Bir Çanta Dolusu Parayı Hediye Eden Adam
Onu ilk kez Almanya’nın
Osnabrück şehrinde bir otobüs durağında elindeki Hürriyet gazetesini okurken
görmüştüm. Ne temiz bir yüzü var diye bir duygu geçti içimden. Bir süre sonra
tanıştığımızda ilk duygularımın ne ölçüde yerinde olduğunu anladım.
Sanki
başka çağda başka topraklarda yaşıyordu. 1987 yılı ekiminde hastanede yattığı
günlerde bir deyiş yazmıştı. Dünya üzerine özlemlerini dile getiren yaşam anlayışını
yansıtan bu deyişini bana verdi. O sıralarda hazırlamaya başladığı Ozanlar
Ocağı kitabıma aldım bu deyişini. Sonra 2004 yılında kendisi bir şiir kitabı
çıkardı: Destegül.
Kitabın
önsözünde yaşamını şöyle anlatıyordu:
“Sivasın
Hafik kazasının eski ismi Heze (Bayramtepe) köyünde 1938 Temmuz ayında dünyaya
gelmişim. Annem Desdemen, yayla mevsimi, yaylada doğum yapmış. Doğumumdan üç gün
önce bir gariplik yaşamış annem. Yağ toplayıcı (biz buna hakullahçı deriz) olan
bir piri fani bir insan Babaannem Fatma’nın evine gelmiş. Sırtını üç kez sıvazlayarak bir oğlun olacak
ayağının altında mavi bir ben olacak adını Ali koy ve değiştirme” demiş. “
Böyle başlıyor Ali Coşkun yaşamöyküsünü anlatmaya.
Böyle başlıyor Ali Coşkun yaşamöyküsünü anlatmaya.
Doğanşar
ilkokulunu dışarıdan bitirip ilkokul diploması almasını, 1966 yılında köyü
bırakıp gurbette ekmek aramasını, üç yıl İstanbul'da kaldıktan sonra 1971’de Almanya'ya gelip Osnabrück'te çalışmaya başlamasını öykülüyor.
Ben
kendisini tanıdığımda on beş yılı aşkın süredir Osnabrück’te çalışıyordu.
Eski çağlarda, eski değerlerle iç içeydi. Yaşamı üzerine anlatılanlar
ilginçti.
Bir
gün büyük Alman alışveriş merkezlerinden birine gitmişti. Giysilerin altında
içi Alman Markı dolu bir çanta buldu. Çantanın ağzını kapayıp götürdü,
tezgahtar kıza teslim etti. Oysa Almanya'da bu tür teslimler, resmi tutanakla
imzalı yapılırdı. Ve bir yıl içinde, teslim edilen malın sahibi çıkmazsa,
buluntu mal bulanın olurdu. Bir saat sonra arkadaşlarına durumu anlattı.
Arkadaşları mağazaya vardıklarında ne tezgahtardan, ne de çantadan iz vardı.
Ali Coşkun, bir diplomat çanta dolusu çalıntı parayı birisine hediye etmişti.
Buna
benzer bir iki olayda da aynı saflığı yaptı. Sanki Tanrı Ali Coşkun'a oyun
oynuyor, onun saflığını deniyordu. Eşi Yayla felçliydi ve ancak koltuk değneği
ile yürüyebiliyordu. Hiç yüksünmeden evin bütün işlerini kendi yapıyor, temiz
gülücüklü yüzüyle çocuklarını büyütüyor, yaşamın zorluklarını göğüslüyordu.
Yaşamında
tanıdığım en temiz insanlardan biri olarak belleğime kazındı. Hiçbir zaman ondan
kopamadım. Almanya ve Avrupa’dan ayrıldıktan sonra da bağlantım sürüyordu.
Sürekli arıyordum.
Önce
eşinin öldüğünü öğrendim. Sonra bir gün de onun telefonu sustu. Artık
yaşamıyordu. Destegül kitabının önsözünde ikinci bir kitapta yakınlarıyla
ilgili anılarını yazacağını söylüyordu. O kitabını yazamadan göçüp gitmişti
dünyadan.
Tanrım eğer beni benden
sorarsan
Sormaya ne hacet sevdiğim
varken
Türlü insanların atası
birdir
Ne gerek var ayrıcalık
olmaya
Düşmanlık nedir ki dostluk
var iken
Kötülük nedir ki iyilik
var iken
Haram yere yarar helal var
iken
Ne gerek var yılan olup
sokmaya
Yaratan dünyayı
bahşetmemiş mi
Aslımız neslimiz adem
değil mi
Yaşamanın sonu ölüm değil
mi
Ne gerek var ikiliği
sokmaya
Barış olsa yaşasak özgür
dünyada
Aç bulunmaz sevgi varsa
orada
Sevgiyi bilenler erir
murada
Ne gerek var kinli kibir
tutmaya
Sırtlardan atalım vebali
yükü
Kendinden sorumlu herkesin
dini
Hem acı hem tatlı insanın
dili
Ne gerek var insanları
bozmaya
Sınırlar kalksa da yok
olsa yokluk
Din dil gözetmeden hep
olsak birlik
Her yerde görülür şad ile
şenlik
Coşkun görmez bu günleri
görmeyi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder