şahılık çiti görmeden almıyorum. Kaldı ki, canlı kadını... Yok ben
böyle evlenmek istemiyorum. Becerebilirsen bana bir yol göster. Kızı göreyim,
sonra alayım.
CİHAN: Teyzen sana kurban, ne yol
göstereyim?
ASKER: Gözükür ki hiçbir yol yok. Onun için
ben de evlenmiyorum.
(Veli ah çeker. Ortalığı bir sessizlik
kaplar. Müzik çalınır. Sonra Süleyman içeri girer.)
SÜLEYMAN: Cihan teyze nasılsın iyi misin?
Veli sen nasılsın?
CİHAN: Allaha şükür sağolasın a Süleyman.
VELİ: Bey sağol.
(Süleyman Asker'e doğru gidip söyler):
SÜLEYMAN:
Nedir
senin derdin bu ne ahı zar? ( 2 kez)
Nedir
senin fikrin böyle tarumar (2 kez)
Utanma
gel söyle derdini bana (2 kez)
Ne
üzüntü böyle eser eyleyip sana (2 kez)
Bu
dünyada bulunur her derde deva (2 kez)
Devasını
al derdin, böyle gözükür sefa (2 kez)
İşitmedin
mi şöyle bir örnek de var: (2 kez)
Ne
arzusu varsa böyle arayan bulur (2 kez)
Balam ne oldu da böyle ağzını kara bıçak
açmıyor. Yoksa dünyanın bütün sıkıntısını sen mi çekiyorsun?
ASKER: Aman Süleyman iyi ki sen geldin.
Senin akıllı adam olduğunu söylerler. Gel bakalım sen ne yol gösterirsin?
SÜLEYMAN: Demek sen benim akıllı adam
olduğuma inanmıyorsun?
ASKER: İnanıyorum ama yol gösterirsen, daha
iyi inanırım.
SÜLEYMAN: Şimdi bir bir söyle görem ne
oldu?
ASKER: Ne olacak? Bunun sonu ne olsun,
onu düşünüyorum. Bu dünya böyle gelip
böyle mi gitsin?
SÜLEYMAN (Asker'in sözünü keser): Dur ne
istediğin
anladım.
ASKER: Ne istiyorum?
SÜLEYMAN: Elbette evlenmek istiyorsun.
(Tümü hayret eder)
ASKER (Hayretle): Paho, nasıl bildin?
SÜLEYMAN: Yüzünden okuyorum. Bunu bilmek
zor değil. (Cihan'a) Öyle mi değil mi Cihan teyze?
CİHAN: Gadan alayım elbette öyle.
SÜLEYMAN (Veli'ye): Öyle mi değil mi Veli?
VELİ: Bey elbette öyle.
SÜLEYMAN (Asker'e): Şimdi benim akıllı
olduğumu anladın mı?
ASKER: Yarısına kadar anladım. Açık ki
şimdi bir iş daha var. Ona da bir çözüm bulursan, o zaman tüm baştan ayağa dek
akıllı ol duğuna inanırım.
SÜLEYMAN: De bir söyle kulak vereyim.
ASKER: Bak Süleyman ben kız almayı mal almak
gibi bir şey sayıyorum. Tıpkı malın iyisi kötüsü olduğu gibi.
SÜLEYMAN: Dur ne istediğini anladım.
ASKER: Ne istiyorum?
SÜLEYMAN: Önce kızı görüp beğenip sonra
almak istiyorsun.
(Yine tümü hayret eder)
ASKER (Hayretle): Balam nasıl bildin?
SÜLEYMAN: Ağzını açtığın gibi. Onu
bilmeyecek ne var ki?.. (Cihan'a) Öyle mi değil mi teyze?
CİHAN: Gadan alayım elbette öyle...
SÜLEYMAN: Öyle mi değil mi Veli?
VELİ: Bey doğru buyuruyorsun.
SÜLEYMAN (Asker'e): Şimdi baştan ayağa dek
akıllı olduğumu anladın mı?
ASKER: Birazcık kaldı. Eğer bunu da
bilirsen o zaman tümden inanırım.
SÜLEYMAN: Bir bir söyle dinleyeyim.
ASKER: Güzel, akıllı çocuk. Peki, ben kızı
nerede ve nasıl göreyim. Hiç olmazsa birazcık tanıyayım.
SÜLEYMAN: Ondan kolay ne var ki? Giysini
değiş. Eski giysi giy. Koltuğuna bir top çit mit ne varsa al. Eline de bir
arşın al. Ondan sonra düş kapı kapı gez. Arşın mal sat. Bu durumda gördüğün
kızların birini seç. Sonra dileğini bildir. Gideyim elçilik edeyim vesselam.
ASKER
(Sevinir): Çok ilginç düşünce vallah!
SÜLEYMAN: Başka şeye gerek yok. (Cihan'a)
Böyle mi değil mi teyze?
CİHAN: Gadan alam elbette böyle.
SÜLEYMAN: Böyle mi değil mi Veli?
VELİ: Bey doğru buyuruyorsun!
SÜLEYMAN (Asker'e): Şimdi gördün mü, akıllı
olduğumu?
ASKER: Akıllısın, kardeş akıllısın! Vallah
senin dediğin gibi yapacağım.
CİHAN: Ay Süleyman, peki sen boşuna
yaşlanıyorsun da, niçin evlenmiyorsun?
SÜLEYMAN: Ben de evlenirim teyze. Benim de
aklımda o düşünce var. Hele şimdi önce bir Asker'i evlendirelim. Anlaşılan bu
çok acele ediyor. Sonra ben de evlenirim. (Birden) Güzel, teyze senin düşüncen
ne?
CİHAN: Hiç ne, gadan alam, ne olacak?
SÜLEYMAN: Yok, teyze bunca yıl yalnız
yaşadığın yeter. Koy, seni bir Allah kuluna verek. Canımıza dua edesin.
CİHAN: Bıyy, gadan alam, benim artık
evlenme vaktim mi ki?
SÜLEYMAN: Nasıl? Çok mu küçüksün? Elbette
zamanın. Böyle mi, değil mi ey toplum? Elbette böyle. (Veli'ye) Balam Veli sen
de hazırlan ha!...
(Veli utanır başı aşağı eğer.)
SÜLEYMAN: He.. Asker düşünceye mi daldın?
ASKER: Vallah, sabah arşın mal satan
olacağım.
SÜLEYMAN: İyi edersin. Allah seni de tez
muradına yetirsin, bizi de, böyle mi değil mi teyze?
CİHAN: Gadan alam, elbette böyle.
SÜLEYMAN: Böyle mi değil mi Veli?
VELİ: Bey doğru buyuruyorsun.
SÜLEYMAN: Peki o ki şimdi böyle oldu kulak
verin: (Türkü söylemeye başlar:)
(Müzik)
Öğren
bu hileyi, kızı bul, tez toy eyle (2 kez)
Bil
ki, düşmeyecek böyle hile bir daha ele (2
kez)
Ama
bak, unutma sen, unutma sen bizleri sen
Görende,
kaşı kara, gözü kara kızları sen
TÜMÜ (Asker dışında):
Ama bak, unutma sen, unutma sen, bizleri
sen
Görende
kaşı kara, gözü kara, kızları sen
(Müzik,
oynarlar.)
CİHAN:
O
gün ola, balam, toy edesen kız alasan (2 kez)
Evlenmek
işini aramızda deb salasan (2 kez)
Bize
de sen kur kelek, sen kur kelek, sen kur kelek
Belki
biz de gün görek, bir gün görek, bir gün görek
TÜMÜ:
Bize
de sen kur kelek (3 kez)
Belki
biz de gün görek (3 kez)
(Müzik,
oyun)
VELİ:
Düş
bazarı şehire, sat arşın mal, Asker Bey! (2 kez)
Ara,
bak, kızı bul, tez evlen, Asker Bey! (2 kez)
Derdine
buldun ilaç, buldun ilaç, buldun ilaç
Veli'ye
sen bir yol aç, sen bir yol aç, sen bir yol
aç.
TÜMÜ:
Derdine
bul ilaç (3 kez)
Bize
de tez bir yol aç. (3 Kez)
(Oyun)
Perde
İKİNCİ PERDE
(Giriş
müziği çalınır. Ardından perde kalkar. Sultan Beyin evinin önüdür. Gülzehra,
Asya ve Telli oturmuş; biri dikiş diker, öbürü çorap örer.)
GÜLZEHRA (Dikiş dike dike söyler):
(Müzik)
Perişan
halk-ı âlem âhu efgân ettiğimdendir
(Müzik)
Perişan
halk-ı âlem, âhu efgân ettiğimdendir
Perişan
olduğum halk-ı perişan ettiğimdendir (2
kez)
(Müzik)
Dil-i
zarımda derd-i aşk günü günden füzun
(Müzik)
Dil-i
zarımda derd-i aşk günü günden füzun olmak
Yeter
büderde tedbir ile derman ettiğimdendir
Değil
beyhude ger yağsa felekten başıma taşlar
Binâsın
tüşey-ü ahımla virân ettiğimdendir (2 kez)
Ah... Gel yârim! (3 kez)
Gel
yârim (3 kez)
ASYA (Ah çeker): Ay Gülzehra, sen
söyleyince hemen benim yüreğim tutuluyor, hasta oluyorum.
GÜLZEHRA: Söyleyişimin sana hoş gelmediğini
görüyorum.
ASYA: Yok, çok hoş geliyor; yalnız beni bir
parça hüzün alıyor, üzülüyorum.
GÜLZEHRA: Ah, bizim yaşamımız baştan ayağa
dek acı, üzüntü değil mi?
ASYA: Evet, vallah, doğru diyorsun.
TELLİ: Ay hanımlar, ne oldu da acı, üzüntü
çekiyorsunuz? Allah korsa, Sultan Bey bugün-yarın sizi kocaya verir, gidip ev
sahibi, çoluk çocuk sahibi olursunuz. O zaman üzüntünüz kalmaz.
GÜLZEHRA: Ah, Telli öylesine bizi kocaya
vereceklerine, hiç vermesinler daha iyi.
TELLİ: Ne için, ay hanım, niye öyle
söylüyorsun?
GÜLZEHRA: Doğru diyorum vallah. O tür
evlenmek benim hiç hoşuma gitmez. Hiç bilmezsin seni kime verirler? Kocan kim
olacak? Gittiğin adam genç mi, koca mı? Kel mi, fodul mu? Adam döven mi?..
ASYA: (Hayretle): Peki, ay Gülzehra, o
zaman daha hiç kocaya gitmeyip evde kalıp un çuvalına tay mı olacaksın?
TELLİ: Allah etmesin.
GÜLZEHRA: Ben hiç, evde kalıp un çuvalına
tay olasın mı diyorum? Ben adam evleneceği kimseyi görmeli, kime gittiğini
bilmeli diyorum. Baksın, değsin, az çok tanısın, sonra kocaya varsın.
ASYA (Güler): Öyle söz söylüyorsun ki
pişmiş tavuğun gülesi gelir. Sen bu dört duvarın içinde kimi görebilirsin? Ay
yazık ki (alay ederek) hele bakıp beğenesin!
GÜLZEHRA: Öyle olacağına evde kız kalmak
daha iyi.
TELLİ: Ağam sizi kocaya verdiğinde ben
kaçıp gidip nişanlını görürüm, evine ocağına bakarım, sonra gelip tümünü size
anlatırım.
(Gülzehra ile Asya gülerler.)
GÜLZEHRA: Güzel, ay Telli, bizim adaklımızı
bir senin görmen yeter artık bizim görmemiz gerekmez, anlaşılan.
TELLİ: Yok hanım, önce ben görürüm, sonra
siz görürsünüz.
ASYA: Güzel Telli, bırak senin dediğin gibi
olsun; yalnız bizi kocaya versinler gerisi kolay.
GÜLZEHRA: Yok, benceğiz görüp beğenmedikçe
kocaya gitmeyeceğim. Ama siz öyle görmeden kocaya gidersiniz.
TELLİ: Vallah, hanım, gerçekte görmeden
gitmek gerek. Yoksa, önce görünce daha sonra güzel olmaz. Ama görmeyince bir
an önce görmek için yüreğin çarpar. (Söyler:)
Sen
o yanda, yâr bu yanda
Ceylan
gibi boynun buranda
Bakışın
bin canlar alır
Beni
gama derde salır
(Müzik)
Sen
o yanda yar bu yanda
Nerden
çapkınca bakanda
Gözüm
o gözlerde kalır
Beni
gama derde salır
(Müzik)
Sen o yanda, yar bu yanda
Saçların
yüze salanda
Göklere
ahım yükselir
Beni
gama derde salır
(Anlatır): Seni güzelce giydirirler,
bezerler, sonra faytona bindirip Allah Allah ile götürürler. Hele desen
ayağının altına kurban da keserler. Sonra odaya götürüp gerdek arkasına
oturturlar. Yüreğin tıp tıp dövüne dövüne gözlersin. Bir de bakarsın ki kapı
açılıp oğlan çıktı...
(Bu sırada kapı açılır, Sultan Bey girer.
Kızlar seslerini keserler. İşleriyle uğraşmaya başlarlar.)
TELLİ (Yana): Allah etmesin de böyle bir
oğlan olsun.
SULTAN BEY (Esner): Kız Telli, bin kere
demedim mi ki, ben yatınca gel benim üstümü ört. Şimdi yine üstü açık yatmışım.
Belime soğuk değmiş. (Esner.) Ay... Rahmetlik Suna sağolsaydı... Boşuna,
yalnızlık kolay değil dememişler!..
GÜLZEHRA: Ay baba, bize deseydin örterdik,
bilmedik.
SULTAN BEY: Demedim, demedim, geçti.
(Esner.) De kalkıp gidin eve, ben de şehre çıkıyorum. Eve iyi bakın. Kalkın!
(Kızların tümü kalkıp ileri çıkarlar.) Olmuyor yalnızlık bana göre değil. Beş
yıldır gün be gün geri gidiyorum. Geçen gün hekim Mirza Hüseyin'e diyorum ki
'şuram ağrıyor', 'evlen' diyor. Nerde öyle bir kadın, önüme çıka da evleneyim!
Elbet bana kız vermezler. Çünkü yaşım ilerledi. Param da az. Ve bir de yeniden
top-tüfek ile evlenmek bana yakışmaz. Benimki bir hallice dulluca kadın. Bir
kişi hoca, üç manat para, bir şeker torba ile hallola. Ondan sonra karı başlar
geceler buğlarıma kına yakar. Yıllar da yur. Yatınca da belime soğuk değmez.
Kalkıp gidek pazara, görek ne var, ne yok? (Gider.)
(Müzik)
(Asker perde arkasından söyler)
ASKER:
Arşın mal alan (2 kez)
Arşın mal alan
Sırma tafta, bohça hey...
(Asker koltuğunda arşın malı ve elinde
arşını ile sahneye çıkar)
ASKER: Tam üç gündür kapı kapı dolaşıp
geziyorum. Ama aradığımı bulamıyorum. Bugünü de bitirdim. Bakalım ne olur? Hadi
be şans, açıl be artık!
(Müzik)
(Yine söyler:)
Arşın mal alan (2 kez)
Arşın
mal alan
Bafta, tafta, bohça hey...
(Bu durumda Gülzehra, Asya ve Telli bir
yandan, komşu kızlar öbür yandan bayıra çıkarlar. Kızlar Asker'i çağırır.)
KIZLAR: Arşın malcı, arşın malcı buraya
gel!...
Kızlar (koro, soprano)
Arşın
malcı mal göster
Bir
bir yere sal göster
Göster,
göster her ne var,
(Alt)
Kızlar bezenmek ister.
(Müzik)
TÜMÜ:
Ah
ne güzel parçadır
Gülleri
de goncadır
Toy
bezeği goncadır, gonca gonca (2 kez)
Ondan
bir giysi diktirseydim
Oynardım
doyunca doyunca
(Müzik)
(Koro. Yeniden bir kez daha söylenir.)
ASKER (Gideken): Aha, sanırsın kız madenine
düştüm. Bir sürü kız birden karşıma çıktı. Bakalım nasıl şeyler. (Onlara) Deyin
göreyim güzel kızlar ne istiyorsunuz? Çit, ipek, kadife, pafta, tafta, her
şeyim var.
GÜLZEHRA: Aç görelim hoşumuza giden ne var?
ASKER: Şimdi hanım!
(Asker parçaları açar. Gülzehra özenle
bakar.)
ASYA (Yana): Hay, yere batası ne de
yakışıklı oğlan!
ASKER (Yeniden özenle Gülzehra'ya bakar):
Bak hanım, gönlün neyi çektiyse söyle. Tümü burda var. (Yana) Amma da güzel
kız!
TELLİ: Ay hanım o şalvarlık ne güzel!
ASYA: Aman canım o senin nene gerek?
GÜLZEHRA (Asya'ya): Sana gerekmeyebilir ama
Telli' ye gerekebilir.
ASKER: Doğru buyuruyorsunuz hanım. (Yana)
Akıllı kız ha... (Ona) Kaç arşın isterseniz, hemen emriniz için keseyim.
GÜLZEHRA: Arşını ne kadar?
ASKER: Hiç ne kadar olacak, on iki gapik.
Ama size şahıdan veririm.
GÜLZEHRA: Bu cins çitin arşınını biz hep
sekiz gapikten alıyoruz. Öyle olursa on arşın kes.
ASKER: Zararı yok size kurban olsun.
(Ölçer.) Bir iki... (Yana) sanki aradığımı buldum... Üç... dört... Vallah çok güzel
kız.. beş... altı... yedi... Bakarsın işte kısmetim bu olacak. dokuz... sanırım
görünüşü güzel olanın içi de güzeldir. On... on bir... on iki...
GÜLZEHRA: On arşın yeter...
ASKER: Bıyy, ha!... Unuttum, işte bu on
arşın. (Kesip verir.)
ASYA: Ah, bize uygun hiç birşeyin yok.
ASKER: Hanım size uygun şeyim çok. Ancak
evde. İnşallah gelen sefere getiririm. (Gülzehra para verir.) Hanım evin
abadan, senin elinin bereketi bana yeter.
GÜLZEHRA: Ne bildin elimin bereketi
olduğunu?
ASKER: İşte şöyle yüreğime damdı, senin
elin bereketlidir. (Yana) Vallah benim istediklerimin tümü bunda var. (Ona)
Hanım bura Sultan Beyin evi değil mi?
GÜLZEHRA: Ta kendisi.
ASKER: Var olsun! Peki, hanginiz Sultan
Beyin kızı?
GÜLZEHRA: Benim.
ASKER: Allah bağışlasın! (Yana) Çok güzel
kız!
ASYA: Aman Gülzehra eve gidelim. Yoksa
emmim gelir, kızar. (Giderler.)
ASKER: Sağolun, var olun!
GÜLZEHRA (Giderken): Sen de sağol!
ASKER: Sözün doğrusu, bundan güzel kız
görmedim. Sanırım bundan güzelini de göremem. Gel Asker ya kısmet de bunu al.
Sultan Bey beni görmemişse de adımı işitmiştir. Zengin tüccar olduğumu bilir.
Şimdi kız beni yalnız arşın mal satan olarak gördü. Benimle evlenir mi? Kızı
bilmem ama Sultan Bey beni arşın mal satan olarak bilse bin yıl kız bekar kalsa,
bana vermez. Keşke kız bir daha çıksa. Bir kez daha görsem, konuşsam. Dur...
(Kapıya bakar.) Sanırım gelen var. Gizlenip bakayım hele kim? (Gizlenir, kapı
açılır,
Gülzehra
çıkar.)
GÜLZEHRA: Asya'nın da dediği gibi arşın
malcı yakışıklı oğlandı. Ama şimdi Asya'ya 'gel seni onunla evlendirelim'
desen, hemen karşı çıkar. 'Ben arşın malcının dengi miyim?' der. Ama bence
arşın malcılık kötü bir iş değil ki.. O da tüccar gibi bir şey. Vallah babam
razı olsa ben onunla evlenirim. Çünkü ne de olsa yüzünü gördüm. Kör olmadığını,
çil olmadığını, kel olmadığını biliyorum. Yüzü de hoşuma gitti. Yüzü soylu
adamın yüzüne benziyor. Vallah onu güzelce giydirsen bey oğlu gibi oğlan olur.
Bana 'sanırım senin elin bereketlidir' diyor. Kendi de yalnız beni görür gibi
bakıyordu. Bir daha görseydim iyice bakardım. Ah gör ne konuşurum. Kim bilir
belki onun çoluk çocuğu vardır... (Düşünür.)
ASKER (Ortaya çıkar koltuğunda arşın
vardır): Hanım bağışla..
GÜLZEHRA (İrkilir): Ayyy.. korktum a...
ASKER: Korkma hanım ben arşınımı burda
koyup gitmişim de...
GÜLZEHRA: Olsa burda kalırdı.
ASKER: Önemli değil evde başka arşınım var.
GÜLZEHRA (Yana döner): Yine o biçim
bakıyor. Göz göze gelince sanki yıldırım gibi beni çarpıyor.
ASKER:
Hanım Allahın altında Sultan Beyin senin gibi on iki tane kızı olmalıydı...
GÜLZEHRA: Yani ne demek istiyorsun?
ASKER: Şunu demek istiyorum: Bir kızını
beye, birini hana, birini tüccara, birini mollaya, birini de seyide verir, son
olarak birini de bana verirdi...
GÜLZEHRA: Ne olur ki...
ASKER: Ama yok vermez, elbet vermez. O bir
beydir. Oysa ben arşın malcıyım. O bana kız vermez. (Kinaye ile) Ve verse bile
kız gelmez.
GÜLZEHRA: Anlaşılan, sen bekârsın.
ASKER:
Tam bekârım. Allahın izni ile işim de çok iyi gidiyor. Bir parça ekmeğim
var. Aç değilim.
GÜLZEHRA: Peki niçin şimdiye kadar
evlenmedin?
ASKER: Nasıl evleneyim? Görmediğim kızı
istemiyo-rum. Gördüğüm kızlardan da hoşlandığım, gönlümün çektiği bir kişi
oldu. Onu da bana vermezler.
GÜLZEHRA: Sen önce kıza bir sor. Sonra
söyle. Ne biliyorsun kızın seni istemeyeceğini.
ASKER: Doğru söylüyorsun hanım. Peki
öyleyse de bakalım, benimle evlenir misin?
GÜLZEHRA (Hayretle): Kim? Ben?
ASKER: Evet sen. Benim hoşlandığım kız
yalnız sensin.
GÜLZEHRA: Ben başka bir kız sandım.
ASKER: Senden başka kimse olamaz.
GÜLZEHRA: Peki sen beni bir kez görmekle
sevdin mi?
ASKER: Elbettte hanım. Göz gördü gönül
sevdi. Gözüm seni gördüğü gibi sevincimden yüreğim çarpmaya başladı.
GÜLZEHRA
(Yana): Vallah, benimki de öyle oldu.
(Müzik)
ASKER:
Aldatmayı
öğrenir oldum
Özgeye
alay konusu oldum (2 kez)
Her
bir derde ben doldum
Seni
gördüm mutlu oldum (2 kez)kez
Öyle
tutuldum, dilbel öyle tutuldum
Öyle
tutuldum dilber
Yapamıyorum
ben sensiz
(Müzik)
GÜLZEHRA:
Hiç
kimseyi ben görmezdim
Gizlimi
söylemezdim
Aşk
nedir bilmezdim
Seni
gördüm tutuldum (2 kez)
Öyle
tutuldum, öyle tutuldum
Öyle
tutuldum dilber
Yapamıyorum
ben sensiz
(Müzik)
GÜLZEHRA:
Hiç
kimseyi görmezdim
Gizlimi
söylemezdim
Aşk nedir bilmezdim
Seni
gördüm tutuldum
Öyle
tutuldum sevgilim,
Öyle
tutuldum
Öyle
tutuldum sevgilim
Yapamıyorum
ben sensiz
(Müzik)
İKİSİ BİRDEN:
Yardım
etti bana baht
Geldi
çattı son vakit (2 kez)
Kendimi
bildim mutlu
Seni
gördüm umutlu (2 kez)
Öyle
tutuldum, öyle tutuldum
Öyle
tutuldum, öyle tutuldum
Öyle
tutuldum sevgilim!
Yapamıyorum
ben sensiz (2 kez)
ASKER: Hanım ben size yakışmam.
GÜLZEHRA: Biliyorum ama hoşlandım senden.
(Müzik)
ASKER: "Kalp kalbe karşıdır"
diyenler anlaşılan doğru söylemişler.
GÜLZEHRA: Bana hanım deme adım Gülzehra.
ASKER: Gülzehra, peki nasıl edelim de baban
seni bana versin?
GÜLZEHRA: Beni babamdan iste verirse verir.
Vermezse, başkasıyle evlenmem.
ASKER (Yana): Çok ilginç. (Ona) Baban seni zorla
evlendirir.
GÜLZEHRA: Zorla evlenmem.
ASKER: Seni zorla götürürler.
GÜLZEHRA: Kendimi asarım.
ASKER: Allah etmesin. Durum böyle olduğuna
göre dur bakalım hele bir düşünelim. Belki bir çözüm bulurum. Şimdi sen eve
git. Yoksa bizi bir gören olur. Hoşça kal.
GÜLZEHRA: Güle gülle. Ama şunu bil, sözüm
söz. (Gider.)
ASKER: Vallah iki yürek bir oluyor. Kız
beni böylece sevdi. kız benim zengin tüccar olduğum bilmiyor. Ben de bilerek
söylemedim. Boş ver, sonuna dek kızı sınayayım. Çok ilginç. Şimdi ben gideyim.
Bir bahane ile teyzemi de buraya yollayayım. Bakıp görsün nasıl bir kız seçmişim. (Gider.)
(Gülzehra çıkıp oraya buraya bakar. Sonra
oturup düşünür.)
GÜLZEHRA: Bu ne işti de yaptım. Yabancı bir
oğlanla, hiç bir kıza yakışmayacak sözler konuştum. Bilmiyorum nerden çıkıp
geldi. Özü güzel, sözü güzel. Hiç gözümün önünden gitmiyor. Ah.. nasıl da
gönlüm perişan oldu. (Söyler:)
(Müzik)
Aşık
oldum öyle bir taze gül-ü rânaya
(Müzik)
Aşık
oldum öyle bir taze gül-ü rânaya
Ki
saldı beni o işve ile kavgaya (2 kez)
Aşık
oldum (3 kez)
Öyle
bir taze gül-ü rânaya (2 kezi)
(Müzik)
Gözümün
kanı ile sinemi al ettim kim (2 kez)
Seseb-i
sanat ola ol but-ı büpervaya (2 kez)
Pervaya,
pervaya
Bu
bir iş ki beni iğne gibi inceltir (2 kez)
Salır
iplik gibi her an bir yüzün sevdaya (2 kez)
Aşık
oldum (3 kez)
Öyle
bir taze gül-ü rânaya (2 kez)
ASYA
ve TELLİ:
Ne
perişan halin
Gülzehra,
Gülzehra
Nedir
bu ahu zarın
Tez
söyle, tez söyle!
Niye
solmuş ruhsarın?
Gülzehra
tez söyle (2 kez)
Kıza
layık olmaz kim,
Dert
çeksin, dert çeksin (2 Kez)
Nedir
bu ahu zarın?
Gülzehra,
tez söyle!
Gülzehra,
tez söyle (2 kez)
(Tümü içeri girer. Bu durumdayken Asker
teyzesi ile birlikte çıkar. Cihan çarşafa bürünmüştür.)
ASKER: Bak, teyze o kız bu evde oturuyor.
Bu kadifeyi götürüp arşın malcı gönderdi diyesin. Sen kimsin diye soran olursa
'arşın malcının teyzesiyim' de. Anladın mı?
CİHAN: Anladım, teyzen sana kurban,
gidiyorum. (Gidip içeri girer.)
ASKER (Yalnız): Ama gittikçe kıza daha çok
tutuluyorum. Şimdi bugün Süleyman'ı görsem, isteyici yollayacağım. Artık
aradığımı buldum... Bu ev, bu hayat, bu yol tümü sanki bana gülümsüyor.
(Söyler:)
(Müzik)
Arayıp
buldum, sen de mi sevdin yâr beni?
Gör
ne durum, görmez gözüm mutluluktan dünyayı (2
kez)
Gel,
gel maralım, gel gel, gel ceylanım, gel! (2
kez)
Şimdi burda durayım, eve gideyim, teyzem
gelsin bakalım ne söyleyecek. (Gider.)
(Sultan Bey pazardan eve döner. Yavaş yavaş
yürürken kendi kendine konuşur:)
SULTAN BEY: Öyle her zaman söylediğim gibi:
Bir hallice, dul avrat ola, bir kişi molla, üç manat para ve bir şeker torba
ile hallola. Şimdi ben ne yapayım. Böyle kadını nereden bulayım? Gel ey kadın
nerdesin? Gel... Gel... (Tam bunları söylediği anda Cihan çıkar. Geçmek için
ona doğru yürür. Sultan Bey hayret içindedir.) Paho, yoksa hayal mi görüyorum?
Yok, yok canlı kadın gibi. Kendi de bizden çıktı. Dersin Allah benimkini
yetirdi. (Cihan'a doğru gider.) Ey bacı kimsin? Bizde ne işin vardı?
CİHAN: Kızlara göstermek için arşın mal
getirmiştim.
SULTAN BEY (Yana): Kadın olmasına kadın ya
bir de yüzünü görsem iyi olacak. (Ona) Güzel ama bacı bir de çarşafa bürünmüş
erkek olmayasın?
CİHAN: Bıyy... Ay kardeş ne söylüyorsun?
SULTAN BEY: Peki öyleyse bir azıcık yüzünü
bana göster ki, kuşkum kalmasın.
CİHAN (Yüzünü açıp gösterir): Gördün ki
kadınım.
SULTAN BEY: Evet, gördüm. (Yana) Kadınsın,
kendisi de tam istediğim gibi. (Ona) De, güzelce bana bir anlat bakayım, sen
kimsin ve kimlerdensin?
CİHAN: Ben arşın malcının teyzesiyim, ben
de kızlara, kadınlara mal satarım.
SULTAN BEY: Güzel ama daha bana kimlerden
olduğunu söylemedin.
CİHAN: Bey tellal Kerbelayı Nesir'in
külfetiyim, belki tanırsın.
SULTAN BEY: Hayır tanımıyorum. Benim
tellal, mellal ile işim olmaz. Güzel, demek senin kocan tellallık eder. Kendin
de arşın mal satıyorsun.
CİHAN: Evet, kocam tellallık yapardı.
SULTAN BEY: Yapar mıydı? Peki şimdi ne iş
yapıyor?
CİHAN: Şimdi ne iş yaptığını Allah bilir.
Rahmetlik öleli on iki yıl oldu.
SULTAN BEY (Sevinir): Öldü mü? Demek sen
dulsun?
CİHAN: Evet, dulum:
SULTAN BEY: Şöyle söylesene canım!
(Öksürür, yüzünü düzeltir.) Diyorsun ki on iki yıldır kocan ölmüş ve dul kalmışsın...
Çok ilginç. Peki, şimdi ne yapalım?
CİHAN (Şaşırmış): Neyi, ne yapalım?
SULTAN BEY (Aklı başına gelir): Yok, yani
şunu demek istiyorum. Benim de karım... İşte, beş yıl önce tanrının rahmetine
kavuştu. Böyle olmak çok kötü yani. Adam tek başına kalır. Ne yapacağını
bilmez. (Yana) Güzelce elime düşmüşken hiç bırakmak gerekmez. (Cihan gitmek
ister, Sultan Bey hemen önünü keser.) Bir dur hele acelen ne?
CİHAN: Acele etmem gerek. İşim var.
SULTAN BEY: Daha bundan güzel iş olur mu?
Çok güzel konuşuyorduk. Sen dul, ben dul, gel dertleşelim daha... Güzel, şimdi
sen diyorsun ki dulum he mi?
CİHAN: Bıyyy, kocam öleli on iki yıl oldu
dedim ya.
SULTAN BEY: Yani şu bir gerçek ki ben de
dulum.
CİHAN: Ne olur, Allah`ın emridir. Tek senin
başına gelmemiş ki...
SULTAN BEY: Orasını biliyorum.
CİHAN: Peki neresini bilmiyorsun?
SULTAN BEY: Gel biz ikimiz bir iş yapalım.
CİHAN: Ne işi?
SULTAN BEY: Şöyle bir iş ki, ne sen dul
olasın ne de ben.
CİHAN: Nasıl yapalım?
SULTAN BEY: Nasıl olacak, bir kişi hoca, üç
manat para, bir şeker torba hepsi tamam vesselam.
CİHAN: Ne dediğini hiç anlamıyorum.
SULTAN BEY: Anlamıyor musun? Yoksa dil
bilmez misin? Peki şimdi iyi dinle ne diyorum, a dil bilmez!
(Müzik)
(Parmak vura vura oynar:)
SULTAN BEY:
Bir
at aldım, her yana sürdüm
Gel
alayım, gel alayım dil bilmez
En
sonunda seni buldum, maralım,
maralım,
konuşkanım
Aman
aman, oy kaşı keman, oy...
Gel
alayım, gel alayım, maralım, dil bilmez
(Oynar)
Aman
aman oy kaşı keman oy
Gel
alayım, maralım dil bilmez
(Müzik)
Sen
dul, ben dul gel bana tutul
Gel
alayım, gel alayım dil bilmez
Her
ne desem ona razı ol
Maralım,
dil bilmez!
Aman
aman oy kaşı keman oy
Gel
alayım, gel alayım dil bilmez
(Bu durumda Asker gelir bunları görür.)
ASKER: Aha... Teyzemin de işi yoluna girdi
ilginç. (İleri yürür. Oynamakta olan Sultan Beyin kulağına) Aman bey!... Bir
dur söz söylüyorum. (Sultan Bey irkilip durur.) Ama böyle iş doğru değil yani.
Başkasının karısına sevgi türküsü söylüyorsun.
SULTAN BEY: Balam sen kimsin, sana ne?
ASKER: Nasıl bana ne? Bu benim teyzem.
SULTAN BEY: Teyzen mi? Demek arşın malcı
sensin?
ASKER: Evet, benim.
SULTAN BEY: Çok güzel, çok iyi. Balam senin
insafın minsafın yok mu?
ASKER: Ne olmuş ki?
SULTAN BEY: Ne olacak bu zavallı kadını on
iki yıldır evlendirmeyip dul bırakmışsın?
ASKER (Gülümser): Ne yapayım iyi bir adam
bulamıyorum.
SULTAN BEY: İyi adam ben! Gel hadi! Gel
akraba olalım ben de dulum.
ASKER (Yana): Aha çok güzel fırsat. (Ona)
Doğru mu söylüyorsun bey, yoksa benimle eğleniyor musun?
SULTAN BEY: Benim dengim misin ki seninle
eğleneyim? Tüm içinden gelen doğruyu söylüyorum.
ASKER: Güzel bey, diyelim ben teyzemi sana
verdim. Karşılığında sen bana ne verirsin?
SULTAN BEY: Senin kazancın benim gibi bir
beyle akraba olmak olur. Teyzenin kazancı canının rahatlığı olur. Benim
kazancım da sevap sahibi olurum. Daha bundan fazla ne istiyorsun?
ASKER: Yok bey, böyle karşılık olmaz...
SULTAN BEY: Peki nasıl karşılık olur?
ASKER: Bak bey, o ki benimle hısım olmak
istiyorsun, gel iki başlı hısım olalım.
SULTAN BEY (Hayretle): Nasıl iki başlı?
ASKER: Şöyle, ben teyzemi vereyim sana, sen
de kızını ver bana.
SULTAN BEY (Çok kızar): Sersem oğlu sersem!
Ne saçma sapan konuşuyorsun? (Bıçağına yapışır) Ben hey, çocuğumu arşın mal
satana mı vereceğim. Cehennem ol burdan. Sen de senin teyzen de! Kudurmuş herif
seni. Bir sille çekerim ki, dişlerin dökülür. Cehennem ol gözümün önünden!
ASKER (Arkasına): Teyze gel gidelim.
Arşınmalcı Askere kızını vermedi ama tüccar Askere verecektir. (Giderler)
SULTAN BEY: Tez cehennem ol, kaybol burdan.
(Eve doğru gider. Kapının ağzında durur. Gidenlere bakar. Onlar giderler.) Bak
hele ne denli kudurmuş ki cüret edip kızımı istiyor. (Bıçağını çekip
sıvazlar.) Öldürürüm seni kudurmuş oğlu kudurmuş. (Dönüp düşünür.) Yok canım,
bende şans yok. Bu kadın sanki bana gökten inmişti. Kendi de tam bana uygun bir
kadındı. Tam bir kişi hoca, bir şeker torba ile bana bağlanırdı. Zalim oğlu
zalim, nerden geldiyse tüm işi batırdı. Düzenimi dağıttı. Vayyy... vay...
(Söyler:)
Ne
kötü oldu durumum gel, gel alayım.
Gel
evlenelim dil bilmez
Gitti
elden yarim benim,
Gel
evlenelim maralım, dil bilmez!
Aman Aman oyyy...
(İçeri girer.)
Perde
ÜÇÜNCÜ PERDE
(Sultan
beyin evinde geçer. Gülzehra yalnız oturmuştur. Söyler. Müzik çalınır)
GÜLZEHRA:
Bübül-ü
zârem, gül-i ruhsar-ı alinden cüdâ
(Müzik)
Bülbül-ü
zârem, gül-i ruhsar-ı alinden cüdâ
Tuti-yi
talem, şeker nisbet megalinden cüdâ
(2
Kez)
(Müzik)
Der
idim sabr eyleyim, olsam cemalin cüdâ
Bilmedim
düşvar imiş olmak vusalinden cüdâ
(2
Kez)
Ah...
aman aman!..
Bilmedim
düşvar imiş olmak vusalinden cüda
(2
Kez)
Yâr,
gel, yâr, gel, yâr !...
(Müzik)
Aklımı
terk eylerim fazl-ü kemâlinden cüdâ
(Müzik)
Aklımı
terk eyledim falz-ü kemâlinden cüdâ
Dönmmüşüm
ben müflise cüh-ü celâlinden
cüda
(2 Kez)
(Müzik)
Tire
oldu ruzgarim zülf-ü halimden cüdâ
Oldu
sahra menzilim vahş-i gazalinden cüdâ
(2
kez)
Ay
aman !... (4 kez)
(Müzik)
Oldu
sahda menzilim vehş-i gazalinden cüdâ(1)
Yar
gel!.. (4 kez)
ASYA (İçeri girip Gülzehra'nın yanına
gelir): Ah Gülzehra Allah'ı seversen, bir de hele, sana ne oldu da kaç gündür
böyle perişen görünüyorsun?
GÜLZEHRA: Vallah kendim de hiç bilmiyorum.
Sanırım hastayım.
ASYA: Ama hasta olanın bir yeni ağrır.
Şükür Tanrıya görünüşte senin ağrır bir yerin yok.
GÜLZEHRA: Ah Asya Allah'ı sevesen ne sorup
duruyorsun? Bırak beni kendi halime.
ASYA: Yok Gülzehra, bu nasıl bir zaman, sen
büsbütün değişiyorsun. Derin düşüncede, keyifsiz, dalgın bir durumdasın. Kesin
bu işin içinde bir iş var... A kız bir adama tutuldu, ha?
GÜLZEHRA (Yerinden zıplar): Kime
tutulacağım?
ASYA: Yok yok kızardın. Bakıyorum bir adama
tutulmuşsun. Ancak o adam kim? Bize arşın mal satandan başka hiç kimse
gelmemişti. Kesin o garibe tutuldun.
GÜLZEHRA: Niçin garip olsun?
ASYA: Aha, bildim... Arşın malcıya gözün
düşmüş. Ay kız hiç sana yaraşan iş mi? Sen bey kızı, bey balası, garibin birine
tutulmuşsun. Nesi var sanki, nesi var? Birazcık yakışıklı. Vallah istersen
tümüyle çıra gibi yan, hiçbir zaman olacak iş görmüyorum. O nere, sen nere?..
GÜLZEHRA (Onaylar gibi): Vallah kendim de
anlayamıyorum, bu ne iş. (Ağlamaklı olur ve elleriyle yüzünü örter)
ASYA (Öğüt verircesine): Sen yetişmiş
kızsın. Öyle şeyleri aklından çıkar. Sen nere, pazarın garibi nere? Bari
tutulursan öyle bir adama tutul ki sana yaraşan olsun. İkincisi tutulmak bir
kız için çok kötü şeydir. Bak, ben de senin gibi bir kızım. Hiç benim bir adama
tutulduğum oluyor mu? Bir de vallahi öyle bir iş ki baban bilse kesin seni tike
tike doğrar.
GÜLZEHRA: Bırak babam bilsin. Bir kez beni
öldürsün de kurtulayım.
ASYA: Aptallaşma, aptallaşma... Gel beri,
öbür odaya gidelim. Gör sana neler söyleyeceğim.
(Gülzehrayı alır. Giderler.)
SULTAN BEY (İçeri girer, yalnızdır): Zalim
arşınmalcının teyzesi iyi elime geçmişti. Olmadı. Tam istediğim gibi kadındı.
Hallice, dulluca, endamlı, bir hoca üç manat para ve bir şeker torba ile tümü
tamam vesselam. Ama gel ki bende baht yok... Kudurgan oğlu kudurgan, bir dul
teyzesinin karşılığında güzel, gencecik kızımı istiyor. Sanki ben kızımı
ortaya atmışım da pazarın zavallısına veririm... Ben bir beyim. Kızımı ortaya
atmadım. Bütün çevre adımı bilir. Ben suyu üfleyip içiyorum, bir zavallı bana
güvey olmak istiyor... Ama teyzesini alabilirdim. Bir söz diyen olursa ona
derdim ki, `kimsesiz bir dul kadındı, acıdım aldım.`Zaten kadın öylece kendi
ayağı ile yanıma gelmişti. Şeytan oğlu şeytan, pişmiş aşa soğuk su kattı.
Koymadı işimizi görelim. Gidip biraz dinleneyim. Yine belimin ağrısı tututu.
(Öbür odaya gider. Başka bir odadan Telli çıkar.)
TELLİ (Yalnız): Off, yine bey uzanmaya
gitti. Adamın tümden her yanı dökülmüş. Şimdi yine çağıracak. "A kız Telli
gel üstümü bastır!"
(Sultan Beyin sesi gelir.)
SULTAN BEY: A kız Telli, gel üstümü
bastır!
TELLİ: Zehir zıkkım, peki... (Yuşacık)
Beyefendi geliyorum, geliyorum (Gider).
ASYA (İçeri girer, yalnız başınadır): Ha
öğüt veriyorum, nasihat ediyorum olmuyor. Anlaşılan kız garibe iyiden iyiye
tutulmuş. Ağlıyor, ağlıyor gözünün yaşı yağmur gibi dökülüyor, adamın acıyası
geliyor. Bilmem nerden çıkıp geldi şu arşınmalcı. Bir bey oğlu, bir tüccar oğlu
olsa uygun düşer. Gel gör ki pazarın zavallısı. (Pencereye doğru bakar.) Kim o
bize gelen? Aman ne de yakışıklı oğlan. Vallah tam bey oğluna benziyor. Adam
tutulunca böylesine tutulmalı. Göresin bu bize niye gelir. Hayır haber ola.
Evet, evet doğru bize geliyor, kolay gelsin. Kaçmayacağım. Geldi...
(Kapı vurulur. Asya kapıyı açar. Süleyman
içeri girer. Asya eli ile yüzünü gezlemek ister.)
SÜLEYMAN: Sultan Bey evde mi?
ASYA: Evet evde. Birazcık burda bekleyin
gidip çağırayım (Gider).
SÜLEYMAN (Yalnız): Kesin Sultan Beyin kızı.
Olağanüstü güzel bir kız. Maşallah Asker'e. Zevk ve ruh sahibi oğlanmış.
Kendine böyle güzel kız seçmiş. Ben Sultan Beyin kızının böylesine güzel
olacağını bilmedim. Önceden bilsem kendim alırdım. Amma güzel kız. Vallah çok
büyük yanlış yapmışım. Bu kızı benim almam gerekirdi. Oysa şimdi kızı
Asker'e istemeye geldim. Yoksa hazır
böyle gelmişken kendime mi istesem?.. Yok, yok bu arkadaşlığa sığmaz. Asker
bana güvenip isteyici gönderdi. Üstelik kendi de kıza tutulmuş. Nasıl olur da
onu mutsuz ederim? Lanet şeytana. Adamın dostlukta doğru olması gerekir. Ne
yapalım, ben de arar kendime güzel bir kız bulurum. Hainlik kötü şey.
(Sultan Bey içeri girer.)
SULTAN BEY: Paho Süleyman, sen nere, bura
nere? Umarım hayırdır. Dur hele, anlat bakalım ne var ne yok? (El ele verip
otururlar.)
SÜLEYMAN: Bey hayır olmayacak da ne olacak?
Şükür Allaha her şey kendi yerinde, düzeninde.
SULTAN BEY: Çok güzel, şimdi söyle bakalım
daha ne var, ne yok?
SÜLEYMAN: Bey bilirsin bu dünyanın işini.
Öyle olur, böyle olur, sonunda insan insana lâzım olur. Bakarsın önce bir adamı
hiç tanımıyorsun. Sonra tanışırsın, ondan sonra da tümden hısım olursun. Yalnız
hısım olurken bir şey gerekir. Sana yakışması, kendisinin de varlıklı, adlı
sanlı olması gerekir. Sözgelimi bizim genç tüccarımız Asker'i ele alalım.
SULTAN BEY: O da kim?
SÜLEYMAN: Bey sen onun kendisini tanımazsın
da babasını iyi tanırsın. Merhum bezzaz Mürsel deyince bilirsin. İyi insandı.
SULTAN BEY: He, iyi tanıyorum. Gerçekten
çok iyi
insandı.
SÜLEYMAN: Evet, şimdi Asker dediğim genç
onun oğlu. O da her konuda babası gibi iyi adam. Akıllı genç. Allah şükür kendisinin
malı varlığı da iyi. Alışverişi de çok iyi gelişmekte.
SULTAN BEY: Güzel, Asker ne diyor?
SÜLEYMAN: Asker seninle hısım olmak
istiyor.
SULTAN BEY: Balam, benim kızım daha çocuk
ama?..
SÜLEYMAN: Bey, çocuk olmaması gerekir. Şunu
da bilesin, Asker başka adamdır. O tür bir gencin akrabalığı sana her konuda
iyi olur.
SULTAN BEY: Şurasını doğru söylüyorsun:
Gerçekten, tüccar kısmı benim hoşuma gider. Doktor moktor, avukat mavukat,
mühendis falan, eczacı meczacılarla benim işim olmaz. Ve de hoşuma da
gitmezler. Ancak şurası var: Ben Asker'i görmedim. Babasının çok iyi adam,
zengin adam olduğunu biliyorsam da kimi zaman iyi babadan kötü oğul olduğu
oluyor.
SÜLEYMAN: Hayır bey, Asker çok iyi oğlan.
Çok akıllı, yakışıklı, çok da becerikli. Bu konuda bana güvenmenizi ve sözüme
inanmanızı dilerim. Allah etmesin, Asker eğer kötü adam olsaydı, ben senin
kızını ona ister miydim?
SULTAN BEY: Öyle ise Allah hayırlı etsin,
razıyım.
SÜLEYMAN (El tutar): Allah hayırlı eylesin.
Allah her ikisini mutlu etsin. Oğul uşak sahibi olsunlar.
SULTAN BEY (Kalkar): Şimdi buyur da...
Buyur öbür odaya gidelim. Çaydan maydan birşeyler içelim. Orada konuşalım.
(Kalkıp öbür odaya giderler.)
ASYA (İçeri girer. Yalnızdır): Vallah hiç
böyle yakışıklı oğlan olmaz. Yaşamımda görmedim. Hele şimdi de bu kapının
deliğinden bakayım. (Eğilip kapının deliğinden bakar.) Ben de bu oğlana
tutulacağım. (Kızgınlıkla) Ne yapalım? Gülzehra garibin birine abayı yakarsa
ben niye bey oğlu gibi bir gence tutulmayayım? Öyle olurum ki Gülzehra'yı bile
geçerim. Off, gerçekten adamın adama gönlü düşünce hâli nasıl perişan
oluyor... (Söyler:)
(Müzik)
Güzelim
yâr, güzelim
(Müzik)
Bir
sözüm var güzelim
(Müzik)
Bu
zavallı yârine ordan (2 Kez)
Bir
bakış sal güzelim (2 Kez)
(Müzik)
Aşık
oldum sana ben
(Müzik)
Etmedin
lutf-u kerem
(Müzik)
Bu
zavallı yârine ordan (2 kez)
Bir
bakış sal güzelim (2 kez)
(Müzik)
Yanarım
aşk oduna
Koşmadın
feryadıma
Bu
zavallı yarına ordan (2 Kez)
Bir
bakış sal güzelim (2 Kez)
(Müzik)
Güzelim
yâr güzelim
(Oynar,
sonra gider.)
TELLİ (Çıkar): İyi ki konuk geldi de beni
beyin elinden kurtardı.Yoksa oramı çiğne, buramı çiğne, oramı ov, buramı ov...
Artık helâk etti beni. Böyle sulu gözlü adam olmaz. Vallah Allah`ın bir kulu
çıksa da benceğizi alsa. Canımı kurtarırdı. Ama nerde Allah`ın öyle bir kulu?
(Söyler söylemez kapı vurulur.) Kim o? Yoksa Allah kulunu yolladı mı? (Gider
kapıyı açar, Veli içeri girer.)
VELİ: Sultan Beyin evi burası mı?
TELLİ: Evet burası ne işin var?
VELİ: Sizde bir konuk var mı?
TELLİ: Evet var, ne yapacaksın?
VELİ: Öyleyse niçin kızıyorsun?
TELLİ: Niçin kızayım, sen kimsin?
VELİ: Ben kilimci. (Yana) Amma güzel Kız.
kesin bu hizmetçidir.
VELİ: Kilimci nedir?
TELLİ: Sen önce bir de hele, sen kimsin?
TELLİ: Ben bu evin hizmetçisiyim.
VELİ: Ben de o evin hizmetçisiyim.
TELLİ: Hangi evin.
VELİ: İşte o evin...
TELLİ: Bıyy... Herhalde zavallı deli oldu!
VELİ: Niye deli olayım maralım?
TELLİ: Ben maral değilim.
VELİ: Benim için maralsın işte. Bu canım
sana feda işte, işte.. işte.. (Söyler:)
(Müzik)
Koy
hanımı bey alır
Tezden
toy eylesin (2 kez)
Senceğizi
ben alam
Ben
de bir bey olam (2 kez)
TELLİ: Paran var?
VELİ: Var, var... (2 Kez)
TELLİ: Paran var, gelirim!
VELİ: Bilirim gelirsin!
TELLİ: İşte böyle yârimsin!
VELİ: İşte böyle yârimsin!
(Müzik, oynarlar)
TELLİ:
Ben
giderim o adama
Onun
parası çok ola (2 kez)
Onun
parası çok ola
Derdi
gamı aza ola (2 kez)
Paran
var?
VELİ:
Var, var... (2 kez)
(Müzik, oynarlar)
İkisi birden:
Koy
hanımı bey alır
İvedi
toy eylesin (2 kez)
VELİ: Senceğizi ben alam!
TELLİ: Benceğizi sen alsan
VELİ: Ben de bir bey olam (2 kez)
TELLİ: Sen de bir bey olsan!
Paran
var?
VELİ: Var, var! (2 kez)
(Müzik,
oynarlar)
TELLİ (Hoşuna gider): Aman tez ol, sözünü
de, hele ne istiyorsun?
VELİ: Seni istiyorum, seni anladın mı?
TELLİ: Bıyy, garip işe çattım.
VELİ: Gözümün ışığı, git o konuğa söyle,
bir kapıya çıksın, sözüm var. (Telli
gider.) Yürü maralım yürü. Yürü ceylanım yürü. Yaman kız. Vallah hele beyim
kızı alsın, ben de bunu alırım. İkimizin düğünü bir günde olur. (Elini eline sürer.)
(Süleyman ile Sultan Bey çıkarlar.)
SÜLEYMAN: Ha, Veli sen misin? Niçin geldiğini
bildim. Gel gidelim. (Sultan Beye) Bey, şimdilik hoşça kal.
SULTAN BEY: Güle güle esen kal. (Sultan
Bey, Süleyman'ı geçirip döner.) Kız Telli, Gülzehra ile Asya'yı bana çağır,
gelsinler. Kıza da söyleyeyim hele ne olur... Evet dünyanın işi böyledir. Bir
zamanlar biz de genç idik. Şimdi...
(Kızlar gelirler)
SULTAN BEY: Ha, oturun bakalım. Kız
Gülzehra niçin böyle keyifsiz gözüküyorsun?
GÜLZEHRA: Hayır baba iyiyim.
SULTAN BEY: Çok güzel, kızım biliyor musun
ne var?
GÜLZEHRA: Hayır baba.
SULTAN BEY: Peki öyle ise bil, seni kocaya
veriyo-rum.
(Gülzehra irkilir. Telli menmundur. Asya
hayıflanır.)
ASYA (Yana): Yazık oğlan elimden çıktı.
GÜLZEHRA: Aman baba benim evlenecek zamanım
mı ki, kocaya gideyim.
SULTAN BEY: Tam zamanın. Çocuk değilsin, her
şeyi biliyorsun, anlıyorsun. Seni bir tüccar delikanlıya veriyorum. Hem genç
hem parası çok, hem de varlıklı.
GÜLZEHRA: Baba kızmayasın ama ben kocaya
gidici değilim.
SULTAN BEY (Yumuşak): Bak aptallaşma. Ben
isteyiciye söz verdim gitti.
ASYA (Yana): Çok şükür gelen delikanlı
isteyici imiş.
GÜLZEHRA: Yok baba ben kocaya gitmek istemiyorum.
SULTAN BEY: İyi iyi naz etme artık. İçinden
sevindiğini biliyorum.
GÜLZEHRA: Yok baba, doğru söylüyorum. Ben
kocaya gitmek istemiyorum. İstersen vurup öldür beni ama kocaya verme.
SULTAN BEY: Anlaşılan sen doğru
söylüyorsun! (Sert biçimde:) Ne saçma sapan söz. Niçin evlenmek istemiyorsun?
Evde kalıp kocayıp kartlaşmak mı istiyorsun?
GÜLZEHRA
(Ağlar): Ben evlenmek istemiyorum.
SULTAN BEY (İyice sert): Allahı seversen
kudurma! Senin söz söylemeye ne hakkın var? Baban seni kocaya verir. Senin
görevin babanın sözüne uymaktır.
ASYA: Elbette Gülzehra, baban ne diyor, sen
onu dinle. Şimdi seni kocaya veriyorlar. Senin görevin gitmek. Artık bundan
sonra geri dönmek olmaz ki...
GÜLZEHRA: Bırak babam beni öldürsün, ama
kocaya vermesin.
ASYA: Artık senin konuşmaya ne hakkın var?
SULTAN BEY: Sana aptallaşma diyorum! Ben
seni bulunmaz bir adama veriyorum. Sen ne düşüncedesin?
GÜLZEHRA: Sen o adama Asya'yı ver. Bırak
ben evde kız kalayım.
SULTAN BEY: Ne saçma sapan konuşuyorsun.
Asya'yı isteyen olsa onu da vereceğim. Şimdi seni istiyorlar. Önce seni vermem
gerek.
ASYA: Elbette öyle.
GÜLZEHRA: Ben evlenmek istemiyorum.
SULTAN BEY (Kızgın): İstendiğinde gitmemek
senin elinde değil. Baban sana git diye buyuruyor, gideceksin. Çok şöyle böyle
söylersen, tutar kulaklarından duvara mıhlarım. (Gülzehra ağlar. İçeriyi bir
sessizlik kaplar. Sultan Bey kızgın kızgın oraya buraya gezinir. Biraz sonra
yumuşak bir dille söyler.) Kızım sen benim seni kötü bir adama verdiğimi sanıyorsun.
Sen şunu kesin bil. Padişah oğlu gibi
bir delikanlı ile evleneceksin. Genç, tüccar, parası çok, zengin. Peki ben deli
miyim ki seni kötü bir yere vereyim. Sen benim gözümün ışığı tek kızımsın. Ben
seni mutsuz edebilir miyim? (Tutup kızının alnından öper.) Sen koca babanın
sözünü dinle. Delilik etme.
GÜLZEHRA (Ağlaya ağlaya): Aman baba vallahi
hiç evlenmek istemiyorum. Nasıl edeyim, sen beni evlendirme, bırak ben evde
kalayım.
SULTAN BEY: Kızım inat etme. Baban ne
diyorsa ona uy. Uymazsan Tanrı seni mutlu etmez. Mutsuz olursun. Ve şunu bil
ki, benim sözüm söz. Ben adama söz verdim. Allah izin verirse bugün, yarın
nişan yapılır, başlık kesilir, düğün olur. Kocaya gidersin, kocan varlıklı iyi
bir adam. Oğul uşak sahibi olursun. Ev sahibi olursun. Ben de bu yaşlılık
zamanımda birazcık dincelirim. Kaygısız olurum. Sen benim sözlerimi dinle.
GÜLZEHRA: Ay baba o ki evlememi istiyorsun,
koy o zaman kendi istediğimle evleneyim.
(Asya korkudan yüzünü tırmalar, hayret
eder.)
SULTAN BEY (Hayret ve kuşku ile): Kızım
senin istediğin kim, söyle bakalım?
GÜLZEHRA (Söyler):
Beni
saldı onulmaz derde, arşın mal alan (2 kez)
Kalmadı
hiç güç bende, dayanamam (2 kez)
Gündüz-gecem,
aklım fikrim, arşın mal alan (2 kez)
Olmaz
kimse senden başkası düşüncek, yanarım
(2
kez)
Seni
görünce aşık oldum, arşın mal alan (2
kez)
Günden
güne dertle doldum, yanarım (2 kez)
SULTAN BEY
(çok öfkelenir): Kızım arşın mal alan da kim? (Yana) Yoksa o teyzesi
olan mı?
GÜLZEHRA: Ben evlenirsem yalnız onunla
evlenirim.
SULTAN BEY (Birden haykırır): Ne
konuşuyorsun eşek oğlu eşek! Pazarın zavallı garibi ile mi evleneceksin? Deli
mi oldun ne? Allaha and olsun bir silleç çekerim ki otuz iki dişin kırılır.
Evet, Sultan Beyin kızı bir garip oğlancığa aşık olmuş, peh, peh, peh! Şimdi
ne için evlenmek istemediğini iyi anlıyorum. Ama şunu kesin bil, aptallık edersen,
babam mezarı hakkı için sana bir düğün tutarım, bir düğün tutarım ki, bir kez
nefesini çekersin. Sen benim namusuma dokunur iş yapıyorsun. Ne hakla arşın
malcıya bakıyorsun? Hele o arşın malcı gözüme gözüksün ona bir tekme çekeyim ki
tozu kalmasın. Bana Sultan Bey derler. Ben namussuzluğu kabul eden adam
değilim. Seni de öldürürüm, onu da öldürürüm!
GÜLZEHRA (Ağlaya ağlaya): Baba vallah
öldür,
benim
canım kurtulsun.
SULTAN BEY (Bağıra bağıra): Öldüreceğim! Bu
papak bana haram olsun ki bir daha arşın malcının adını ansan, seni tike tike
doğrayacağım! Öyle namussuzluk oluyor ki benim kızım zavallı garibe tutuluyor.
(Ayağını yere vurur.) Kalk şimdi defol gözümün önünden! Yıkıl karşımdan!
Namussuz! (Gülzehra kalkar, yüksek sesle ağlaya ağlaya gider. Sultan Bey
kızgın, sinirli, oraya buraya gezer. Asya ve Telli'ye) Ne zaman Arşın malcı
buraya gelmişti?
ASYA (Korka korka): Vallah haberim yok.
SULTAN BEY: Nasıl haberin yok? Yalandan
benden gizliyorsunuz. Cehennem olun siz de burdan! (Asya ile Telli kaçarlar.)
Nasıl bir hile başıma geldi, itin birisi kapıma gelip kızımı kendine bağlıyor,
böyle de namussuzluk olur mu? Şimdi niçin teyzesine karşı kızımı istediğini
iyice anlıyorum. Cehennem olsun, istemem onun teyzesini! Kız tümüyle deliye
dönmüş. İvedi evlendirmem gerek, çıksın gitsin. Yoksa iş işten geçer, pislik
çıkar. Süleyman'ı görsem diyeceğim, gitsin Asker'e haber versin. Gelip kızı
alıp götürsün. Yoksa iyilikle gitmeyeceğe benzer. Benim öfkem tutar vurur
öldürürüm. Hey, kız Asya, Telli buraya gelin. (Asya ile Telli içeri girerler.)
Bak ben pazara gidiyorum. Siz Gülzehra'ya öğüt nasihat verirsiniz. Onu razı
edersiniz. Yoksa vallah, Allah'a and olsun, tümünüzü kırarım. (Pazara gider.)
ASYA (Telli'ye akıllıca): Şimdi biz
zavallılar ne yapalım? Bizim ne suçumuz var ki? Gülzehra garibin birine
tutulmuş! Ay kız git Gülzehra'yı çağır buraya. (Telli gider) Allah aşkına bak
sen kızın cüretine! Babasına açıkça 'ben arşın malcıya tutuldum' diyor. Tümden
sakat bu kızın işi.
(GÜLZEHRA ile TELLİ girerler. Gülzehra
yine sedirin üstüne oturur.)
(Müzik)
ASYA ile TELLİ:
Yeter
bunca inleyip ağlama (2 kez)
Nene
gerek bu feryad? (2 kez)
Yaraşır
mı sana yarın (2 kez)
Baban
oldu sana yad (2 kez)
GÜLZEHRA:
Gitmiş
elden ihtiyarım (2 kez)
Kimseden
yok hiç yardım
Ağlar
oldu böyle halim
Nasıl
etmem ben feryad?
ASYA ile TELLİ:
Hiç
yaraşmaz ah edesin (2 kez)
Gel
ol sen de biz gibi şen (2 kez)
Örnek
ol ki kala senden (2 kez)
Halk
içinde güzel bir ad (2 kez)
Perde
DÖRDÜRCÜ PERDE
(Asker'in evinde geçer. Ev güzelce
bezenmiştir. Asker güzel giysiler içindedir.)
ASKER: Biçâre Gülzehra'nın başına dertler
açtım. Şimdi zavallı kız kendisini başkasına verdiklerini sanır. Ama böyle
sözüne bağlı kız görülmemiş. İyilikle kocaya gitmeye razı olmadı. Babasının
isteği üzerine gidip alıp gelmesi için adam gönderdim. Neyse bir iki saat sonra
benim düzenim ortaya çıkar. O zaman kız da sevinir, ben de sevinirim, babası
da sevinir. Tümümüz seviniriz. Sorma yüreğim nasıl çarpıyor. Kızı hemen getirsinler istiyorum. Yazık fazla azap
çekmesin. Çok garip iş yaptım ha!... Evlenmedim, evlenmedim ama sonunda hile
ile evlendim. Hiç de kötü etmedim. İyi ettim. Süleyman'ın atasına rahmet.
İlginç bir yol öğretti. Şimdi hiç olmazsa görüp sevdiğim kızı alıyorum. Kız da
beni seviyor. Gidip bir göreyim hele, teyzem dediklerimi yerine getirmiş mi?
(Gider.)
(Bir süre sonra kapı açılır. Gülzehra'yı
alıp gelirler. Bir kaç delikanlı Gülzehra'yı kolundan tutup içeri bırakır.
Kapıyı kapayıp giderler. Gülzehra yüksek sesle ağlaya ağlaya sedirin üzerine
yıkılır. Biraz geçtikten sonra konuşur.)
GÜLZEHRA: Ah, nedir bu çektiğim çile? Beni
güçle, zorla kocaya veriyorlar. Kime verdiklerini bilmiyorum. Beni sevdiğimden
ayırıyorlar. İstemem ben bu zenginliği, bu varlığı! Ben kendi sevdiğimi
istiyorum. (Yüzünü kapatıp ağlar.)
(Müzik)
GÜLZEHRA:
Hicran derdi felek verdi
Bunca
cefayı lâyık gördü (2 kez)
Yoktur
takat, sabret halet
Ölmek
iyidir, ne ki bu zillet (2 kez)
Ey
Tanrı rahm et, Tanrı rahm et!
Yardım
ey râb, ben zavallıya rahm et!
Yok ben bu duruma dayanamıyorum. Artık
dayanacak gücüm kalmadı. En iyisi kendimi asıp öldürüp birkez de kurtulmak.
(Kendini
asmak için mendilini çıkarıp kıvırır. Bu sırada arşın malcının sesini duyar.
Şaşırmış dinler. İşittikçe sevinir. Asker perde arkasından söyler. "Arşın
mal alan!" sonuna dek okuyup bitirir.)
(Müzik)
(Asker içeri girer. Selam verir.)
GÜLZEHRA (Şaşırmış bakar): Sen misin yoksa
başkası mı?
ASKER: Benim benim, Gülzehra endişe etme.
GÜLZEHRA (Ağlar): Görüyor musun benim
başıma ne işler getiriyorlar? Birazcık daha gecikseydin kendimi öldürmüştüm.
Sen buraya nasıl geldin? Seni burda görürlerse öldürürler. Mümkünse gel
dinle. (Hızlıca sarsar.) Gel kaçalım burdan!
ASKER (Güler): Kendi evimizden nereye
kaçalım?
GÜLZEHRA: Ne konuşuyorsun bura kimin evi?
ASKER: Bura benim evim, bundan sonra da senin
evin olacak.
GÜLZEHRA: Hiç anlamıyorum, beni kim alıp
getirdi?
ASKER: Benim yolladığım adamlar.
GÜLZEHRA (Düşünerek): Peki ben de beni
babamın verdiği tüccar oğlanın adamları alıp getirdiler sandım.
ASKER: Elbette öyle.
GÜLZEHRA (Tümden şaşırır): Yine
anlayamadım, Allah aşkına bana anlat, hele bu ne hile?
ASKER (Güler): Bak Gülzehra, sana gönlü
düşen arşın malcı da benim, babanın seni vermek istediği
tüccar
oğlan da benim. Ben yalandan arşınmalcı olup kendime kız arıyordum. Sonunda
seni buldum. Babandan istedim. O da verdi ama baban benim arşın mal satan
oğlan olduğumu bilmiyor. Beni önce görmedi.
GÜLZEHRA (Naz ile): Ey insafsız bana
acımadın mı, bu ne eziyet! Çok sıkıntı çektim. Babam beni öldürmeli oldu. (Naz
ile) böyle bilseydim seni sevmezdim.
ASKER: Ama şu gerçek: Tüm bu mutluluğumuz o
sıkıntılara değer. Öyle mi değil mi, maralım Gülzehra!
GÜLZEHRA (Sonunda razı olmuştur): Öyle!
ASKER: De gel beri gidip odaları birbir
gezelim. Teyzemi görelim. (Öbür odaya giderler.)
(Bu durumda dış kapıdan Sultan Bey içeri
girer.)
SULTAN BEY: Vallah yine dayanamadım. Baba
yüreği işte. Gidip göreyim dedim. Allah etmesin, kızın bir yerine inme iner
de... Peki, nerede bunlar? Hey çocuklar kim var?
(Asker içeri girer.)
ASKER: Selamın aleyküm Sultan Bey, hoş
geldiniz.
SULTAN BEY (Önce güler yüzlüdür, sonra kuşkulanır.) Balam, sen... sen Asker misin,
yoksa arşın mal satan mısın?
ASKER: Hayır bey. Ben Hacı Mürsel'in oğlu
Asker'im. İşim de tüccarlık.
SULTAN BEY: Birden gözümün önünde o zavallı
gibi gözüktün.
ASKER: Hangi zavallı?
SULTAN BEY: Hiç, bir zavallı vardı. Arşın
mal satardı.
ASKER: Biliyorum siz onun teyzesini almak
istediniz. O da karşılığında kızınızı istedi. Siz de onu kovdunuz, öyle mi?
SULTAN BEY (Hayretle): Öyle... Balam sen
bunları nerden biliyorsun?
ASKER: Evet, evet, ben bilerek öyle yaptım.
Önce kızı görüp sonra almak istedim.
SULTAN BEY: Doğru mu söylüyorsun?
ASKER: Bunu kızınız doğrular. (Gülzehra'yı
çağırır) Gülzehra!
GÜLZEHRA (İçeri girer, babasına doğru
gider): Bak baba, hem senin dediğin oldu, hem de benim dediğim. Asker bize hile
yapmış. Senin kızmana, benim üzülmeme neden oldu. Tüm suç bunda.
SULTAN BEY (Kızar): Evet, şimdi anladım.
Çok düzenbazmışsın. Rahmetlik baban hiç böyle değildi. Ya Allah! (El verir.)
Keyfin iyi mi kız? Kız Gülzehra, beri gel! (Gülzehra gelir. Babası onun
alnından öper.) Çok güzel, çok iyi. Vay seni Asker!.. Ne korkunç
düzenbazmışsın! (Anımsar.) Güzel ama balam peki senin o teyzen ne oldu? Ha?
Gerçekten o senin teyzen miydi? Yoksa o da mı düzendi?
ASKER: Hayır, gerçekten teyzemdi.
SULTAN BEY: Gerçekten de kendisi dul mu?
(Sevinir)
ASKER: Evet dul.
SULTAN BEY: Öyleyse, de çağır gelsin daha!
ASKER: Gelsin ne diyeyim. Gülzehra bir
zahmet teyzemi çağır.
(Gülzehra gider.)
SULTAN BEY: Gelsin onu alayım daha! O dul,
ben dul. Hekim bana evlenmen gerek dedi. Hekim teyzeni görse ona da
"evlenmen gerek" der. Bir diyeceğin var mı Asker?
ASKER: Ne diyeceğim olacak, al gitsin? Al
iki başlı akraba olalım. Şimdi iki başlı akrabalığın ne olduğunu anladın mı?
(Sultan Bey güler.)
(Gülzehra ile Cihan içeri girerler.)
SULTAN BEY (Cihan'a): De gel hele! Beri
gel. Görüyor musun, senin bu yeğenin ne düzenbazmış? Evet, şimdi ne diyorsun?
Bir kişi hoca, bir şeker torba ve üç manat para ile aran nasıl? Asker ile
Gülzehra'nın düğünü ile bizim düğünümüz birlikte olsun diyorum.
CİHAN: Ne diyeyim, Allah hayırlı eylesin.
TÜMÜ: Amin, amın!
SULTAN BEY: Balam o çocuklar evde yalnız
kaldılar, kaygılanırlar. Sizin uşağı gönderin. Asya ile Telli'yi buraya
getirsin.
ASKER: Şimdi gidip yollarım. (Çıkar.)
SULTAN BEY: Aman sevincimden gençleşiyor
muyum ne? (Hemen lafı çevirir.) Gerçekte yaşlı da değilim ya... Öyle delikanlı
gibiyim, maşallah bana!
(Asker içeri girer.)
ASKER: Uşağı yolladım gitti.
(Bu durumda Süleyman içeri girer.)
SÜLEYMAN: Selamünaleyküm.
SULTAN BEY: Paho, Süleyman aleykümselam.
Balam senin bu dostun ne düzenbazmış!..
SÜLEYMAN: Evet çok düzenbazdır, ama
kimden öğrendiğini bilmiyorum.
ASKER: Ne demek kimden öğrendim? Bunun
tümünü sen öğretmedin mi? İşte teyzem söylesin.
CİHAN: Doğru bütün bu düzenlerin başçısı
Süleyman, o öğretti.
SULTAN BEY: Böyleymiş!.. Süleyman ben seni
hiç böyle bilmezdim. Bu işleri nerden öğrendin?
SÜLEYMAN: Bey kendi başımdan çıkardım.
SULTAN BEY: Ay senin başın var olsun.
SÜLEYMAN (Birden Gülzehra'yı görür.
Dikkatle bakar): Güzel ama Gülzehra bu mu?
ASKER: Evet bu.
SÜLEYMAN: Peki benim gördüğüm kız buna
benzemiyor.
SULTAN BEY: Kesin sen Asya'yı görmüşsün.
SÜLEYMAN: Asya da kim?
SULTAN BEY: Benim kardeşimin kızı.
SÜLEYMAN (Sevinir): Öyle mi? Peki, öyleyse
ben niçin bekar kalayım? Ver ben de düğün edeyim, hadi!
SULTAN BEY: Doğru mu diyorsun?
SÜLEYMAN: Elbette!
SULTAN BEY: Verdim gitti!
TÜMÜ Allah hayırlı eylesin. Allah hayırlı
eylesin. Çok güzel oldu!
SÜLEYMAN (Yana): Bak iyi arkadaşın sonu
böyle olur.
(Bu durumda Asya, Telli ve Veli girer)
SULTAN BEY: Bak işte geldiler. Ay kız Asya
seni bu oğlana versem gider misin.
ASYA (utana utana): Evet giderim.
SULTAN BEY: Koçak kızsın. Gülzehradan
akıllı çıktın. Çok güzel, çok iyi. (Veli ile Telli birbirine bakarlar. Veli derin
bir ah çeker.) Aman ne yaman ah çektin baba, ne derdin var ki?
ASKER: Ne derdi olacak, Gülzehra'yı bana
verdin. Asya'yı Süleyman'a verdin. Teyzemi kendin alıyorsun. Şimdi Telli'yi de ver
ona gitsin!
TÜMÜ: Doğru, doğru.
SÜLEYMAN: Hele, sana boşuna hazırlan
demedim ki!
SULTAN BEY: Kız Telli Veli'ye gider misin?
TELLİ (Mertçe): Evet, giderim.
SULTAN BEY: Veli sen Telli'yi alır mısın?
VELİ
(Utanır ve birden bire): Evet alırım! (Güler.)
TÜMÜ: Allah hayırlı etsin!
SULTAN BEY: Güzel balam, düğünlerimize ne zaman başlayalım?
TÜMÜ: Hemen bugün!
SULTAN BEY: He!.. Peki öyleyse başlayalım,
kalkın!
(Eşlenip oynarlar. Önce müziğe koşut olarak
yavaş yavaş, sonra hızlı hızlı oynarlar. Perde iner.)
Perde
AÇIKLAMALAR
*Şiirin çevirisi:
İnleyiştendir
ney gibi aşk sesim uzun
İnleyiştendir
ney gibi aşk sesim uzun uzun
İnleyişi
bırakmam ney gibi kesilsem bölüm bölüm
İnleyişi
bırakmam ney gibi kesilsem bölüm bölüm
İster
kesilsem bölüm bölüm, ister kesilsem bölüm bölüm
Yardım
et ey baht yoksa dileğim olası değil
Öyle
ki o güzel dertsizdir, ben dertliyim
İnleyişi
bırakmam, inleyişi bırakmam
İster
kesilsem bölütm bölüm, ister kesilsem bölüm bölüm
Açılır
gönlüm kimileyin acı ağlayışı görüp
Açılır
gönlüm kimileyin acı ağlayışı görüp
Açılır
ol gül yüzlü gülücük ile gülücüğün yakutu
İnleyişi
bırakmam, inleyişi bırakmam
İster
kesilsem bölüm bölüm, ister kesilsem bölüm bölüm (2)
dil-i
zar: zayıf gönül
füzun: çok
beyhude:
boşuna
viran:
harab
* Fuzuli'nin gazelinden
** ağlayıp inleme
*** yüz
1. ayrı
2. zor
3. erdem ve olgunluk
4. ululuk ve büyüklük
5. karanlık
6. kendimden
7. Çöl
Bu bölüm Fuzuli'nin bir şiirinden
alınmıştır.
(1) Bu bölüm Fuzuli`nin bir gazelinden
alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder