Yayında Olan Eserlerim

25 Ekim 2018 Perşembe

İnsan Kurbanı



İnsan Kurbanı
İnsan kur­banı, yüce varlığa en değerli varlığı sunma inancına dayanır. Evrim sürecinde insanlığın geçmişine koşut bu inançtır. Pek çok toplumda izleri ile karşılaşılır. Özellikle Keltlerde korkunçtur. Eski Kuzey Avrupa halklarında ürkütücü görünümdedir.. Bu halklarda erkek domuz olan Freyr bolluk Tanrısıdır. Törenlerle ona in­san kurban edi­lir.
Yunan mitolojisinde Toprak ana Gea öz çocuklarını öldürüp yer. Zeus'un oğlu Dianisos'u Titanlar yerler. Zeus da onun yü­reğini yiyip yeni bir Dianisos yaratır. Bunlar in­san kur­banı­nın izleri olarak değerlendirilir[1]. 
Tevrat'tan öğrendiğimize göre İsrailoğullarında da durum böyledir. Tevrat'ta erkekleri, çocuk bırakmadan ölen kardeş­lerinin dul karılarını eş olarak almaya zorunlu kılan kesin buy­ruklar vardır. Böylece doğacak olan oğullar ölen kardeşin soyunu oluşturacak, onun süreklili­ğini sağlamış ola­caktır[2].
Sami halklarında da bulunan insan kurbanı geleneği kutsal kitaplarda öykülenir. Daha sonra işleneceği gibi bu öykü Kuran’da ida yer alır ve Kuban Bayramı inancı ile ilintilenir.
İbrahim’in oğlu İsmail'i kurban etme girişiminden esinlenir.
İnsan kurbanı inancı uzakdoğu halklarında da vardır. Çin kaynaklarında İskit ve Hunlarda insan kurbanı olduğunu bildirilir.
Hunlarda ya­kın akrabaların birlikte gömül­mesi olayından sözedilir. Batılı kaynak­lar Atila'nın ölümünde, birçok kimsenin öl­dürülüp bir­likte gömüldüğünü bil­dirirler.
Hiung-nu'larda, insan kurbanı vardır.
Ak Hunlarda kuşaklı yiğitler ara­sında bir birlik yasası vardır. Bu yasaya göre, yiğitlerden biri ölünce, öbürleri kendini kurban ederler.
Moğolların Gizli Tarihin’e göre. Şamanlar, Kağan Öğedey'i iyileştirmekte yetersiz kalırlar. Küçük kardeşi Tuluy kendisine gelir ve şöyle der:
"Bu kaseyi eline al. Göğe ben şu duayı yapıyorum; 'Ey büyük Tanrı, sonsuz varlık, eğer işlenen suç dolayısı ile kullarını cezalandırıyorsan, biliyor­sun ki, ben ondan daha suçluyum. Nedeni, savaşta daha çok insan öldürdüm. Daha çok kadın, çocuk kaçırdım. Daha çok ana babanın gözyaşanı akıttım. Yok; Kendini Tanrı yoluna adamışlardan birini çağırmak istiyorsan, buna da ben yaraşırım. Ögedey yerine beni al! Onu bu hastalıktan kurtar! Bu hastalığı bana ver!”
Aynı anda ölümcül suyu içti: Ögedey iyileşti. Tuluy ise ölmekte gecikmedi. Tuluy'un dul kalan eşi Suyurkutin Begi, bunu sık sık anlatırdı."[3]
Tüm anlatılanlar insan kurbanının varlığını gösterir.
Moğolların Gizli Tarihi'nde "Yeryüzünün ve Çin sularının ruhlarının' hıncı sonucu ortaya çıkan hanların kuşku ve korkulu hastalığı' sorulur. hanı kur­tarmak için, onun yerine başka birşey verme söz konusu olur. Ne ki Çin Hanı bu durumda daha kötü cezalandırma yolunu seçer. O zaman 'Han ocağından biri onun yerine geçebilir mi' diye sorulur. Sayrılık gücünü yitirir. Onun ye­rine geçecek kişi Tuluy'dur. Tuluy, en önemli ve en güçlü olduğuna onları inandırır. Görünmez güçler aldatılır. Görünmez güçler Tuluy'un düşüncesini arı yüreklilikle şöyle aktarırlar: "Benim büyük kardeşim ölürse, kalabalık halk öksüz kalacak. Çin halkı mutlu olacak."[4]
Moğollarda insan kurbanı gele­­neği 13. yüzyıla dek sürer.
Türk inan­cında insan kur­banı geleneğinin kimi izleri sezilir.
Göktürklerdeki geyik söylencesi benzer bir örnek sayılır. Söylencede Deniz Tanrıçası ile ilişkide bulunan Göktürk dedelerinden biri avda bir geyik öldü­rür. Bundan do­layı o günden sonra, Göktürk boyu hep kurban olarak in­san yollamak zorunda kalır.
Çin kaynaklarında Götürklerde insan kurbanından söz edilmez. Göktürklerde insan kur­banı üzerine tek kaynak Bizans elçi­si­nin, Valentin'in gözlemidir. Valentin, İstemi Han'ın ölüm tö­re­nini (yog) anlatırken şöyle der:
"Yas günlerinden birinde, dört bağlı Hun getirdiler. (Kağanın) ba­basının atları ile birlikte bunları ortaya koydu­lar. (Öbür dünyaya) gelip, (Kağanın) babasının çevresine gir­me­lerini buyurdular."[5]
Göktürklerde insan kurbanı üzerine, bunun dışındaki kaynaklar ise daha da belir­sizdir. O kaynaklarda tören, ölüm ile sonuçlanmaz. Sözgelim, bir Çinli kadında, ölen bir Uygur hanına, kendini kur­ban etmesi istenir. Çinli kadın bunu yerine getirmez. Bir başka kaynakta ise ölen bir Çin ha­nına, bir Türk yiğidi ken­di­ni kurban etmek ister. Ancak başkalarınca durduru­lur.
Babürname'nin sonuç bölümünde yazar, Hümayın adlı oğlunu kurta­rabilmek için bir özveriden sözeder. Hint imparatorluğnun kurucusu "bu dünyada ne onunla eşdeğer tutulabilir? Onun karşılığı doğrudan ben olabilir miyim? Durumu çok ağır. Doğrudan kendi gücümü onun gücüne katmam gereken an gelmiştir. Daha onra odasına girdim. Yatağının kıyısında üç dört kez döndüm. Ve dedim ki: Senin sayrılığın neyse üzerime alıyorum'
Dede Korkut öykülerinde uzaktan bir çağrışım var:
Ölüm meleği Azrail Deli Dumrul'un canını almaya gelir. Tanrı'nın kendisini bağışlayabilmesi için boşuna yakarır. Sonra Deli Dumrul, Gök'ün kendisine şöyle seslendiğini işitir: 'Deli Dumrul kendi ruhu yerine başka bir ruh bulsun'. Öykünün ileriki evreleri az çok Euripiden söylencesnden etkilenmiştir. Ne ki asıl tema daha öncekilerin aynıdır. Deli Dumrul ana babasının kendi yerine geçmesini diler. Ana baba buna yanaşmaz. Yalnız eşi ölümü seçer. Ne ki Tanrı, Deli Dumrul'un eşininin özverisinden etkilenir. Yunan kadın kah­ramanların aksine, eşi ölmez. Tanrı onun yerine her tür sev­giye kapalı olan kötü ana babanın ruhunu alır.


[1] İbrahim Kafesoğlu: a. g. k., s. 49.
[2]İsaac Asimov: "Boş İnançlar ve Bilim", Bilim ve Sanat, sayı 38, Ankara, Şubat 1984, s. 23.
[3]Jean-Paul Roux: a. g. k., s. 67.
[4]Jean Paul-Roux: a. g. k., s. 67.
[5]K. Dietrich: Byzantinische Quellen zur Lander und Völkerkunde, Leipzig 1912'den aktaran Emel Esin  a. g. y., s.101.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder