Yayında Olan Eserlerim

16 Eylül 2017 Cumartesi

Kurt Veli Söylencesi


Kurt Veli Söylencesi
Fuat Bozkurt

Kangal Mamaş Köyüne yerleşmiş Kurt Veli ocağının söylencesi üç ayrı öykü biçimindedir.

Şahnalı Anlatısı
Şahnalılar Ahmet Yesevi öğretileriyle Türkistan’dan Anadolu’ya gelen Oğuz boyunun Bozok kolundandır. Erzurum, Erzincan yoluyla Malatya’ya yerleşmişler, oradan Anadolu’nun her yöresine dağılmışlardır. Malatya’da kalanlar Akçadağ ve Hekimhan bölgesine yerleşmiş ve yurt edinmişlerdir.
Şahnalılar kendi gelenekleri içinde yaşayan saf bir Türkmen boyudur. Malatya’nın Şahna bölgesinde birlik, dirlik içinde yaşarken birilerinin aralarına ikilik sokması sonucunda düzenleri bozulur. Kendi aralarında bir çekemezlik, çıkar çatışmaları başlar. Bu kargaşa bölünmeye neden olur. Mallarını paylaşmak isterler. Fakat paylaşımda bir türlü antlaşma sağlayamazlar. Ancak bu paylaşımı dürüstlüğü ve güvenilirliği ile aralarında saygın bir yeri olan Sivas, Malatya, Tokat, Çorum yörelerinde tanınan Veli Dede’ye yaptıralım derler. Kurt Veli Dede’nin her sözüne razı olacaklarına ant içerler..
Veli Dede Sivas’ın Kangal ilçesine bağlı Mamaş köyünde yaşamını sürdürür. Şahnalılar Veli Dede’ye bir salık göndermeye karar verirler. Salık atına biner ve Mamaş’a giderek Veli Dede’ye durumu anlatır. Veli Dede vakit kaybetmeden salıkla beraber Şahna köyüne gelir.
Veli Dede aşiret büyükleri tarafından saygı ve sevgiyle karşılanır. Dede aşiretin hepsinin toplanmasını söyler ve aşiret toplanır. Dede sorar; hey şahna aşireti nedir bu durumunuz hani sizin övgüyle övdüğüm dirliğiniz birliğiniz diyerek hayıflanır.
Aşiretin büyüklerinden aldığı yanıt karşısında çok şaşırır. Demek ki sizin saflığınızdan faydalanan içinizdeki ve dışınızda ki hainler sizleri bu duruma getirdi diyerek üzülür.
Dede onlara öğütler verir, birlik ve beraberlik içinde olmalarını sağlamaya çalışır fakat başarılı olamaz. Tek çare olarak aşiretin mallarını bölerek ayrılmalarını sağlamak diye düşünür. Şu an Kurt Dede durağı denilen yerde aşiretin toplanmasını ister. Toplanan kalabalığa hitaben bütün çobanlarınıza haber salın tüm sürüleriniz burada toplanacak ve ben sürülerinizi size paylaştıracağım, hepiniz buna razı olacak mısınız’ der. Aşiret hep bir ağızdan
“Razıyız dedem” der.
Kurt Veli
“Ey erenler, çam ağacından yapılmış ağızlığımı sürünün ortasına atacağım, sürü ikiye bölünecek, her bir sürü bir alana dağılacak, her sürünün bulunduğu alan sürü ile birlikte birinize verilecek’ der ve ağızlığını sürünün ortasına atar.
Sürü Dede’nin belirttiği gibi ikiye bölünür, iki ayrı sürü iki ayrı yöne gider. Dede aşirete dönerek
“Tamam, razı mısınız” der.
Aşiretin bir kısmı razı olurken diğeri razı olmaz. Bunun üzerine Dede hiddetlenerek bu antlaşmaya uymayan tarafa dönerek
“Yürüyün gidin bu elden, yurtlar kurasınız, bacalarınız is tutmadan dokuz yurt dolaşasınız’ der ve bir kurda dönüşerek bütün sürüyü telef eder.
Şimdi Kurt Dede denen yerde düşeği vardır. Ağızlığını attığı yerde yeşeren çam ağaçları hala varlığını korur. Bu çam ağaçlarına hiç kimse zarar vermez ve kesim yapmaz. Kesenlerin veya zarar verenlerin başına bela geleceği düşüncesi ile bu çamları korur.[1]

Köylüköyü Anlatısı
Bu söylenceye göre Kurt Veli Dede Köylü köyüne görüme gelir. Eski talipleri olan bu köylüler ona görülmek istemezler. O da üzgün ve kırgın geri döner. Şimdiki çam koruluğu olduğu yerde aynı köyün sürüsüyle karşılaşır. Çobana aç olduğunu söyleyerek ondan süt ister. Çoban koyunların yeni sağıldığını süt olmadığını söyler. Bunun üzerine Dede tekeyi göstererek “bundan sağ da ver” der. Çoban Dede’nin bunamış olduğunu düşünerek tekeden süt sağılamayacağını söyler. Dede üzüntülü bir şekilde yoluna devam eder. Dede atıyla gözden kaybolduktan sonra ortada bir kurt peyda olur ve sürüyü telef eder. Bunu gören çoban doğruca köye giderek olanları anlatır. Köylüler sürünün yanına geldiklerinde kurttun oradan uzaklaşmakta olduğunu görürler. Kurt gözden kaybolunca onun gittiği yöne doğru ilerlerler. Önlerindeki tepeyi aştıklarında Kurt Veli Dede’nin atına binip gittiğini görürler. Ancak, ardına düştükleri kurt ortadan kaybolmuştur. Bunun üzerine Dede’nin bir kurda dönüşerek sürüyü telef ettiğine inanırlar. Ona yaptıklarına pişman olurlar ve Dede’den kendilerini affetmesini dilerler.
“Bundan sonra “Dedemiz sensin senden başkasına bir daha görünmeyiz’ derler. Dede artık onlara mürşitlik yapamayacağını, kendilerine yeni bir yol çizmeleri gerektiğini belirtir. Elindeki ağızlığını, şimdiki çam koruluğunun olduğu yere atar.
“Burası benden size yadigar kalsın, burada bitecek çam ağaçlarının gölgesinde oturun yiyin, için fakat zarar vermeyin kesip götürmeyin’ diyerek oradan uzaklaşır.
Günümüzde söz konusu olayın geçtiği yerde bir çam koru bulunur. Bu çam korunun olduğu yere köylüler hiçbir biçimde dokunmazlar. Bir tür doğal yaşamı koruma alanı gibi kalır. Bu gelenek geçmişten günümüze böylece sürer. Aralarında yıllar önce bu çamlardan kesip ev yapanların evlerinin başlarına yıkıldığını ve bu ağaçların gece yılan olup boyunlarına dolandığı söylencesi anlatılır. Bu tür söylenceler çam koruluğun kutsallığını halk ruhunda pekiştirir. Son yıllara kadar köylüler bu koruluğa gelip kurbanlar kesmişlerdir.
Çam koruluğunun olduğu yere köylüler hiçbir şekilde zarar vermezler ve bu gelenek günümüze değin sürer. Bundan uzun yıllar evvel bu çamlardan kesip ev yapanların evlerinin başlarına yıkıldığına ve bu ağaçların gece yılan olup boyunlarına dolandığına dair inançlar bu çam koruluğunu daha da kutsal bir yer haline getirmiştir. Son yıllara kadar köylüler bu koruluğa gelip kurbanlar kesmişlerdir.[2]

Söylencenin Kurt Veli Ocağında anlatılan biçimi ise şöyledir.
Söylencede adı geçen Kurt Veli, Kangal’a göç günlerinde elli yaşına yakın, dedelik için en olgun çağındaydı.  Yaklaşık 1810 doğumlu olmalıydı. Söylence karlı kışlı bir günü aşığı ile dedelik yapmak üzere Malatya’nın Fethiye ve Eğribük köylerine dedelik yapmak üzere yola çıkmıştı. Alevilikte, tapınım törenini yerine getirmek üzere, dedelerin köy köy gezmesine “dedeliği çıkmak” deniyordu. Kurt Veli, köyün birinde dedelik yaptıktan sonra ikinci köye doğru yola çıkmıştı. Şubat sonları ile Mart başları arasındaki günler yaşanıyordu. Yaylalarda çayırlar yeşermeye başlamıştı, ama kar, kış aralıklarla sürüyordu. Kurt Veli, karın toz duman yağdığı bir gün aşığı ile atlar üzerinde aşığı ile ikinci köye doğru ilerlerken, iki dağın arasında yem ye­şil bir vadiye gelmişlerdi. Bir koyun sürüsü yayılıyordu. Bu yakınlardaki Sünni Köylüköyü’nün sürüsüydü. Kurt Vali uzaktan çobanları selamlamak istemişi ki o ağzını açmaya kalmadan çobanlar dede ve aşığı ile alay etmeye başlamışlardı.
"Ayıya bakın ayıya… Senin alaca değneğini… Tavaşanın kaç ayağı var" türünde alaya alan sözler söylüyorlar, bıçak değmemiş sakallarına bıyıklarına küfürler ediyorlardı.
O anda Kurt Veli dede "Yetiş ya Şah İbrahim" diye yürekten çağırarak "Kırk damarda bir da­ma­rım sana çektiyse benim yü­zümü şu ağzıkarlar yanında kara çıkarma" diye yakardıktan sonra yanındaki aşığa dönüp “Tut şu atın başını” diye emir vermiş bir kurt donuna girerek sürüye dalmıştı.
Sürüyü bekleyen köpeklerin dişleri birbirine geçmiş, ol­dukları yerde taş gibi çakılı kalmışlardı. Çobanlar gördükleri olay karşısından korku içinde çığşıl çığşığa bağırarak köylerine kaçmışlardı. Sese atına binip aşığı ije yola koyulmuştu.
Köye varan çobanlar yaşadıklarını anlattıklarında köylü inanmamış, sürüyü görmeye gelmiş, gerçeği görüp şaşırmışlardı. Olay bununla da bitmemişti. ağıllarda erken doğan emlik kuzuları da kurt parçalamıştı. O zaman dedenin gücüne, ermiş olduğuna in­an­mışlar, dede ile aşığın ardından koşup yerişmişler, ağlaşıp yal­varıp kendilerini bağışlamasını istemişlerdi. Bunun üzerine dede dayanmamış, onları bağışlamıştı. Ardından köylüler “biz yo­lumuzu bulduk. Sen bizim dedemiz olacaksın" diye diretmişler, Kurt Veli’yi köylerine götürüp kendilerine dede etmişlerdi. Dede cem yapıp köyü kendisine talip ettikten sonra
"Siz bu yola inandınız, iman ge­tirdiniz. Benden de size bir yadigâr kalsın" diyerek elindeki asayı oraya dikip ayrılmıştı. Şimdi o asamı dikilen yerde koca bir orman türemişti. Taliplerin "Kurt Veli ko­ruluğu" adını verdikleri koruluktan bir fidan kesmenin bile uğursuzluk getirdiğine inanılıyordu. Kimse bir dalına zarar vermiyordu. Kurt Veli’nin eşlerinden birinin İran’dan gelin geldiği söylenir. Bunu anlatan bir dörtlük söylemiştir.
Bir oda yaptırdım söğüt dalından
İçini döşettim Acem şalından
Bir gelin getirdim İsfahan elinden
Kimse anlamıyor, onun dilinden

Kurt Veli ocağı Dede Kargın ocağını pir tanıyan Şah İbrahim ocağının koludur. Şah İbrahim ocağı Malatya'nın Mezirme köyünden dağılmıştır. Kurt Veli kolunun Mezirme’den ayrılışı şöyle olur:
“Kurt ocağı” olarak bilinen aile ilk olarak Malatya’nın Sülmenli köyüne göçmüştü. Buraya yerleşen ailenin Mezirme ile sıkı ilişkisi sürüyordu. Aile büyüğü Kurt Veli  (1810-1880) Mezirme’deki akrabalarından Hacı Ali’nin musahibi oluyordu.
O sıralarda Kangal Mamaş’a yerleşmiş ocağa bağlı talipler Mezirme’den kendilerine bir dede ocağı göndermesini istiyorlardı. Ne olduysa o günlerde oldu, Sülmenli’deki ocak bireyleri arasında tatsızlık çıktı. Ocak ikiye bölündü. Kurt Veli, Mamaş’a göçmeye karar verdi. (yaklaşık 1853-54) Kardeşi Kurt Hüseyin’i yer tutmak üzere Mamaş’a yolladı. Kendisi de Musahip kardeşine veda etmek üzere ailesi ile birlikte Mezirme’ye gitti. Bir iki günlük konukluktan sonra ayrılık günü geldi. Sarı Dede önlerine düştü. Tüm akrabalar yolcu etmeye gelmişlerdi. Topluca Güşana yunağına kadar gelindi.  Bu sırada daha sonra Büyük Ali Efendi adı ile anılacak -Kurt Veli’nin oğlu- Ali (1852-1925) bir iki yaşında arasında seyrek sarı saçlı kucakta taşınan tobik bir bebekti. Mamaş’a göç böyle bir olayla anlatılıyordu.[3]
Aile 1935 yılında “Bozkurt” soyadını aldı. Mamaş köyünde Bozkurtlar dışında Yıldırım, Şimşek, Yüzübenli soyadını almış üç aile Şah İbrahim ocağından gelir. Bozkurt ailesinin elinde bulunan soyağacı şöyledir:

Şah İbrahim Veli'nin Soyağacı
Hz. Ali
Hz. Hüseyin
Hz. Zeynel Abidin
Muhammed Bakır
Cafer Sadık
Musa Kazım
Ebul Kasım
Seyyid Hamza
Muhammet Kasım
Ahmed-ül Arabi
Muhammed
İsmail
Muhammed
Cafer
İbrahim,
Muhammed
Hasan
Muhammed
Şeref Şah
Muhammed
Firüz Şah
'Avz el Havas
Muhammed'ül Hafız
Selehaddin Reşid
Kutbettin
Selahaddin
Cebrail Emineddin
Safiyettin İshak
Sadrettin Musa
Hace Şah Ali
Sadrettin İbrahim
Şeyh Cüneyd
Şeyh Haydar
Şah İsmail
Şah Tahmasp
Hüdavend Abbas
Seyyid Süleyman
Seyyid Şah Abbas
Seyyid Şah Hüseyin
Seyyid İbrahim
Seyyid Hasan
Kurt Hüseyin
Kurt Yusuf
Kurt Veli (Kurt söylencesinde adı geçen Kurt Veli) (1810-1880)
Ali Efendi (1855-1925)
Vahap (1890-1945) - Kurt Veli (1895-1967) - Abbas (1908-1994)
Bozkurt (1935)
Ali Rıza (1927-1983) - Mehmet Fuat (1946) - Vahap Ruhi (1949)- Ali Rıza (1941) -Vahap (1946)- Ertuğrul (1944)- Hüseyin Cengiz (1948)-
Yusuf Ziya (1951)- Özgür (1980)- Alp (1980)- Eren(1979)- Salahi (1981)

Kurtveli Ocağı ise günümüzde Kangal’ın eski adı Mamaş olan Soğukpınar köyündedir. Ocaktan gelen torunlar Türkiye’nin değişik illerinde ve Amerika’da yaşamlarını sürdürüyorlar. Ocaktan yetişen son dede Kurtveli 20 Ekim 1968’de Ankara’da yaşamdan ayrılmıştır. Günümüzde Kurtveli’nin küçük oğlu Vahap ocağın tek temsilcisi durumunda köyde yaşıyor.
[1] İstanbul’da Şahnalı aşiretinden Esat Ünal ve arkadaşlarından derlenmiştir.
[2] Malatya’nın Köylü Köyü yöresinde anlatılan bu söylenceyi 2007 Nisanında Köylü köyünden Eğitmen Ahmet anlatmıştır. Eğitmen Ahmet 2008 sonbaharında 110 yaşında aynı köyde yaşamdan ayrılmıştır.
[3] Bu öyküyü, Mezirme’ye gelin giden  Kurtveli Bozkurt’un kızı  Kıymet Yılmaz anlattı. Ona öyküyü olayın canlı tanığı 1950’li yılların sonlarında 110 yaşlarında ölen Mezirmeli ana anlatmış.

1 yorum: