İnanç
ve ibadetin birey ve toplum yaşamında önemli işlevi vardır. Öncelikle toplumda
bir kimlik oluştururlar. Bireyi toplumla bütünleşmesine neden olurlar. Toplum
kimliğine renk kazandırırlar. İnanç evresinde oluşan davranış bireyin yaşam
biçimine yansır. Bu bakımdan Alevi kimliğinde ibadet kurallarının ve inanç
dizgesinin önemli bir yeri vardır. Üstlenilmiş acı olaylara travmalara dayanan
bastırılmış bir kimliktir Alevi kimliği. Bunların başında Kerbela olayı gelir.
Kerbela olayı gerçek anlamda bir üstlenilmiş travmadır. Daha sonraki tarihlerde
yaşanacak bütün acı olaylar, kıyımlar, kırımlar onunla örülerek ilerler Alevi
toplum yapısında.
Bu
bakımdan bir Muharrem orucu, Ramazan orucundan kesin çizgilerle ayrılır.
Ramazan orucu dinsel bir yaptırım konumundadır. Bir Müslümanın yapması gereken
beş başat görevden biridir. Oruç tutabilecek konumda bir inanan için bundan
kaçış bulunmaz. Tanrı için ödenmesi gereken bir borçtur.
Ramazan
orucunun bu yapısın oruç ayını şenlikli bir törene dönüşmesine olanak
sağlamıştır. Ramazan eğlenceleri, akşam söyleşileri, ramazan kasideleri, sofra
kasideleri bu doğal yapının ürünleridir.
Çağın
değişimi ile Ramazan ayı algısında da değişimlere neden olmuştur. Tek boyutlu
kukla oyunları, basit güldürüler yerini daha etkin eğlencelere bırakmıştır.
İftar sofraları daha genişlemiş, bütün çevreyi kuşatacak boyuta ulaşmıştır.
İftar sofrasına değişik inançlardan oruç tutmayanlar da çağrılmaya
başlanmıştır. (kimi değişimleri Ramazan açısından da sakıncalı bulsam da bu
konuda bir görüş bildirme yetkisini kendimde bulmuyorum.) Ramazan açısından
bunda bir sakınca bulunmaz.
Öncelikler
vurgulamak gerekir ki, Muharrem orucu, inanç anlayışı bakımından bir borç, bir yaptırım
değil; bir acıyı yaşama olayıdır, hüzne ortak olmadır. Yüzyılların acılarını
yıkımları ruhunda duymadır. Oruç sürecinde eğlenceli konulardan kaçınılır.
Gülünmez. Yaşama derinden duyulan bir hüzün egemendir. Bir anlamda bireyin
yaşamla hesaplaşması, kendisi ile yüzleşmesidir. Oruç açmada da bu hüzün
egemendir. Oruç aile içi bireyler arasında açılır, komşu, konuk çağırma geleneği
bulunmaz. Garip bir suçluluk duygusu
sarar ruhları. Derinlerde biriken
tortular, Kerbela olayı ile bütünleşir. Yalnız bırakılmışlık duygusunu kişi
Kerbela ile bütünleştirerek yaşar. İftar sofrası uzun sürmez. Sofrada, gereksiz,
boş sözlerden kaçınılır. Sofra bismillah ile açılır, sofra gülbengi, ya da
“Tanrı katında kabul olsun” yalın dileği ile kapanır. Alevi kültürü içinde
doğan bir birey, bu yaşantıyı anadili öğrenir gibi öğrenir ve bu ruhu paylaşmak
için oruç tutar.
Genel
çizgileri ile budur Muharrem orucunun özellikleri.
Ne
var ki, medya destekli gösterişli Ramazan törenleri, Muharrem orucunu da
kuşatmış, olumsuz yönde etkilemeye başlamıştır. İftar sofrasının televizyon
kanalı ile verilmesi, kanallara çıkan dedelerin ruhu yansıtmayan tavırları,
işlevsiz deyişler, bağlama gösterileri inancın ruhunu bozacak nitelikler
sergilemektedir. İnanç önderi geçinen kişilerin gösterişli sunumları inanç
temeline zarar verecek niteliktedir. Alevilere yakın ya da doğrudan Alevi
kanallarının bunları vermesi, birtakım iyi niyetli belediyelerin toplu iftar
sofraları düzenlemesi Alevi kimliğinin tanınması açısından yararlı, ama inancın
özüne zarar vermesi açısından sakıncalı bir durumdur. Unutulmaması gerek olay
şudur: İnanç törenleri bir şölen, bir gösteri değil, ruhunda duyma olayıdır.
Alevilik, Sünnilikle yarışa girercesine ona özenirken ruhunu kaybetmektedir ve
bu durum orucun da inancın da özüne zarar verecek boyuttadır.
k boyuttadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder