Bir
yanda duvarda asılı kopuzları; insanı şaşırtacak güzellikte, incelikte
halıları, renk renk kilimleri ve yer sofrasıyla geleneksel göçebe çadırı;
öteki yanda çağcıl yapı taslakları ile dünü ve bugünü yaşatıyor insana Kazak pavyonu. Dostlar, görelim istemişler en
son tekniklere göre yapılan görkemli yapılarını, spor ve eğelence
kuruluşlarını. Ve birkaç örnek taslak yapıp getirmişler İzmir'e. Bugün Kazak
gençliğine de yalnızca geçmişten sesler getiren göçebe çadırı öylesine sıcak
ki, insan dıştan bakmakla doyamıyor. İçinde oturmak gerek, şu kopuzu dinlemek
gerek diyor. Uluslararası İzmir Fuarının bu yıl en ilgi çeken köşelerinden biri
de Kazak bölümü oldu. Kazaklar yakın dönemde ilk kez İzmir Fuarına katılıyorlar.
Pavyona yaklaştığımızda Kazakistan müzik topluluğu ulusal şarkılarını söylüyor
arada bir güzel Türkçe ile bir Kazak açıklama yapıyordu. Sonra tanıştığım bu
Kazak, Moskova Üniversitesi Türkoloji bölümü asistanlarından Murat
Muhammetaşıroğlu'dur. Hangi dergi için yazı hazırladığımızı soruyor, Türk Dili
diyoruz. "Evet, Türk Dili her ay geliyor, sürekli okuyoruz"
karşılığını veriyor. Bir garip duygulanıyorum. "Ne uzaklarda okurlarımız
varmış" diyorum. Bizim yayınlarımızı iyiden iyiye izliyor. Cumhuriyet.
Milliyet gibi gazetelerin, Türk Dili dergisinin seminerlerine sürekli geldiğini
söylüyor. Toplulukta bulunan öteki çevirmenlerin adlarını sayıyor. Tanıdık bir
ad takılıyor kafama: Baskakov. Ünlü türkolog Baskakov mu bu? Hayır, onun oğlu.
Ayrıca çevirmenler arasında ünlü bir kişi daha var. Bu, Azeri A.A.Gusseynov.
Türk tarihi doçenti. Sovyetler birliği baş film seçicisi. Daha önce Türk
sendikacılığı üzerine bir kitabı yayınlanmış. Bu yıl Moskovada Türk sineması
adlı bir kitabı daha var. Şimdi Türkiye'de reklamcılığın önemi ve etkisi
üzerine yeni bir çalışmasını sürdürüyor. Türk sineması adlı yapıtının
çevirisini getirmiş. Yılmaz Duru-Sabah Duru önümüzdeki günlerde Dünya Gazetesi
yayınları arasında basacaklar bu yapıtı. Kitap başlangıçtan günümüze tüm Türk
sinemasının öyküsünü anlatıyor. önemli yönetmenler, oyuncular tanıtılıyor.
Ayrıca kitabın sonunda birçok filmden resimler var.
Fuar kalabalık. Konuklar arasında
Kazakistanlı dostlardan ayrıntılı bilgi almak olanaksız. Ertesi sabah
buluşmaya karar veriyoruz. Sabah saat onda Gusseynov çevirmen Murat, müzik
topluluğu yöneticisi Murat Hüseyinov ile buluşuyoruz. Kordon boyunda hem
yürüyor hem konuşuyoruz. Gusseynov Türk sinemasını gerçekten çok iyi biliyor.
İyi bir sinema seyircisi olmama ve tüm sinema yayınlarını izlememe karşın
Gusseynov'un çok daha fazla bildiğini anlıyorum. Hangi kitabı soracak olsam
"Haa, o mende var" diyor. Taşkent Filim festivalinden sözediyor. Şu
günlerde Sovyetler Birliğinde Türkan Şoray'ın çevirdiği Ferhat ile Şirin'in
senaryonu yazdığını söylüyor.
Bu yıl "Kapıcılar Kralı" ile
daha kimi filimleri almak istediklerini anlatıyor. İzmir'ı pek sevdiğini
söyleyince Baku'dan söz açıyorum. "Baku da çok güzelmiş" diyorum.
"Bir şeherde derya olanda yahşı olar" diyor. Türk sinemasının
Sovyetler Birliği'nde tanınmasında büyük
emeği geçmiş bir kişi Gusseynov. Bundan
sonra da bu tür çalışmaları sürdüreceğini söylüyor.
Kazak müzik topluluğu yöneticisi Murat
Hüsseynov Kazak ulusal müziğinin bizim izleyicilerce yadırgandığını sezmiş.
İzleyicilire hep o müzikle yormamayı, arada bir Türk müziği çalınmasının
yararlı olacağını düşünüyor. Gerçekten Kazak müziği ile bizim müziğimiz
birbirinden çok ayrılmış. Bizim izleyiciler uzun Kazak türkülerinden hemen hiç
birşey anlamıyorlar. Murat Hüseynov çok yerinde düşünmüş. Birlikte radyoevine
gidiyoruz. Kimi Türk müziği parçalarının notalarını istiyoruz. Sevinçle
karşılıyorlar.
Kazakistanlı dostlarla bir söyleşi
yaptık. Kendileri bizleri içtenlikle dinlediler, içtenlikle yanıtladılar. Bu
söyleşiyi şöyle özetleyebiliriz:
"Devrimden önce Kazakistanda yüz
kişide iki kişi okuryazardı. Şimdi tüm Kazakistan halkı okuma yazma biliyor.
On yıllık ilk ve orta öğretim zorunlu. Şimdi Kazakistan ilkokullarında 3
milyon 266 bin 200 çocuk okuyor. 51 yüksek okul ile 220 teknik okulda 500 bin
öğrenci okuyor. Alma Ata ve Karagan'da tüm fakülteleri ile iki üniversite var.
On bin kişirde 159 kişi üniversite öğrencisi. Sayımlara göre öğrenciler
arasında kızlar çoğunlukta. Kızlar daha çok doktor ya da öğretmen olmak
istiyorlar. Erkekler daha çok teknik okullara eğilim gösteriyorlar. Her köyde
ilk ve orta okul bulunuyor. Büyük köylerde tenik okullar da var. Tüm Sovyetler
birliğinde olduğu gibi Kazakistanda'da on yıllık zorunlu eğitimden sonraki
tüm okullara sınavla giriliyor. Girişlerde diploma derecesi de göz önünde
tutuluyor. Fakült ve yüksek öğretimin üç biçimde. Birincisi gündüzleri
sürdürülen olağan eğitim. İkincçisi gündüz çalışılıp akşamları gidilen okullar.
Üçüncüsü dışarda çalışılıp yalnız sınavlar verilerek yapılan eğitim. Ayrıca
Kazakistan dışındaki cumhuriyetlerde de okuma olanağı var. Orta Asyalılar
Moskova'da okumak isterlerse onlara ayrıcalık, öncelik tanınıyor. Birçok
sosyalıst ve kapitalıs ülkede Kazakistanlı öğrenci var. 1913 yılında on üç
kitabın toplam dört bin baskısı yapılmıştı. Şimdi yılda ortalama 2000 kitabın
23 milyon baskısı yapılıyor. Yazınlar Kazak, Rus, Uygur, Kore ve Alman
dillerinde yapılıyor. Üniversite dahil tüm okullarda resmi dil Kazakça.
Kazak bilimler akademisi 1946 yılında
Almaatada kuruldu. 12 enstitüsü var. Bunlardan biri dilbilim enstitüsü.
Başkanı türkolog İsmet Kenisbayev. Aynı zamanda Türk Dil Kurumunun haberleşme
üyesi.
Kazakistan'ın en ünlü yazarlarının
başında Muhtar Avezof geliyor. 1961 yılında ölen yazarın birçok yapıtı var.
1950'lende ünlü Kazak ozanı Abay'ın yaşamını konu alan Abay Yolu romanı ile
Lenin ödülünü kazandı. Avezof geçen yıl Türkiye'de gösterilen Kurt Kanı
filminin öyküsünün yazarı. Öteki romanlarından biri Kili Zaman adını taşıyor.
Avezov Kazak toplumunun yaşantısını parlak biçimde yansıtmayı başarmış biri.
Türkiye Türkleri arasında da sevilecektir.
Öteki yazlardan biri Sebit Mukanov.
Kimi yapıtları "Sulu Şaş" "Güzel saç", "Botagöz".
"Gabit Musrepov" (Kazak yazınında devrim savaşını en iyi işleyen
yazardır. Sosyalist emek kahramanı sanını aldı. Son romanı Ulpan adını taşıyor.
Bu romanı Kazakıstan devlet ödülüne aday. Çaken Seyfullin (Kazak ozanlarından)
Tar Jol Taygak Kesu "Dar yolun geçişi zor" adlı yapıtında Kazakistanda
Sovyet devriminin yerleşmesini anlatıyor.
Müzik dağarcığımızın yarısını kazak
halk türküleri oluşturuyor. Bunlar domra, komuz, şan komuz, asa dayak gibi çalgılarla
söyleniyor. Çağcıl şarkılar yeni uyarlamalar davul, elekro, gitar eşliğinde
söyleniyor. Çeşitli Kazak operet ve baleleri var. Aliye, Alpamıs, Enrik-Kebek,
Birjansara, Kız Jibek (Kız İpek) bunlardan ilk akla gelenler.
Eski Kazak yaşamında öyküler, destanlar
büyük bir yer tutardı. Uzun kış gecelerinde öyküler anlatılır, destanlar söylenirdi.
Artık dünün uzun bıktırıcı geceleri yok. Radyo, televizyon müzik aracı
dolduruyor Kazak akşamlarını. Göçerilik ve göçmen çadırı yalnız çobanlarda
kaldı. Köyde olsun, kentte olsuntüm Kazaklar apartman dairelerinde yaşıyorlar.
Çobanlar kış aylarında kimi zaman karılarını yanlarına alıp hayvanları ile
dağlara otlaklara çıkıyorlar. Oralarda çadır kurup yaşıyorlar. İşte bu destan
öykü geleneği kimi değişmelerle onlar arasında yaşıyor. Bir des destan ve
öykülerin içeriği değişti. Bu da çok değil. Çünkü, destan ve öyküler yaşam
biçiminden ve koşullarından kaynaklanıyor. çobanların çocukları ilçe ve
kentler-deki yatılı okullarda kalıyor.
Söz sırası gelmişken yatılı okullardan
birinde yetişmiş Kazak şarkıcı Roma Rımbayeva 'dan sözedelim. Rımbeyava bir
demiryolu durak bekçisinin sekiz çocuğunun en büyüğü. Çevrede okul olmadğı için
ilçedeki bir yatılı okulda okuyor. O yıllarda müziğe ilgi duyuyor. İki yıl önce
ünlendi. Şimdi on dokuz yaşında. Yalnız Kazakistan'da değil Sovyetler birliğinde
de sevilen şarkıcılardan biri.
Kazakistan'da çeşitli kazılar
yapılıyor. Kazakistan'ın tarihsel değerleri ortaya çıkarılmaya çalışılıyor.
Şurda bir örneği görülen altın giysi önemli kültür anıtlarından biri sayılıyor.
1969 yılında Alma Ataya 50 km .
uzakta Isrık tepesinde yapılan kazıda bulundu. Anropoloğlara göre MÖ. 5- 6.
yüzyıllardan Saklardan kalma. 17-18 yaşlarında bir Sak gencinin giysisi
olmalı. Baş bölümünde 200 den çok, ceketinde 3000 den çok altın parçası var.
Aslı Alma Ata'daki Kazakistan devlet müzesinde.
Daha sonraki dönemlerden de tarihsel
anıtlar var Kazakistan'da. Ahmet Yesevi'nin türbesi bunlardan biri. Türbe
Timurlenk'in buyruğu ile yapılmış. Şimdilerde onarımdan geçiriliyor. Türbe
büyük tören salonları, kütüphane, ve mutfaktan oluşuyor. Türbenin tam ortasında
iki ton ağırlığında bir kazan bulunuyor. Bu kazanda yemekler çevresiyle birlikte
türbeyi ziyarete gelen hanlar, beyler için pişiriliyordu. Kazan, 40-50 koyun
etini rahatça pişirecek büyüklükte. Günümüzde de türbe müslümanların ziyaret
ettikleri kutsal bir yer durumunda. Ahmet Yesevi'nin kızı adına yapılmış Ayşe
bibi camisinde eski anıtlardan Çambul kentinin 20 km uzağında bulunuyordu.
Öteki taraftan sürekli kazı yapılan kazı merkezi durumunda. Al-Farabi'nin
vatanı bilinen Ordu kenti önemli anıtları sergilemeye gebe görünüyor.
Günümüz Kazakistanının göçebe çadırları
değil çağcıl yapı örnekleri süslüyor. Şurda taslağı görülen 25 katlı otel
bunlardan biri. Otel kendi için gerekli tüm yardımcı kurumları içine alıyor.
Yapının en önemli özelliği en etkin depremlere bile dayanıklı olması. Alma Ata
önemli bir deprem kuşağı üzerinde bulunuyor. Otelin yapımının bitiminden
birkaç gün sonra şiddetli bir deprem olmasına karşın yapı tüm görkemi ile
ayakta kalmayı başardı.
Alma Ata bir dağın eteğinde kurulmuş.
Karların eridiği, suların çağladığı dönemlerde kenti sel basardı. Kenti sel baskınlarından
korumak için burda taslağı sergilenen subendi ile ona bağlı lokanta, kayakevi,
gibi eğlenti kurumları yapıldı. Yılın sekiz ayı kayak yapma olanağı var Halk
rahatlıkla dinlenme günlerini bu kurumlarda geçirebiliyor.
Kazakların ikinci dünya savaşı
tarihinde şanlı bir yerleri var. 1944 kışında 40 bin kişilik Kazak askeri Nazi
ordusunu dağıttı. O savaşta Bavurjan Mamussove adlı bir Kazak teğmeni katıldı.
Sonra ulusal kahraman sayıldı. Şimdi Sovyet ordusunda generaldir. Onun bir
romanı var. Arkamızda Moskova. Kitap kazakça yazıldı. Ama Sovyetler birliğinin
tüm dillerine çevrildi.
Bu savaşın bizim yaşamımızda önemi çok
büyük. Yaklaşık her ev bir kişiyi yitirmiş bu savaşta. Ölenlerden hâlâ sözedilir. Büyükler mutlu bir günde "Amcan bu
günleri görseydi" der. Batılılar bizi anlamıyorlar. "Aradan yıllar
geçti, unutuldu" diyorlar, "bitti" diyorlar, "geçti"
diyorlar. Oysa bizim aramızda yaşıyor. Ve savaşa katılanlar hiçbir zaman
anılarını zevkle anlatmazlar. Savaştan sözaçıldığında onu yaşayanları bir
suskunluk sarar. Arkamızda Moskova'dan başka yapıtlar da var. Kazak yazınında
bu savaş üstüne. Ama en ünlüsü Arkamızda Moskova. Yazarı savaşa katılmış biri.
Ukranya'da savaşmış. O günleri yansıtan yapıtlar verdi. Savaşta kahramanlık
göstererek ölen iki Kazak kızı var. Aliye Maldagulova, Manşuk Mamatova. Onlara
Sovyet ulusal kahramanı sanı verildi. Maldagulovanın yaşamından kaynaklanan
"Aliye" balesi Mamtova için ise Mansuk destanı var. 1975 yılında
savaşın 30 anma yılı düzenlendi. Şarkıcı Rosa Rımbayeva Aliye şarkısı ile o
zaman ünlendi. Şimdilerde Kazakistanda doğan kızların çoğuna Aliye adı
veriliyor.
Eski töreler aramızda yaşıyor. Yaşlılar
oruç tutuyorlar. Oruç tutan için evde bir oda süslenir. Törelerimize göre iyi
kadın kocasının tüm gereksinimlerini evinden sağlar. Hiçbir yiyecek satın
almaz. Ekmeği bile kendi pişirir. Her sokağın, mahallenin yaşlıları oruç açım
zamanına yakın toplanırlar. İçlerinden birinin evine giderler. Önce namaz
kılarlar. Ardından oruç açarlar. Oruç açtıkları ev için dua ederler. Sözgelimi
şöyle bir dilek tekerlemesi vardır.
Ramazan
geldi eşiğinize
Allah çocuk vere beşiğinize
Dinsel bayram olarak ramazan ve kurban
bayramları kutlanır. Bunun dışında ulusal bayramlar ve gelenksel bayramlar
var. Hasat bayramı geleneksel bayramlardan biri. Güzün kutlanır. Kentlerin
köylerin kıyısında boş bir alan hazırlanır. Atlı oyununda bir atlı kız kaçar.
Atlı delikanlı onu kovalar. Genç atlı kızı yakalarsa öper, yoksa kız oğlanı
döver. Öteki bir atlı oyun "Kok bar" oyunudur. Bu oyunda başsız bir
koyunu yarış alanının bir ucundin yarışçılar kapar. Kalan yarışçılar koyunu
almak için uğraşırlar. Koyunu ya da iş alanının öteki ucundaki cizgiye atabilen
yarışı kazanır. Tokuz kumlak oyunu Kazak güreşi yapılır. Yörenin ozanları söz
yarıştırır, atışırlar. Kızlar elişlerini sergilerler. Bir de Çile adı verilen
bayram var. Bu bayram kış yarılarında yapılıyor. Genellikle çok yemek yeniyor
çile bayramında.
Eski düğünlerde kadınlar bir yerde
erkekler bir yerde delilakanlılar bir yerde toplanır eğlenirlerdi. Giderek bu
usul değişiyor. Kızlı oğlanlı gençler aynı yerde toplanıyorlar. Halk türküleri
oyun havları çalıp oynuyorlar. Eskiden başlık verme geleneği vardı. Artık bu
gelenk de kalkıyor. En azından olumlu yönde değişiyor. Kız babasi başlık alırsa
yeni evin ya mobilyesini ya arabasını ya da dairesini veriyor. Böylece aldığı
para yine o ev için kullanılmış oluyor. Bir de iç güveyisi evliliği var. Ama
onurlu kişiler sevmezler bu geleneği. Yine bir Kazak sözü var: İç güveyisi, it güveyisi.
Başta çevirmen Murat Muhammetaşıroğlu
olmak üzere Kazakistanlı konuklarımız böyle anlattılar Kazakistanı. Özgün
giysileri, el sanatları, el işleri, müzekleri, Giyiz üy adını verdikleri
çadırlarıyle Alma Ata'dan kalkıp gelmişler. Hoş gelmiş sefalar getirmişler.
Selam getirmişler o illerden. Yol uğrayanda bizden de oralara dostluk
götüreler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder