SEMAHLAR ya da OYUNDA YARATICILIK
Fuat Bozkurt
Dört ayaklılıktan iki ayaklılığa
geçerken insanoğlunda devinim ritim, evrim sürecinin başat etkenidir. İnsanın
kendini yaratma sürecidir bu. İnsan önce kendini yaratır, ardından yaratılışı
arar. Bu durum evrim sürecinin bir parçası olarak gelişir. Bu bakımdan inanç ve
tapınımlarda evrim sürecinin başat etkeni olan devinimin önemli bir yeri
vardır. Devinim, tapınımda oyun olarak yerini alır. İnsanın başka bir
yaratıcılığı olan ezgi sözle birleşip kaynaşır. Bu bütünleşme törenlerde
yaratılış gizemini arayan bir esrikliğe dönüşür.
Eski
inanaçların izlerini silmek isteyen semai inançların, oyuna, ezgi ve resime
bakışı olumsuzdur. Hırıstiyanlıkta reforma değin sürede bu tür yaratıcılık geri
plana itilmiştir. Reformla birlikte Hırıstiyanlık oyun, ezgi ve resim yasağını
kırmış, kendini yenilemiş böylece yaratıcılığın önünü açmıştır. Sanayi
devriminin kökeninde bu yasağın kırılmasının önemli bir etkendir.
Müslümanlıkta ise hep yasak olarak
değerlendiriliş, gizemci arayışlarda birtakım ayet ve hadis yorumlarına
dayanılarak yasak kırılmaya çalışılmış, hiçbir zaman sınırsız özgürlük
kazanamamıştır. Bu olay İslamda yartıcılığı engelleyen önemli nedenlerden
biridir.
Oyun
sanatın; sanat, düşgücünün ve yaratıcılığın açarıdır. İnsan topluluklarının ilk
büyük etkinliği oyunla iç içedir. İnsanlık, doğa ve evrenin yanında, ikinci
evren olan varoluş gerçeğini hep yeniden yaratır. Mitoslar gerçeğin
dönüştürülmesi ya da hayal edilmesidir. İlkel insan, mitos yardımıyla doğayı ve
yaşam olgusunu açıklamaya çalışır. İnsansı olguların kökenini tanrısald arar.
Mitosa gerçek görüntüsü verdiği oyunda fantazilerin her birinde ciddilik ve
şakanın sınırlarında yer alan yaratıcı bir anlayış vardır. İlkel topluluklar
inandıkları kutsal ayinler aracılığı ile kendini güvenceye alma olanağı sağlayacağına
inanırlar. kutsal ayinlerini, adaklarını, bağışlarını ve törenlerini yalın
oyunlar biçiminde gerçekleştiriler. Böylece söylence ve tapınımın kökeninde,
toplumsal düzen, hukuk, ticaret, sanat, zanaat, şiir, bilgelik ve bilim gibi
yaşam kültürünün derin izleri vardır. Tüm bunların bir bölümü, oyunun etkinlik
alanındadır.
Laik
tiyatro 17. Yüzyılda doğar. Shakespeare, Candin’den Racine’e uzanan bir dizi
başarılı yazarlarıyla dram o yüzyılın
edebiyatına egemen olur. Her şair, dünyayı, herkesin kendi rolünü oynadığı bir
sahne olarak yorumlar. Böylece oyunun kültürün doğrudan temeli ve etkinliği
olduğu saptanır.
Oyun,
bireysel biyolojik bir etkinliktir. Ama, topluluk için içerdiği anlam ve
yarattığı tinsel ortam, toplumsal bağ açılarından vazgeçilmez bir kültür
etkinliğidir. Belli bir olayı anımsatmada, kutsadığı törenlerde, bayram ve
tapımın alanında önemli bir yere sahiptir. Oyun bittikten sonra da oyuncular
arasında ortaklık, dostluk sürer. Özellikle eski uygarlıklarda törensel kutsal
amaçlı oyunlar, kalıcı toplumsal ilişkilerde önemli rol oynar. Kutsal
gösterilerde oyun güçlü bir ruhani öge barındırır. Kutsal gösteri bir görünüşün
gerçekleşmesinden öte simgesel bir gerçekleştirmeden üstün bir şeydir. Mistik
bir gerçekleştirmedir. Sözle anlatılması olanaksız, görünmez bir şey burada
kutsal bir görüntüye bürünür. Tapınıma katılanlar etkinliğin yüce mutluluğuna
inanırlar. Alışılmış yaşamlarından daha yüksek bir düzen gerçekleştirildiğinin
esrikliğini yaşarlar. Bu gösterinin etkisi oyunun bitimi ile sona ermez.
Görkemini olağan dünyaya yansıtır. Bir dahaki kutsal dönemem dek güvenlik,
düzen, gönenci sağlar.
Alevi
inancının ayrılmaz bir parçası olan semahlar, böylesine yaratılış gizeminin bir
parçasıdır. Doğanın ve doğal yaşamın bir yanılsaması, bir gösterisi olarak
canlandırmaya dayanır. Dönencelerin art arda gelişi, yıldızların doğuşu ve
batışı, ürünlerin büyüyüp olgunlaşması, insanın ve hayvanın doğum, yaşam ve
ölümlerini simgesel bir canlandırmadır.
Çünkü insanlık
doğanın düzenini nasıl kavrıyorsan öyle oynar. İnsanlık geçmişte, önce bitki ve
hayvanlar alanındaki olguların ayrımına varır. Sonra zaman ve uzamın, ayların,
dönencelerin, güneşin dönüşüne ilişkin kavramların blilincine varır. Daha
sonra, varoluşun bu eksiksiz düzenini kutsal bir oyun biçiminde oynamaya
başlar.
Semahlarda tüm
bu evrensel izleri buluruz. Gezegenlerin dönüşünü andıran dönüşler evrenin bir
tür alıgılanması ve yansımasını andırır. Bozkır inanının binlerce yıl gerilere
uzanan gözlemleri düşleri gizlidir. Ortaasya bozkırlarında karşılaşılan kaya
resimleri, kaya üstü çizimler, kaya betimlemeleri semahların ilk örneklerini
sunar bize. Bunların 12. Bin yıl öncelerine değin örnekleri bulunduğu söylenir.
Moğolistan’da Anadoluya doğru uzanan alanda yüzlerce kaya çizimi ile
karşılaşılır. Dağlar, tepeler, bozkırlar Türklerin yaşam alanlarıdır. İnançlar
bu alanlardan beslenir. Bu kaynaktan beslenen Türk inanışı kendini göklerde,
yücelerde arar.
Bütün bu
konumu ile semahların Alevi inancında ve inasnında önemli bir yer tuttuğuna
inanıyorum. Alevi insanının ufkunun daha geniş olmasında semah ve ezginin büyük
etkisi olduğunu düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder