Kurt Veli Söylencesi
Fuat Bozkurt
Kangal
Mamaş Köyüne yerleşmiş Kurt Veli ocağının söylencesi üç ayrı öykü biçimindedir.
Şahnalı Anlatısı
Şahnalılar
Ahmet Yesevi öğretileriyle Türkistan’dan Anadolu’ya gelen Oğuz boyunun Bozok
kolundandır. Erzurum, Erzincan yoluyla Malatya’ya yerleşmişler, oradan Anadolu’nun
her yöresine dağılmışlardır. Malatya’da kalanlar Akçadağ ve Hekimhan bölgesine
yerleşmiş ve yurt edinmişlerdir.
Şahnalılar
kendi gelenekleri içinde yaşayan saf bir Türkmen boyudur. Malatya’nın Şahna bölgesinde
birlik, dirlik içinde yaşarken birilerinin aralarına ikilik sokması sonucunda düzenleri
bozulur. Kendi aralarında bir çekemezlik, çıkar çatışmaları başlar. Bu kargaşa
bölünmeye neden olur. Mallarını paylaşmak isterler. Fakat paylaşımda bir türlü antlaşma
sağlayamazlar. Ancak bu paylaşımı dürüstlüğü ve güvenilirliği ile aralarında
saygın bir yeri olan Sivas, Malatya, Tokat, Çorum yörelerinde tanınan Veli
Dede’ye yaptıralım derler. Kurt Veli Dede’nin her sözüne razı olacaklarına ant
içerler..
Veli Dede
Sivas’ın Kangal ilçesine bağlı Mamaş köyünde yaşamını sürdürür. Şahnalılar Veli
Dede’ye bir salık göndermeye karar verirler. Salık atına biner ve Mamaş’a
giderek Veli Dede’ye durumu anlatır. Veli Dede vakit kaybetmeden salıkla
beraber Şahna köyüne gelir.
Veli
Dede aşiret büyükleri tarafından saygı ve sevgiyle karşılanır. Dede aşiretin
hepsinin toplanmasını söyler ve aşiret toplanır. Dede sorar; hey şahna aşireti
nedir bu durumunuz hani sizin övgüyle övdüğüm dirliğiniz birliğiniz diyerek
hayıflanır.
Aşiretin
büyüklerinden aldığı yanıt karşısında çok şaşırır. Demek ki sizin saflığınızdan
faydalanan içinizdeki ve dışınızda ki hainler sizleri bu duruma getirdi diyerek
üzülür.
Dede
onlara öğütler verir, birlik ve beraberlik içinde olmalarını sağlamaya çalışır
fakat başarılı olamaz. Tek çare olarak aşiretin mallarını bölerek ayrılmalarını
sağlamak diye düşünür. Şu an Kurt Dede durağı denilen yerde aşiretin
toplanmasını ister. Toplanan kalabalığa hitaben bütün çobanlarınıza haber salın
tüm sürüleriniz burada toplanacak ve ben sürülerinizi size paylaştıracağım,
hepiniz buna razı olacak mısınız’ der. Aşiret hep bir ağızdan
“Razıyız
dedem” der.
Kurt
Veli
“Ey erenler,
çam ağacından yapılmış ağızlığımı sürünün ortasına atacağım, sürü ikiye
bölünecek, her bir sürü bir alana dağılacak, her sürünün bulunduğu alan sürü
ile birlikte birinize verilecek’ der ve ağızlığını sürünün ortasına atar.
Sürü
Dede’nin belirttiği gibi ikiye bölünür, iki ayrı sürü iki ayrı yöne gider. Dede
aşirete dönerek
“Tamam,
razı mısınız” der.
Aşiretin
bir kısmı razı olurken diğeri razı olmaz. Bunun üzerine Dede hiddetlenerek bu
antlaşmaya uymayan tarafa dönerek
“Yürüyün
gidin bu elden, yurtlar kurasınız, bacalarınız is tutmadan dokuz yurt
dolaşasınız’ der ve bir kurda dönüşerek bütün sürüyü telef eder.
Şimdi
Kurt Dede denen yerde düşeği vardır. Ağızlığını attığı yerde yeşeren çam
ağaçları hala varlığını korur. Bu çam ağaçlarına hiç kimse zarar vermez ve
kesim yapmaz. Kesenlerin veya zarar verenlerin başına bela geleceği düşüncesi
ile bu çamları korur.[1]
Köylüköyü Anlatısı
Bu
söylenceye göre Kurt Veli Dede Köylü köyüne görüme gelir. Eski talipleri olan
bu köylüler ona görülmek istemezler. O da üzgün ve kırgın geri döner. Şimdiki
çam koruluğu olduğu yerde aynı köyün sürüsüyle karşılaşır. Çobana aç olduğunu
söyleyerek ondan süt ister. Çoban koyunların yeni sağıldığını süt olmadığını
söyler. Bunun üzerine Dede tekeyi göstererek “bundan sağ da ver” der. Çoban Dede’nin
bunamış olduğunu düşünerek tekeden süt sağılamayacağını söyler. Dede üzüntülü
bir şekilde yoluna devam eder. Dede atıyla gözden kaybolduktan sonra ortada bir
kurt peyda olur ve sürüyü telef eder. Bunu gören çoban doğruca köye giderek
olanları anlatır. Köylüler sürünün yanına geldiklerinde kurttun oradan
uzaklaşmakta olduğunu görürler. Kurt gözden kaybolunca onun gittiği yöne doğru
ilerlerler. Önlerindeki tepeyi aştıklarında Kurt Veli Dede’nin atına binip
gittiğini görürler. Ancak, ardına düştükleri kurt ortadan kaybolmuştur. Bunun
üzerine Dede’nin bir kurda dönüşerek sürüyü telef ettiğine inanırlar. Ona
yaptıklarına pişman olurlar ve Dede’den kendilerini affetmesini dilerler.
“Bundan
sonra “Dedemiz sensin senden başkasına bir daha görünmeyiz’ derler. Dede artık
onlara mürşitlik yapamayacağını, kendilerine yeni bir yol çizmeleri gerektiğini
belirtir. Elindeki ağızlığını, şimdiki çam koruluğunun olduğu yere atar.
“Burası
benden size yadigar kalsın, burada bitecek çam ağaçlarının gölgesinde oturun
yiyin, için fakat zarar vermeyin kesip götürmeyin’ diyerek oradan uzaklaşır.
Günümüzde
söz konusu olayın geçtiği yerde bir çam koru bulunur. Bu çam korunun olduğu yere
köylüler hiçbir biçimde dokunmazlar. Bir tür doğal yaşamı koruma alanı gibi
kalır. Bu gelenek geçmişten günümüze böylece sürer. Aralarında yıllar önce bu
çamlardan kesip ev yapanların evlerinin başlarına yıkıldığını ve bu ağaçların
gece yılan olup boyunlarına dolandığı söylencesi anlatılır. Bu tür söylenceler
çam koruluğun kutsallığını halk ruhunda pekiştirir. Son yıllara kadar köylüler
bu koruluğa gelip kurbanlar kesmişlerdir.
Çam
koruluğunun olduğu yere köylüler hiçbir şekilde zarar vermezler ve bu gelenek günümüze
değin sürer. Bundan uzun yıllar evvel bu çamlardan kesip ev yapanların
evlerinin başlarına yıkıldığına ve bu ağaçların gece yılan olup boyunlarına
dolandığına dair inançlar bu çam koruluğunu daha da kutsal bir yer haline
getirmiştir. Son yıllara kadar köylüler bu koruluğa gelip kurbanlar
kesmişlerdir.[2]
Söylencenin Kurt Veli Ocağında
anlatılan biçimi ise
şöyledir.
Söylencede adı geçen Kurt Veli, Kangal’a göç günlerinde elli yaşına
yakın, dedelik için en olgun çağındaydı.
Yaklaşık 1810 doğumlu olmalıydı. Söylence karlı kışlı bir günü aşığı ile
dedelik yapmak üzere Malatya’nın Fethiye ve Eğribük köylerine dedelik yapmak
üzere yola çıkmıştı. Alevilikte, tapınım törenini yerine getirmek üzere,
dedelerin köy köy gezmesine “dedeliği çıkmak” deniyordu. Kurt Veli, köyün
birinde dedelik yaptıktan sonra ikinci köye doğru yola çıkmıştı. Şubat sonları
ile Mart başları arasındaki günler yaşanıyordu. Yaylalarda çayırlar yeşermeye
başlamıştı, ama kar, kış aralıklarla sürüyordu. Kurt Veli, karın toz duman
yağdığı bir gün aşığı ile atlar üzerinde aşığı ile ikinci köye doğru
ilerlerken, iki dağın arasında yem yeşil bir vadiye gelmişlerdi. Bir koyun
sürüsü yayılıyordu. Bu yakınlardaki Sünni Köylüköyü’nün sürüsüydü. Kurt Vali
uzaktan çobanları selamlamak istemişi ki o ağzını açmaya kalmadan çobanlar dede
ve aşığı ile alay etmeye başlamışlardı.
"Ayıya bakın ayıya… Senin alaca değneğini…
Tavaşanın kaç ayağı var" türünde alaya alan sözler söylüyorlar, bıçak
değmemiş sakallarına bıyıklarına küfürler ediyorlardı.
O anda Kurt Veli dede "Yetiş ya Şah İbrahim"
diye yürekten çağırarak "Kırk damarda bir damarım sana çektiyse benim yüzümü
şu ağzıkarlar yanında kara çıkarma" diye yakardıktan sonra yanındaki aşığa
dönüp “Tut şu atın başını” diye emir vermiş bir kurt donuna girerek sürüye
dalmıştı.
Sürüyü bekleyen köpeklerin dişleri birbirine geçmiş,
oldukları yerde taş gibi çakılı kalmışlardı. Çobanlar gördükleri olay
karşısından korku içinde çığşıl çığşığa bağırarak köylerine kaçmışlardı. Sese
atına binip aşığı ije yola koyulmuştu.
Köye varan çobanlar yaşadıklarını anlattıklarında
köylü inanmamış, sürüyü görmeye gelmiş, gerçeği görüp şaşırmışlardı. Olay
bununla da bitmemişti. ağıllarda erken doğan emlik kuzuları da kurt parçalamıştı.
O zaman dedenin gücüne, ermiş olduğuna inanmışlar, dede ile aşığın ardından
koşup yerişmişler, ağlaşıp yalvarıp kendilerini bağışlamasını istemişlerdi.
Bunun üzerine dede dayanmamış, onları bağışlamıştı. Ardından köylüler “biz yolumuzu
bulduk. Sen bizim dedemiz olacaksın" diye diretmişler, Kurt Veli’yi
köylerine götürüp kendilerine dede etmişlerdi. Dede cem yapıp köyü kendisine
talip ettikten sonra
"Siz
bu yola inandınız, iman getirdiniz. Benden de size bir yadigâr kalsın"
diyerek elindeki asayı oraya dikip ayrılmıştı. Şimdi o asamı dikilen yerde koca
bir orman türemişti. Taliplerin "Kurt Veli koruluğu" adını
verdikleri koruluktan bir fidan kesmenin bile uğursuzluk getirdiğine
inanılıyordu. Kimse bir dalına zarar vermiyordu. Kurt Veli’nin eşlerinden
birinin İran’dan gelin geldiği söylenir. Bunu anlatan bir dörtlük söylemiştir.
Bir oda yaptırdım söğüt dalından
İçini döşettim Acem şalından
Bir gelin getirdim İsfahan elinden
Kimse anlamıyor, onun dilinden
Kurt Veli ocağı Dede Kargın ocağını pir
tanıyan Şah İbrahim ocağının koludur. Şah İbrahim ocağı Malatya'nın Mezirme
köyünden dağılmıştır. Kurt Veli kolunun Mezirme’den ayrılışı şöyle olur:
“Kurt
ocağı” olarak bilinen aile ilk olarak Malatya’nın Sülmenli köyüne göçmüştü. Buraya
yerleşen ailenin Mezirme ile sıkı ilişkisi sürüyordu. Aile büyüğü Kurt Veli (1810-1880) Mezirme’deki akrabalarından Hacı Ali’nin musahibi oluyordu.
O
sıralarda Kangal Mamaş’a yerleşmiş ocağa bağlı talipler Mezirme’den kendilerine
bir dede ocağı göndermesini istiyorlardı. Ne olduysa o günlerde oldu,
Sülmenli’deki ocak bireyleri arasında tatsızlık çıktı. Ocak ikiye bölündü. Kurt
Veli, Mamaş’a göçmeye karar verdi. (yaklaşık 1853-54) Kardeşi Kurt Hüseyin’i yer
tutmak üzere Mamaş’a yolladı. Kendisi de Musahip kardeşine veda etmek üzere
ailesi ile birlikte Mezirme’ye gitti. Bir iki günlük konukluktan sonra ayrılık
günü geldi. Sarı Dede önlerine düştü. Tüm akrabalar yolcu etmeye gelmişlerdi.
Topluca Güşana yunağına kadar gelindi.
Bu sırada daha sonra Büyük Ali Efendi adı ile anılacak -Kurt Veli’nin
oğlu- Ali (1852-1925) bir iki yaşında arasında seyrek sarı saçlı kucakta taşınan tobik bir
bebekti. Mamaş’a göç böyle bir olayla anlatılıyordu.[3]
Aile
1935 yılında “Bozkurt” soyadını aldı. Mamaş köyünde Bozkurtlar dışında Yıldırım,
Şimşek, Yüzübenli soyadını almış üç aile Şah İbrahim ocağından gelir. Bozkurt
ailesinin elinde bulunan soyağacı şöyledir:
Şah İbrahim Veli'nin
Soyağacı
Hz. Ali
Hz. Hüseyin
Hz. Zeynel Abidin
Muhammed Bakır
Cafer Sadık
Musa Kazım
Ebul Kasım
Seyyid Hamza
Muhammet Kasım
Ahmed-ül Arabi
Muhammed
İsmail
Muhammed
Cafer
İbrahim,
Muhammed
Hasan
Muhammed
Şeref Şah
Muhammed
Firüz Şah
'Avz el Havas
Muhammed'ül Hafız
Selehaddin Reşid
Kutbettin
Selahaddin
Cebrail Emineddin
Safiyettin İshak
Sadrettin Musa
Hace Şah Ali
Sadrettin İbrahim
Şeyh Cüneyd
Şeyh Haydar
Şah İsmail
Şah Tahmasp
Hüdavend Abbas
Seyyid Süleyman
Seyyid Şah Abbas
Seyyid Şah Hüseyin
Seyyid İbrahim
Seyyid Hasan
Kurt Hüseyin
Kurt Yusuf
Kurt Veli (Kurt söylencesinde adı geçen Kurt Veli)
(1810-1880)
Ali Efendi (1855-1925)
Vahap (1890-1945) - Kurt Veli (1895-1967) - Abbas
(1908-1994)
Bozkurt (1935)
Ali Rıza (1927-1983) - Mehmet Fuat (1946) - Vahap
Ruhi (1949)- Ali Rıza (1941) -Vahap (1946)- Ertuğrul (1944)- Hüseyin Cengiz
(1948)-
Yusuf Ziya (1951)- Özgür (1980)- Alp (1980)-
Eren(1979)- Salahi (1981)
Kurtveli Ocağı ise günümüzde Kangal’ın eski adı Mamaş olan Soğukpınar köyündedir.
Ocaktan gelen torunlar Türkiye’nin değişik illerinde ve Amerika’da yaşamlarını
sürdürüyorlar. Ocaktan yetişen son dede Kurtveli 20 Ekim 1968’de Ankara’da
yaşamdan ayrılmıştır. Günümüzde Kurtveli’nin küçük oğlu Vahap ocağın tek
temsilcisi durumunda köyde yaşıyor.
[1] İstanbul’da Şahnalı aşiretinden Esat Ünal ve arkadaşlarından derlenmiştir.
[2] Malatya’nın Köylü Köyü yöresinde anlatılan bu söylenceyi 2007 Nisanında Köylü köyünden Eğitmen Ahmet anlatmıştır. Eğitmen Ahmet 2008 sonbaharında 110 yaşında aynı köyde yaşamdan ayrılmıştır.
[3] Bu öyküyü, Mezirme’ye gelin giden Kurtveli Bozkurt’un kızı Kıymet Yılmaz anlattı. Ona öyküyü olayın canlı tanığı 1950’li yılların sonlarında 110 yaşlarında ölen Mezirmeli ana anlatmış.
[1] İstanbul’da Şahnalı aşiretinden Esat Ünal ve arkadaşlarından derlenmiştir.
[2] Malatya’nın Köylü Köyü yöresinde anlatılan bu söylenceyi 2007 Nisanında Köylü köyünden Eğitmen Ahmet anlatmıştır. Eğitmen Ahmet 2008 sonbaharında 110 yaşında aynı köyde yaşamdan ayrılmıştır.
[3] Bu öyküyü, Mezirme’ye gelin giden Kurtveli Bozkurt’un kızı Kıymet Yılmaz anlattı. Ona öyküyü olayın canlı tanığı 1950’li yılların sonlarında 110 yaşlarında ölen Mezirmeli ana anlatmış.
etkileyici bir hikaye
YanıtlaSilzaman haber