Yayında Olan Eserlerim

16 Eylül 2017 Cumartesi

Tarihten Sinemaya Tac Mahal

Tarihten SinemayaTac Mahal Olayı

Tac Mahal Anıtı, tarihte seyrek görülen bir aşk ve entrika öyküsünü içinde gizler. Yaşanan olaylar, Türk-Hint kültürlerinin önemli ögelerini içinde barındırır. Bu bakımdan Hint tarih ve kültürü olduğunca Türk kültür ve yönetim geleneği açısından ilginçtir.
Tac Mahal anıtı çevresinde dönen olaylar, olayın oldukça yakın bir tarihlerde geçmesi nedeniyle olaylar iyi belgelenmiştir ve ayrıntıları ile bilinir. Tac mahal anıtı ise dünyanın yedi harikası arasında yer alan eşsiz güzellikte bir yapı örbeğidir. Her yıl dünyanın dört bir yanından gelen sayısız ziyaretçinin uğrak yeridir. Anıtı ziyaret eden konuklar anıtın arkasında gizli aşk öyküsü ile büyülenerek ayrılırlar.
Anıtın ve öykünün bu görkemine karşın, öykü sanat dünyasında kendine yaraşır biçimde işlenmiş değildir. Özellikle kitleleri etkileyen sinemada –Hint sinemasınca defalarca denenmesine karşın- uluslar arası beğeni toplayan bir örneği yapılamamıştır.
Bu durumun nedenini, tarihsel olayla sinema dili arasındaki ilişkiden yola çıkarak değerlendirmek istiyoruz.
Başarısızlığın nedenini, sinema sanatının tarihsel konuları ele aldığı birçok film örneğinden yola çıkarak sorunun yanıtını bulabiliriz.
Nelerdir bunlar?
Öncelikle, yaşam gerçeği ile sanat gerçeği ayrım söz konusudur. Sanat yaşantıdan kaynaklanır, ama yaşantının bire bir örneği değildir. Sanat, yaşmış olayların bir seçkisidir. Yaşanmış olayları bire bir anlatma belgesel sinemanın işidir. Dramatik çalışma yapacak bir sanatçı, bire bir yaşam gerçeğine bağlı kaldığında sanattan uzaklaşır.
İzleyebildiğimiz ölçüde gördüğümüz örneklere dayanarak söyleyebiliriz ki, Hint sinemasında işlenen örneklerin en büyük eksiği, tarihsel olaylara sıkı sıkıya bağlılıktır. Bu durum konunun dağılmasına ve Batı seyircisi için yorucu olmasına neden olmaktadır. Çünkü sinema seyircisi genelde 120 dakikalık tutsak alınmış bir kitledir. Onun bir anının boşa gitmesine izin vermez.
Tarihsel gerçeğe bağlı kalındığında, sinema sanatı açısından başka sorunların çıkmasına neden olunmaktadır.
Aristo’nun Poetika’da belirlediği “üç birlik” kuralı hala sinema için de geçerliğini korumaktadır. Aristo bu kuralı şöyle açıklar:
“Tragedya, dolu ve bütüncül bir olayın taklidi olduğu için bölümleri birbirilerine öylesine bağlı olmalıdır ki aralarına yeni birini eklediğimizde ya da çıkardığımızda oyunun tümü sarsılmalıya da altüst olmalıdır. Çünkü oyuna eklenecek ya da eklenmeyecek ögeler belirgin bir sonuç doğurmuyorsa bir bütünün parçası olamaz.”
Tüm bu ilkeler doğrultusunda tarihsel olayı özetleyerek bunun sinemada nasıl uygulanabileceğine bir örnek taslak vermek istiyoruz.
Tarihsel olayda anıtı yapılan Mümtaz Mahal, 14. çocuğunu doğururken doğumda ölür. Eşi Şah Cihan eşini çok sevmesine ve anıtın yapımını başlatmasına karşın kendini zevke sefaya içkiye verip yönetimi oğlu Daraşükuh’a bırakır.
Şah Cihan’ın dört oğlu vardır ve iktidar savaşı, Şah Cihan’ın bu döneminde dört kardeş arasında gerçekleşir. Çatışma, yönetime en güçlü konumdaki Daraşükuh ile diğer üç kardeşi arasında döner. Evrengzib önce iki kardeşini aradan çıkarır. Sonra Dara’nın üzerine gider. Dara yenilgiye uğrar. İran’a sığınmak isterken, daha önce yaşamını kurtardığı Melik Civan adlı bir beyin ihaneti sonucu, Evrengzib’e teslim edilir. Evrengzib Daraşükuh’u Delhi sokaklarında gezdirip halk teşhir ettikten sonra idam eder. Daraşükuh’u destekleyen Baba Şah Cihan’ı Kızılkale sarayının bodrumuna kapatır. Şah Cihan son dört yılını, zindanda bir türlü görme olanağı bulunmayan Tac Mahal anıtını ayna yardımı ile seyredip ağlamakla geçirir.
Ayrıntıyı bir yana bırakırsak öykü bu olaylardan oluşur.
Şimdi bu çerçeve olayı sanat açısından nasıl değerlendirebiliriz.? Olaylar yaşanmışlık açısından çarpıcıdır, ilginçtir; ama sanat açısından olduğu gibi işlendiğinde dağınık, etkileyici olmayan olaylar dizisidir. Söz gelimi, öykünün sonunda –Daraşükuh’un Delhi sokaklarında gezdirilmesi- sinema seyircisini etkilemez. 
Kuşkusuz bir öykünün işlenmesinde sanatçıdan sanatçıya bakış açısı değişiktir. Bunun ünlü bir örneğini gençliğinde Ressam Ludwig verir. İki arkadaşı ile birlikte aynı doğa görüntüsünü bire bir bağlı kalarak görüntülemeye karar verirler, ama sonuçta üç ressamın kişiliğini yansıtan üç ayrı tablo çıkar ortaya. Buna dayanarak Ludwig “Sanattan somut gerçek yoktur” der.
Bu bilgi doğrultusunda biz, kendi düşüncelerimizi dile getirmek istiyoruz.
-Tarihsel olayda dört kardeş arasındaki iktidar savaşı, film gerçeğinde olayın derlenmesi zor bir dağınıklığa neden olur konunun vurgulanacak yerleri güme gider. Bunun iki kardeşe (Daraşükuh/ Evrengzib) indirgemek gerekir.
-Tarihsel olay gerçekte uzun bir zaman dilime yayılmıştır. İki-üç kuşağın gençlik yaşlılık dönemlerini kapsar. Böylesine uzun bir zaman dilimini sinemada işleme üç birlik ilkesini aksatır. Söz gelimi kahramanların gençlik ve yaşlılık dönemleri için ayrı oyuncular konması, seyircinin dikkatini dağıtır.
Bu durumda olay üç birlik açısından şöyle ele alınabilir.
Olayım uzamı Kızılkale Sarayıdır.
Baş kahramanlar, Şah Cihan, Mümtaz Mahal, Daraşükuh, Evrengzib’den oluşur.
Olayın geçtiği zaman dilim, Şah Cihan’ın son 3-4 yönetim yılı süresidir.
Bütün öykü dram kurgusuna göre bu eksende derlenmek zorundadır.

Söz konusu ilkelere dayanarak bir örnek sunmuş bulunuyoruz. Bunun işlenmesi ve karakterlerin çizilmesi, törelerin işlenmesi ayrıntılı biçimde bildiride verilecektir..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder