Tarihten SinemayaTac Mahal Olayı
Tac Mahal Anıtı, tarihte
seyrek görülen bir aşk ve entrika öyküsünü içinde gizler. Yaşanan olaylar,
Türk-Hint kültürlerinin önemli ögelerini içinde barındırır. Bu bakımdan Hint
tarih ve kültürü olduğunca Türk kültür ve yönetim geleneği açısından ilginçtir.
Tac
Mahal anıtı çevresinde dönen olaylar, olayın oldukça yakın bir tarihlerde
geçmesi nedeniyle olaylar iyi belgelenmiştir ve ayrıntıları ile bilinir. Tac
mahal anıtı ise dünyanın yedi harikası arasında yer alan eşsiz güzellikte bir
yapı örbeğidir. Her yıl dünyanın dört bir yanından gelen sayısız ziyaretçinin
uğrak yeridir. Anıtı ziyaret eden konuklar anıtın arkasında gizli aşk öyküsü
ile büyülenerek ayrılırlar.
Anıtın
ve öykünün bu görkemine karşın, öykü sanat dünyasında kendine yaraşır biçimde
işlenmiş değildir. Özellikle kitleleri etkileyen sinemada –Hint sinemasınca
defalarca denenmesine karşın- uluslar arası beğeni toplayan bir örneği
yapılamamıştır.
Bu
durumun nedenini, tarihsel olayla sinema dili arasındaki ilişkiden yola çıkarak
değerlendirmek istiyoruz.
Başarısızlığın
nedenini, sinema sanatının tarihsel konuları ele aldığı birçok film örneğinden
yola çıkarak sorunun yanıtını bulabiliriz.
Nelerdir
bunlar?
Öncelikle,
yaşam gerçeği ile sanat gerçeği ayrım söz konusudur. Sanat yaşantıdan
kaynaklanır, ama yaşantının bire bir örneği değildir. Sanat, yaşmış olayların
bir seçkisidir. Yaşanmış olayları bire bir anlatma belgesel sinemanın işidir.
Dramatik çalışma yapacak bir sanatçı, bire bir yaşam gerçeğine bağlı kaldığında
sanattan uzaklaşır.
İzleyebildiğimiz
ölçüde gördüğümüz örneklere dayanarak söyleyebiliriz ki, Hint sinemasında
işlenen örneklerin en büyük eksiği, tarihsel olaylara sıkı sıkıya bağlılıktır.
Bu durum konunun dağılmasına ve Batı seyircisi için yorucu olmasına neden
olmaktadır. Çünkü sinema seyircisi genelde 120 dakikalık tutsak alınmış bir
kitledir. Onun bir anının boşa gitmesine izin vermez.
Tarihsel
gerçeğe bağlı kalındığında, sinema sanatı açısından başka sorunların çıkmasına
neden olunmaktadır.
Aristo’nun
Poetika’da belirlediği “üç birlik” kuralı hala sinema için de geçerliğini
korumaktadır. Aristo bu kuralı şöyle açıklar:
“Tragedya, dolu ve bütüncül bir
olayın taklidi olduğu için bölümleri birbirilerine öylesine bağlı olmalıdır ki
aralarına yeni birini eklediğimizde ya da çıkardığımızda oyunun tümü
sarsılmalıya da altüst olmalıdır. Çünkü oyuna eklenecek ya da eklenmeyecek
ögeler belirgin bir sonuç doğurmuyorsa bir bütünün parçası olamaz.”
Tüm bu
ilkeler doğrultusunda tarihsel olayı özetleyerek bunun sinemada nasıl
uygulanabileceğine bir örnek taslak vermek istiyoruz.
Tarihsel
olayda anıtı yapılan Mümtaz Mahal, 14. çocuğunu doğururken doğumda ölür. Eşi
Şah Cihan eşini çok sevmesine ve anıtın yapımını başlatmasına karşın kendini zevke
sefaya içkiye verip yönetimi oğlu Daraşükuh’a bırakır.
Şah
Cihan’ın dört oğlu vardır ve iktidar savaşı, Şah Cihan’ın bu döneminde dört
kardeş arasında gerçekleşir. Çatışma, yönetime en güçlü konumdaki Daraşükuh ile
diğer üç kardeşi arasında döner. Evrengzib önce iki kardeşini aradan çıkarır.
Sonra Dara’nın üzerine gider. Dara yenilgiye uğrar. İran’a sığınmak isterken,
daha önce yaşamını kurtardığı Melik Civan adlı bir beyin ihaneti sonucu,
Evrengzib’e teslim edilir. Evrengzib Daraşükuh’u Delhi sokaklarında gezdirip
halk teşhir ettikten sonra idam eder. Daraşükuh’u destekleyen Baba Şah Cihan’ı
Kızılkale sarayının bodrumuna kapatır. Şah Cihan son dört yılını, zindanda bir
türlü görme olanağı bulunmayan Tac Mahal anıtını ayna yardımı ile seyredip
ağlamakla geçirir.
Ayrıntıyı
bir yana bırakırsak öykü bu olaylardan oluşur.
Şimdi
bu çerçeve olayı sanat açısından nasıl değerlendirebiliriz.? Olaylar
yaşanmışlık açısından çarpıcıdır, ilginçtir; ama sanat açısından olduğu gibi
işlendiğinde dağınık, etkileyici olmayan olaylar dizisidir. Söz gelimi, öykünün
sonunda –Daraşükuh’un Delhi sokaklarında gezdirilmesi- sinema seyircisini
etkilemez.
Kuşkusuz
bir öykünün işlenmesinde sanatçıdan sanatçıya bakış açısı değişiktir. Bunun
ünlü bir örneğini gençliğinde Ressam Ludwig verir. İki arkadaşı ile birlikte
aynı doğa görüntüsünü bire bir bağlı kalarak görüntülemeye karar verirler, ama
sonuçta üç ressamın kişiliğini yansıtan üç ayrı tablo çıkar ortaya. Buna
dayanarak Ludwig “Sanattan somut gerçek yoktur” der.
Bu
bilgi doğrultusunda biz, kendi düşüncelerimizi dile getirmek istiyoruz.
-Tarihsel
olayda dört kardeş arasındaki iktidar savaşı, film gerçeğinde olayın derlenmesi
zor bir dağınıklığa neden olur konunun vurgulanacak yerleri güme gider. Bunun
iki kardeşe (Daraşükuh/ Evrengzib) indirgemek gerekir.
-Tarihsel
olay gerçekte uzun bir zaman dilime yayılmıştır. İki-üç kuşağın gençlik
yaşlılık dönemlerini kapsar. Böylesine uzun bir zaman dilimini sinemada işleme
üç birlik ilkesini aksatır. Söz gelimi kahramanların gençlik ve yaşlılık
dönemleri için ayrı oyuncular konması, seyircinin dikkatini dağıtır.
Bu
durumda olay üç birlik açısından şöyle ele alınabilir.
Olayım
uzamı Kızılkale Sarayıdır.
Baş
kahramanlar, Şah Cihan, Mümtaz Mahal, Daraşükuh, Evrengzib’den oluşur.
Olayın
geçtiği zaman dilim, Şah Cihan’ın son 3-4 yönetim yılı süresidir.
Bütün
öykü dram kurgusuna göre bu eksende derlenmek zorundadır.
Söz
konusu ilkelere dayanarak bir örnek sunmuş bulunuyoruz. Bunun işlenmesi ve
karakterlerin çizilmesi, törelerin işlenmesi ayrıntılı biçimde bildiride
verilecektir..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder