İnsan Kurbanı
İnsan kurbanı, yüce
varlığa en değerli varlığı sunma inancına dayanır. Evrim sürecinde insanlığın
geçmişine koşut bu inançtır. Pek çok toplumda izleri ile karşılaşılır. Özellikle
Keltlerde korkunçtur. Eski Kuzey Avrupa halklarında ürkütücü görünümdedir.. Bu
halklarda erkek domuz olan Freyr
bolluk Tanrısıdır. Törenlerle ona insan kurban edilir.
Yunan mitolojisinde Toprak
ana Gea öz çocuklarını öldürüp yer. Zeus'un oğlu Dianisos'u Titanlar
yerler. Zeus da onun yüreğini yiyip yeni bir Dianisos yaratır. Bunlar insan
kurbanının izleri olarak değerlendirilir[1].
Tevrat'tan öğrendiğimize
göre İsrailoğullarında da durum böyledir. Tevrat'ta erkekleri, çocuk bırakmadan
ölen kardeşlerinin dul karılarını eş olarak almaya zorunlu kılan kesin buyruklar
vardır. Böylece doğacak olan oğullar ölen kardeşin soyunu oluşturacak, onun
sürekliliğini sağlamış olacaktır[2].
Sami halklarında da bulunan
insan kurbanı geleneği kutsal kitaplarda öykülenir. Daha sonra işleneceği gibi
bu öykü Kuran’da ida yer alır ve Kuban Bayramı inancı ile ilintilenir.
İbrahim’in oğlu İsmail'i
kurban etme girişiminden esinlenir.
İnsan kurbanı inancı
uzakdoğu halklarında da vardır. Çin kaynaklarında İskit ve Hunlarda insan
kurbanı olduğunu bildirilir.
Hunlarda yakın akrabaların
birlikte gömülmesi olayından sözedilir. Batılı kaynaklar Atila'nın ölümünde,
birçok kimsenin öldürülüp birlikte gömüldüğünü bildirirler.
Hiung-nu'larda, insan
kurbanı vardır.
Ak
Hunlarda kuşaklı yiğitler arasında bir birlik yasası vardır. Bu yasaya göre,
yiğitlerden biri ölünce, öbürleri kendini kurban ederler.
Moğolların Gizli Tarihin’e
göre. Şamanlar, Kağan Öğedey'i iyileştirmekte yetersiz kalırlar. Küçük kardeşi
Tuluy kendisine gelir ve şöyle der:
"Bu kaseyi eline al.
Göğe ben şu duayı yapıyorum; 'Ey büyük Tanrı, sonsuz varlık, eğer işlenen suç
dolayısı ile kullarını cezalandırıyorsan, biliyorsun ki, ben ondan daha
suçluyum. Nedeni, savaşta daha çok insan öldürdüm. Daha çok kadın, çocuk kaçırdım.
Daha çok ana babanın gözyaşanı akıttım. Yok; Kendini Tanrı yoluna adamışlardan
birini çağırmak istiyorsan, buna da ben yaraşırım. Ögedey yerine beni al! Onu
bu hastalıktan kurtar! Bu hastalığı bana ver!”
Aynı anda ölümcül suyu
içti: Ögedey iyileşti. Tuluy ise ölmekte gecikmedi. Tuluy'un dul kalan eşi
Suyurkutin Begi, bunu sık sık anlatırdı."[3]
Tüm anlatılanlar insan
kurbanının varlığını gösterir.
Moğolların Gizli Tarihi'nde
"Yeryüzünün ve Çin sularının ruhlarının' hıncı sonucu ortaya çıkan
hanların kuşku ve korkulu hastalığı' sorulur. hanı kurtarmak için, onun yerine
başka birşey verme söz konusu olur. Ne ki Çin Hanı bu durumda daha kötü
cezalandırma yolunu seçer. O zaman 'Han ocağından biri onun yerine geçebilir
mi' diye sorulur. Sayrılık gücünü yitirir. Onun yerine geçecek kişi Tuluy'dur.
Tuluy, en önemli ve en güçlü olduğuna onları inandırır. Görünmez güçler
aldatılır. Görünmez güçler Tuluy'un düşüncesini arı yüreklilikle şöyle
aktarırlar: "Benim büyük kardeşim ölürse, kalabalık halk öksüz kalacak.
Çin halkı mutlu olacak."[4]
Moğollarda
insan kurbanı geleneği 13. yüzyıla dek sürer.
Türk inancında insan kurbanı
geleneğinin kimi izleri sezilir.
Göktürklerdeki geyik
söylencesi benzer bir örnek sayılır. Söylencede Deniz Tanrıçası ile ilişkide
bulunan Göktürk dedelerinden biri avda bir geyik öldürür. Bundan dolayı o
günden sonra, Göktürk boyu hep kurban olarak insan yollamak zorunda kalır.
Çin kaynaklarında Götürklerde
insan kurbanından söz edilmez. Göktürklerde insan kurbanı üzerine tek kaynak Bizans
elçisinin, Valentin'in gözlemidir. Valentin, İstemi Han'ın ölüm törenini
(yog) anlatırken şöyle der:
"Yas günlerinden
birinde, dört bağlı Hun getirdiler. (Kağanın) babasının atları ile birlikte
bunları ortaya koydular. (Öbür dünyaya) gelip, (Kağanın) babasının çevresine
girmelerini buyurdular."[5]
Göktürklerde insan kurbanı
üzerine, bunun dışındaki kaynaklar ise daha da belirsizdir. O kaynaklarda
tören, ölüm ile sonuçlanmaz. Sözgelim, bir Çinli kadında, ölen bir Uygur
hanına, kendini kurban etmesi istenir. Çinli kadın bunu yerine getirmez. Bir başka
kaynakta ise ölen bir Çin hanına, bir Türk yiğidi kendini kurban etmek
ister. Ancak başkalarınca durdurulur.
Babürname'nin sonuç
bölümünde yazar, Hümayın adlı oğlunu kurtarabilmek için bir özveriden sözeder.
Hint imparatorluğnun kurucusu "bu dünyada ne onunla eşdeğer tutulabilir?
Onun karşılığı doğrudan ben olabilir miyim? Durumu çok ağır. Doğrudan kendi
gücümü onun gücüne katmam gereken an gelmiştir. Daha onra odasına girdim.
Yatağının kıyısında üç dört kez döndüm. Ve dedim ki: Senin sayrılığın neyse
üzerime alıyorum'
Dede Korkut öykülerinde
uzaktan bir çağrışım var:
Ölüm meleği Azrail Deli
Dumrul'un canını almaya gelir. Tanrı'nın kendisini bağışlayabilmesi için boşuna
yakarır. Sonra Deli Dumrul, Gök'ün kendisine şöyle seslendiğini işitir: 'Deli Dumrul
kendi ruhu yerine başka bir ruh bulsun'. Öykünün ileriki evreleri az çok
Euripiden söylencesnden etkilenmiştir. Ne ki asıl tema daha öncekilerin
aynıdır. Deli Dumrul ana babasının kendi yerine geçmesini diler. Ana baba buna
yanaşmaz. Yalnız eşi ölümü seçer. Ne ki Tanrı, Deli Dumrul'un eşininin
özverisinden etkilenir. Yunan kadın kahramanların aksine, eşi ölmez. Tanrı
onun yerine her tür sevgiye kapalı olan kötü ana babanın ruhunu alır.
[1]
İbrahim Kafesoğlu: a. g. k., s. 49.
[2]İsaac
Asimov: "Boş İnançlar ve Bilim", Bilim
ve Sanat, sayı 38, Ankara, Şubat 1984, s. 23.
[3]Jean-Paul
Roux: a. g. k., s. 67.
[4]Jean
Paul-Roux: a. g. k., s. 67.
[5]K.
Dietrich: Byzantinische Quellen zur
Lander und Völkerkunde, Leipzig 1912'den aktaran Emel Esin a. g. y., s.101.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder