Yayında Olan Eserlerim

4 Eylül 2017 Pazartesi

HAWELKA KAHVESİ



Ernest Hemingway, “kentleri kent yapan binalar değil, insanlardır” der. Kentleri yapılar ötesinde kültürden oluştuğunu vurgular bu özlü söz. Bu bakımdan kahveler, süreklilik gerektiren kültür geleneğini kaynatan kazanları andırır. Uzam insanı çağırır. İnsan o uzamla bütünleşir. 
Toplu oturma yerleri bu açıdan ayrı bir önem taşır. Her sosyal çevrenin buluştuğu uzamlar vardır. Özellikle yazın ve sanat çevresinin buluştukları kahveler, içki evleri bir öğreti ortamıdır. İstanbul'unda Küllük, Orhan Kemal'in İkbal kahvesi, son dönemlerde Hatay lokantası kitaplara yansıyan buluşma yerleridir. Buralarda şairler, yazarlar buluşur, görüş alışverişi, tartışmalar olur. Şiirler okunur, birliktelik köprüleri kurulur, dostluklar oluşur.  Dünyanın kültürü ile ünlü kentlerinin ünlü kahveleri vardır. O kentlerde yaşayan yazarlar, şairler, oyuncuların buluşma yerleri sanat havasını içine çekme yerleridir buralar. Bu tür kahveler kenti ziyaret gelen saat tutkunu gezginlerin de uğrak yeridir. Hele oralarda ünlü sanatçılarla karşılaşmak sanat utkunu bohemler için büyük mutluluk ve övünç kaynağı olur.
Germen kültür kenti Viyana’ın bu türden ünlü buluşma yeri Cafe Hawelka adlı kahvesidir. Stefan Zweiglerin, Elias Canettilerin Viyana’sından az çok bir şeyler bulmak isteyen yeni kuşağın soluk aldığı bir ortamdır. Ünlü, ünsüz birçok gezin öğleye doğu kapısını konuklara açan kahveye dökülmeye başlar. Küçük yuvarlak masalar çevresinde sandalyelere kurulup oturulur, değişik türden kahveler çaylar ya da alkolü içkiler eşliğinde söyleşiler yoğunlaşır. Kimi gençler ajandalarına notlar alırlar, kimi şiir yazmaya girişir. Burada zaman unutulacak, anın tadına varılacaktır.
Viyana entel, bohem ve sanatçılarının bu uğrak yeri, 1928 yılında açılmış. Yaklaşık on yıl sonra –henüz ikinci dünya savaşının başlamadığı 1939 günlerinde- kahve el değiştiriyor. Kahvenin yeni sahipleri o yıl henüz yeni evlenmiş, on dokuz yaşındaki Hawelka çifti. Hawelka çiftinin eline geçmesi ile kahve kimlik değiştirmeye başlıyor. Çek kökenli Bay Hawelka önce bara bir çekidüzen vermekle işe başlıyor. Ardından işyerine kimlik kazandıracak birtakım yenilik arayışına girişiyor. Her gün akşamın oldukça ilerlemiş zaman dilimde –saat 22’de- bir Çek tatlısı olan sıcak “Buchteln” pastasını müşterilerine sunuyor. Böylece kahvenin imgesi değişiyor ve akşamın bu ileri saatinde gelen konuklar oluşuyor. Kısa süre sonra patlayan 2. Dünya savaşı ile tüm Avrupa’da olduğu gibi Viyana’da da her şey alt üst oluyor ve kahve -1940-1945 yılları arasında- hizmetine ara veriyor.
Savaş sırasında Avrupa’nın birçok kentinin uğradığı felaketleri Viyana da kendine düşeni alır. Bombaların yağdığı bu kültür kentinde açılıklar, ölümler, kıtlıklar yokluklar yaşanır. Daha sonra Viyana’da filme de alınacak olan Graham Green’in Üçüncü Adam romanında anlatılan insanın insanı yemesi tüm gerçekliği ile topluma egemen olur. Bu arada Viyana Operası bombalanmış ve kubbeli tavan yerle bir olmuştur. Ve böylesine bir ortamda insanlar yeniden yaşama başlayacak, toplum ayakta kalmaya çalışacaktır.
Viyana kamuoyuna “Nerden başlayalım, ilk hangi yapıyı yediden yapalım?” sorusu yöneltiliyor. Bu noktada Doğu ve Batı insan kültür farkını yansıtan bir yanıt geliyor Viyana halkında: ‘İlk Opera yeniden onarılsın’
Doğu toplumlarında yıkımlar ve acılar karşısında ağıt ve teslimiyet Batı toplumlarında direnç ve ayakta kalma kültürü egemendir. Bu nedenle Doğu toplumları bir bakıma ağıt toplumlarıdır. Batı insanı birbirine tutunarak, acıları yüreğine gömüp ayakta kalmaya çalışır. Doğu insanı ağıtlat yakarak gönül gücünü çökertir, yaşam direncini zayıflatır.
1945 Güzünde Avrupa insanı yeniden yaşam koşusuna başlarken, yaşanan acıların üzerine bir sünger çekme çabası ile salanları doldurmak, oyunları izlemek, birlikteliğin tadına varmak ister. Sinema, tiyatro salonları dolacak, insanlar birlikteliğin tadına varacaktır. Ne var ki, dünya çapında ünlü Viyana Operasının tavanını yeniden yapmak, yapıyı onarmak öylesine kısa sürede başarılacak bir iş değildir. Opera onarımı sürerken oyuncular oyunlarını bir yapının geniş bir bodrumunda sergilemek zorunda kalırlar ve bu geçici oyun salonu Hawelka kahvesinin hemen yanında yer alır.
Böylesine bir ortamda 1945 Eylülünde Hawelka kahvesi yeniden kapılarını konuklarına açar. Savaş yılları gibi savaş sonrası dönem de Viyanalılar ve Avrupalılar için zor yıllardır. Kahve, sigara, çay, her türden içki karaborsaya düşmüştür. Yokluğun verdiği özlem insanların ruhunu kemirir. Bulunduğu zaman önemsenmeyen nesnelere insanlar tutkulu bir özlemle saldırılar. Rus, Amerikan, İngiliz, Fransız askerleri Viyana sokaklarında caka satarak dolaşırlar. Kent ayrı devletlerin ayrı egemenlik alanları içinde bölüşülmüştür. Ve bir kahve için yok’u, yok satmak zorunda olan işverenin açmazını yaşar Hawelkalar.
Derken Marshal yardımı gelir. Her işyerine küçük bir destek akça verilir. Hawelkalar bu küçük destekle kahve, sigara, içki alıp müşterilere sunmaya başlarlar.
Hawelka kahvesi sanatsal kişiliğini biraz da bu geçici tiyatro salonuna borçludur. 1949 yılında Opera binasının onarımı bitinceye değin Hawelka yanında yer alan bodrum, Viyana sahnesi işlevini sürdürür. Oyuncular, oyunlardan önce Hawelka’da buluşurlar, gösterimlerden sonra Hawelka’ya çıkıp dinlenirler. Operadaki adam adı ile ünlenen Oskar Werner kahvenin sürekli konuğu olur. Amerika’dan gelen Arthur ve Heny Miller kardeşler ile ünlü İspanyol ressam Pablo Picasso kahvenin takılan adı belli ünlüler olur. Şarkıcı Feiko 30 doğum gününü kahvede kutladıktan sonra trafik kazasında ölür. Sanatçı, eleştirmen türünden izleyiciler beğeni ve eleştirilerini burada dile getiriler. Kahve sanatçıyla izleyicinin, eleştirmenle yazarın buluştuğu bir uzam konumuna gelir. Bu dar çevre gideren halkalarını genişletir, Hawelka, ressamlar, oyuncular, şairlerin buluşma uzamı olur. Zaman zaman alkolün verdiği esriklik dumanları içinde gözler buğulanır, düşünceler uçuşur, sanatçı düşleri kurulur. Artık süreklilik isteyen kültür geleneği örülmeye başlamıştır. Kahve dünyanın her yerinden Viyana’ya gelen sanatçıların ilk uğrak yeri olur. Avusturyalı sanatçılarla yüz yüze gelirler.





2. Dünya Savaşının ardından Viyana, film dünyası için ilgi çekici bir uzam konumundadır. Tüm yıkımlara karşın kent özgün dokusu korumayı başarmıştır. Ayrıca, ülkenin Doğu ile Batı Bloklarının kesiştiği bir çizgide yer alması bu ilgiyi artırır. Graham Green’in romanından uyarlanan Üçüncü Adam filmi Hawelka Kahvesinin hemen ilerisindeki meydanda, kilisenin önünde çekilmeye başlanır. Filmin dünya çapındaki oyuncu, yapımcı, yönetmen kadrosu Hawelka’nın konuklarıdır. Hawelka bu yıllarda Viyana’da gerçekleşen tüm sanat etkinliklerinin hem ev sahibi, hem izleyicisi durumundadır.
Bir defasında bir sihirbaz kahvede gösteri yaparken maytap patlar. Kahvenin tavanında maytabın bıraktığı iz hala yerindedir, boyanıp kapatılmaz, bir anının izi olarak kalmıştır. Kimler gelip geçmemiştir ki bu uzamdan? Sayısız ünlülerin tümü bir iz bırakmıştır. Curt Jurgens, Orson wells, Billy Wilder ve başkaları. Şimdi dünyada iz bırakıp gitmiş onlarca ünlü konuğun görüntüleri süsülüyor kahvenin duvarlarını.
2001 yılında –bir raslantı sonucu-Bay Hawelka’nın doğum günü akşamında takılıyorum Hawelka kahvesine. Bu serin Viyana akşamında Hawelka 80. yaş gününü kutluyor. Seksenlik yaşlı karı koca doğum gününde konuklara hizmet veriyorlar. Her konukla tek tek ilgileniyor, yer bulamayan konuklara yer açılmasını sağlıyorlar. Yüzlerinde yılların olgunluk ve derinlik çizgilerini okur gibi oluyorum. Ve kendileri ile bir söyleşi gerçekleştirmek için radevu alıyorum. Yılların olgunluğu yüzlerine yansıyan bu yaşlı insanlar isteğimi sevinçle kabul ediyorlar. Randevu gününe tarihsel bir tablo ile geliyorlar.
Bu tarihsel tablo, geçmişin derinliklerine uzanan köprü gibi geliyor bana. Dev tabloda Türklerin Viyanalılara kahveyi tanıtıp öğretişleri canlandırılıyor. Çadırı anımsatan bir barakada kırmızı fesli Türk kahve getiriyor, basık sofra çevresinde oturan Viyanalılar kahvelerini bekliyorlar. Viyana surlar içinde uzaklarda gözüküyor.
Bayan Hawelka “yalnız savaş olmadı Türklerle Avusturyalılar arasında. Türklerden birçok şey de öğrendiler. İşte kahvenin gelişi bunun bir örneği” diye açıklama yapıyor.
O günün –28 Kasım 2001 Çarşamba- Fransız müzisyenler de kahvenin konukları arasında. Fransız müzisyenlerle konuşuyor, ne tür müzik yaptıklarını öğreniyorum.
Japoncadan, Arapçaya, Farsçaya her dilde Hawelka kahvesini tanıtan yazılar yazılmış. Üç ciltlik albümde bu yazılardan örnekler korunuyor. Albümlere göz gezdirdim, Türkçede kahveyi anlatan bir yazı ile karşılaşmadım. Türk okuruna bir kez tanıtma gereğini duydum. Bir gün Viyana’ya yolunuz düşerse siz de uğrayın Hawelka Kahvesine. Şimdilerde dünyamızdan ayrılmış 1939’yılının on dokuz yaşındaki dal gibi genç Hawelka çiftini bulamayacaksınız. Ama yoklukları o uzamda olacak. Ve kahvede onların ruhunu duyumsayacaksınız. Onlardan kahveye gelen yüzlerce ünlüden kalan hoş seda imiş diyeceksiniz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder