Yayında Olan Eserlerim

22 Kasım 2017 Çarşamba

Sıradışı Bir Ozan: Yüzübenli



Köyde derenin öbür kıyısındaki tek ev onundu. Onun evi, mezarlığa en yakın evdi. Bir köprü evini köye bağlardı. Bir değişik adamdı Yüzübenli. Mezarlıktan, ölülerden, dirilerden korkmazdı. Eski ve yeni yazıyı iyi bilirdi. Gerektiğinde muska yazar, saralı hastaları iyi ederdi. İnançlıydı da. Ama herke­sin inandığı gibi inanmıyordu. Kuralların dışındaydı. Daha çok yalnızlığı severdi. Kendi kendine okur, ya­zar, düşünürdü. Hem toplum kurallarına bağlı, hem onları aşardı. İlk evliliği bu türden olmuştu. Uzun yıllar kendinden yaşlı bir kadınla ya­şamıştı. Ondan çocuğu olmaması üzerine başkası ile evlenmiş­ti. Onunla da anlaşamamıştı. Böylece kendinden yirmi yaş küçük bir kızla dördüncü evliliğini yapmış ve ondan bir kızı olmuştu.
Babası Malatya'nın Mezirme köyünden gelmişti. Mezirme'de yakın akrabaları vardı. 1. Dünya savaşına ka­tılmıştı. Ermeni harekatı, iç ayaklanmalar, Doğuda Ruslara karşı savaş, tü­münde vardı.
Soyadı yasası çıktığı zaman "Yüzübenli Şah İbrahim" kö­künden geldiğini anımsatmak için "Yüzübenli" soyadını seç­mişti. Suzânî o zaman "En güzel soyadını Abbas Efendi seçti" diye hayıflanmıştı. Soyadını daha sonra deyişlerinde tap­şırma olarak kullanacaktı.    
Büyük olasılıkla 1895 yılında doğmuştu. 1971 yılında Soğukpınar'da öldü. Soğukpınar' ın o ozanlar ortamı içinde yetişmişti. Bağlama çalmasını bilmezdi. İyi eski ve yeni yazı bilirdi. Suzânî, Revânî, Efgânî ve Kemteri ile yakın dosttu. Onlarla tartışır düşüncelerini yenilemek­ten kaçınmazdı.
Sürekli kendisini yetiştirme çabasındaydı. Son derece ça­lışkan iddialı bir kişiydi. Tartışmalarda mantıklıydı. Savunduğu şeyleri tutarlı savunurdu. Çabuk heyecana kapı­lırdı. Çok sinirli ve heyecanlıydı. Bu yüzden köylüler adını "Cin Abbas" koymuşlardı.
Cin oluşu salt bu heyecanından da gel­miyordu. Osmanlı yönetiminde Alevi köyleri korkunç bir Sünni baskısı altın­daydı. Yakın Sünni köylüler gelip kendi köylerinde Alevileri dövüp giderlerdi. Böyle bir ortamda Cumhuriyet dönemine gi­rildi. Ne ki Osmanlı dönemindeki baskı sürüyordu. Günlerden bir­gün Yüzübenli' nin kardeşi Ali'yi yine yakın köylüler dağda dövmüşlerdi. Ama Yüzübenli bu olayı aklına koymuştu. Yaz geldiğinde o köylülerin Mamaş' ın içinden değirmene git­me­leri gerekiyordu. Bu adamla hesaplaşacaktı. Nitekim, olay tam düşündüğü gibi oldu. Ali'yi döven Halbulveranlı Turan kağnısını gıcırda­tarak değirmene un öğütmeye gidiyordu. Yüzübenli de omuzuna bir kürek aldı. Sanki bir işi varmış da işine gidi­yormuş gibi yola düştü. Adamla tatlı tatlı hava­dan sudan söz ederek Mamaş'ı çıktı. Köyün dışına çıktıklarında sordu:
“Yahu baharda bizim Ali'yi dövmüşsün.”
Turan, çok önemsiz bir şeymiş gibi umursamaz bir karşılık verdi:
“Ha, şöyle dört tane taktım.”
Yüzübenli anında adama döndü:
“Haa öyle mi? Öyleyse dört tane de ben sana takayım hele!”
Allahın bol, insanın kıt olduğu o dere içinde Yüzübenli Turan’ı iyice benzetip köye döndü. Bu sırada köyden kimi yaşıtları bir harman yerinde oturmuş ko­nuşuyor, harman yorgunluğunun tadını çıkarıyorlardı. Sessizce yanlarına yanaşıp oturdu. Bir süre sonra köyden bir genç geldi:
"Halburveranlı Turan'ı dövmüşler" dedi. 
Oturanlar sordu:
"Kim dövmüş?"
Çocuk Yüzübenli'yi gösterdi:
"Abbas Emmim dövmüş diyorlar."
Yüzübenli:
"Görüyorsunuz arkadaşlar saatlerdir ben burada oturuyorum. Hepiniz şahitsiniz."
Arkadaşları güldü:
"Doğru Abbas Efendi, sen burada oturuyorsun."
Bu olay Soğukpınar köyünün Sünni baskısından kurtulma­sının başlangıcı oldu. O günden sonra bir daha yakın Sünni köyler Mamaş üzerine baskı yapamayacaktı.
Yaşayanlar ölülerin üzerinde yürüyor. Geçmişten günümüze hiçbir hak kendiliğinden alınmıyor. İnsanların karanlıkları yarması öylesine kolay değil. Karanlığı yarıp aydınlığa ka­vuşma kimileyin iki evli bir köyün toprak damında baş-lıyor. Bireyler unutuluyor, gelişme tüm toplumun malı oluyor.
Yüzübenli'yi de bir aydınlık savaşçısı say­mak gerekirdi Soğukpınar için. Kuralları yıkmazdı ama kuralları değişti­rirdi. O toplumda bir evrimciydi. Köyde çok karışık bir kadın vardı. Sürekli komşuları ihbar eder, köye zar ağlatırdı. Kavgacı, cadalozun tekiydi. Günlerden birgün oğlu bu kadını dövüyordu. Bu sırada Yüzübenli sırtında bir çuvalı eve götürü­yordu. Kadın bağırdı:
"Abbas Efendi bu Karabocu beni öldürecek yetiş!..."
Kadın Karabocu adı verilen oğlunun elinden kurtarması için Yüzübenliden yardım istiyordu. Yüzübenlinin eline en so­nunda istediği bir fırsat geçmişti. Dönüp kadına yanıt verdi:
"Görüyorsun sırtımda çuval var. Şimdi çu­valı yere bırak­sam içindekiler dökülecek. Biraz sabret, çuvalı eve bırakıp gelip seni kurtara­cağım!"
1964 yılında Ulaş'ta bir tren kamyona çarpmış bir sürü in­san ölmüştü. Ölenler arasında iki kişi de Mamaş'tan vardı. Biri Yüzübenlinin yeğeniydi. Ama olan olmuştu. Yüzübenli bü­tün soğukkanlılığıyla ölülerin kaldırılması için uğra-şıyordu. Bir sürü sorun çözülecekti. Bu sırada kadınlar sözde bir ağıt başlatmışlardı. Ele ayağa dolaşıp işleri karıştırıyorlardı. Yüzübenli'nin böylesi bir olaya dayanacağı yoktu. Bastonu kaptığı gibi kadınlara girişti.
-Def olun şurdan, deyip tümünü uzaklaştırdı.
Son yılları derin bir özlemle geçiyordu. Yaşlılığın verdiği zayıflıkla son eşine gereği gibi söz geçiremiyordu. Yaşamdaki tek umudu, biricik kızını uzak köymlerden birine gelin etmiş­ti. Onu göremiyordu. Yaşıtları bir bir yaşamdan ayrılıp git­mişlerdi. Revânî, Efgânî, Kemteri  yoktu. Felek eşten dosttan el çektir­mişti. Bu günlerde kendini tümüyle deyişlerine verdi. Enerji fırtınası insanın gücü artık yeterin­ce köy işlerine yet­miyordu. Ama Hatayi'nin demelerini derliyor, kendi demeler söylüyordu. Eski yazı ile küçük bir cep defterine bu deyişleri yazıyordu.
"Yeğenin gelmiş, köyden ekin türküleri der­liyormuş. Senden de deyiş derleyecek" ediler.
Köyden çıkan bir üniversite öğrencisi böl­genin yaşamını diploma tezi olarak almıştı. 1968 yazında Mamaş'a da gel­mişti. Derlemeler yapıyordu. İlk kez köyde ekin türküsünden ge­leneklere, mânilerden masallara ne varsa tümü­nü derliyor­du. Köyde büyük bir alay konusu olmuştu.
"Böyle saçma sapan şeylerden bilim mi olurdu? Fakülteye gitmek için yıllarca uğraşmıştı. Şimdi ise gelip köyün ıvır zı­vır şeylerini derliyordu. Oysa ondan sonra şehre giden pek çok kişi bir işe girmiş, memur olmuştu. Yok canım bu Mehmet adam olmazdı." Nitekim köyden biri bir defasında sormuştu:
"Mehmet, sen ne zaman bir memur olacak­sın?"
Koca Revânî'nin oğlu, Suzânî'nin ve Yüzübenli'nin yeğeni bir türlü adam olama­mıştı.
21 yaşındaki edebiyat öğrencisi bu alaylara aldırmadı. Başta Mamaş olmak üzere bütün büyük köyleri gezdi, derleme­ler yaptı. Dayısı Yüzübenli'yi de bir akşam karanlığında zi­yaret etti. Birkaç deyişini okudu. Bunlardan ikisi karısına yazdığı hicviyelerdi. Sonra özlemi ile kıv-randığı kızına yazdığı deyişleri okudu. Kızı şimdi çok uzaklardaydı. Artık Malatya'nın Alvar köyü kızı Zehra'nın ailesini doyurmaya yetmez olmuştu. Zehra Almanya'da işçiydi. "Elim ile ittim seni sellere" dizesini okurken Yüzübenli' nin gözlerinden yaş­lar boşandı. Yaşamda pek az ağlayan bu yaşlı insan ağlıyor­du. Son olarak deyişlerini derlediği kü­çük defteri, edebiyat öğrencisi yeğenine verdi:
-Oğul bunları bir gün bastırırsın, dedi. Defterde 77 deme vardı.
             
1
Dehan-ı lebinden nuş eden âşık
Mest mahur olup zâre düşer ya
Cemâlin sevgine kaçarım maşuk
Pervaneler gibi nâre düşer ya

Leylü nahar tecelli var bu canda
Altı ile tekmil olmuş bu tende
Seven seven ile olur bu demde
Fakir olan çok bir mala düşer ya

Beni mecnun edip büktün belimi
Çeke sermayen eteğimden elnimi
Bağban olup bağlar idim gülümü
Bülbül gibi ahuzara düşer ya

Yüklemiş göçün çekilir katar
Yüzünü görenin ömrü çok artar
Sevgili yar olan cevahir tartar
Aşk elinden ol ihdara düşer ya

Yüzün görenler olurlar hacı
Hep sana bend olmuş güruhu naci
Ademler siz verin derdim ilacı
Yüzübenli dilin kare düşer ya

              2
Tecellamız budur bari hudaya
Muhammet Mustafa hakkı bağışla
Velayet bahridir ol hal Ali'ye
Aliyyel Mürteza hakkı bağışla

Hatice Fatıma nur-u nisanın
Ol çeşmi nuru Hasan Hüseyn'in
Ol Zeynel Abidin bağrından senin
Kâzım Musa Rıza hakkı bağışla

Taki'ye Naki'ye edin niyazı
Askeri Mehdi bağışla bizi
Yüzübenli eder masuma arzu
Bu cümle varlığın hakkı bağışla

              3
Sevgili cananım rahmet kani
Günahkârım hatalarım bağışla
Rahmetin çoktur ey murat kani
Günahkârım hatalarım bağışla

Nihayetsiz etrafı yok muhitsiz
Evvel-i ahiri daim kadimsiz
Hata değil sana desem mevlamsın
Günahkârım hatalarım bağışla

Kemâli keşfediben illa kerimsin
Yücelerden yüce küllü rahimsin
Arz-ı asumanda âli canansın
Günahkârım hatalarım bağışla

Kerbelâ sahrasın eyledin makam
Kusurum, çok sana ne yüzle bakam
Himmet zemzemin içüben kanam
Günahkârım hatalarım bağışla

Didelerim kan ağlasın tapuna
Dahil olam çevrenize yapına
Yüzübenli kul olunca kapına
Günahkârım hatalarım bağışla

              4
Deli gönül çok açılıp şad olma
Kerbelâ'da Şah Hüseyne baksana
Nefsine uyup da kahkaha gülme
Ehlibeyt yastadır gama baksana

Yezit kast eyledi vermedi suyu
Orada tutuldu Kasım'ın toyu
Sırrıya ağlıyor na murat deyü
Fatmana'nın kınasına baksana

Ümmü Gülsüm Zeynep hep yasta âlem
Alemdan Abbas'ın kolları kalem
Taktir ezelinden böyledir elan
Fırat suyu kan akıyor baksana

Ümmü gülsün Zeynep ederler tesif
Kerbelâ çölleri imama nasip
Siması peygamber cemâli Yusuf
Alekber'in leylasına baksana

Çok cefaya malik Zeyneb- i sani
Müseyyip Gâzi ala onların hayfı
Hür Şehit de Kerbelâ'nın kurbanı
Fatmana'nın yanmasına baksana

Esiri coş eyle bu dünya cefa
Bunca kahramanlar sürmedi sefa
Ağalar ağası Necef-i şaha
Harabede Sakine'ye baksana
             
              5
Bugün mah-ı muharremdir ya medet
Ağlasana mazlumların haline
Şah Hüseyn'in matemidir ya medet
Ağlasana mazlumların feryadına

Ta ezelden böyle kuruldu âdet
Arşı kürsü, levhi mahfuzu ahad
Çarh eder balık da suya hasret
Ağlasana mazlumların feryadına

Kerbelâ'ya geldi bastılar kadem
Tuttu alem böyle hep bir nizam
On iki gün yası içindedir tamam
Ağlasana bu mazlumların feryadına

Ol yerinde devri devran eyledi
Ay ile gün hep melekler inledi
İnsi cinsi cümle âlem ağladı
Ağlasana mazlum gariplerin feryadına

Yüzübenli şaştı aklım bu gama
Esir oldu gitti avratlar Şam'a
Yattı masumlar beraber Sakine
Ağlasana bu mazlumların feryadına

              6
Şükür Kerbelâ'ya mekânım kıldım
Varıp yüzler sürem şahlar şahına
Günahkârım hatalarım bildiğim
Varıp yüzler sürem şahlar şanıha

Şüphem yoktur günahımı bağışlar
Açar kollarını beni okşalar
Erir bahar gibi akıtam yaşlar
Varıp yüzler sürem şahlar şahına

Bend olayım ehlibeytine nöker
Lebleri gül, ağzı bal ile şeker
Eylersen kuluna rahmet meğer
Varıp yüzler sürem şahlar şahına

Deryadan denizden bol rahmeti
Ol gâni sübhana geçer minneti
Bu ası ümmete olur himmeti
Varıp yüzler sürem şahlar şahına

Lanet eyle ehlibeytin hasmına
Herdem zikrede kör şeytan nesline
Benim derse Yüzübenli ismine
Varıp yüzler sürem şahlar şahın

                   7
Er olan karının eylemez metin
Söylersen yapışır eşekçesine
Yaramazın kahrı gayetten çetin
Çığırır yüzüne köpekçesine

Başını bıraksan arada gezer
Dolanır çevrenir gittikçe azar
Her olur olmaza cismini sorar
Gezer sokaklarda köpekçesine

Birkaç boğa ile gelir kapıya
Sallar kuyruğunu inekçesine
Erin hakkın bilen ahret hatunu
Herkese malumdur köpekçesine

Er olanlar daim hakkın gözetir
Nadan olan çok laf atar uzatır
Deve gibi katarını gözetir
Söylerler doğruyu eşekçesine

Yüzübenli doğru iman nurudur
Onsekizbin alemlerin sırrıdır
Cennet bahçasının gonca gülüdür
Sararlar bohçaya çiçekçesine

                   8
Bugün aşkın pazarına
Koştum baktım şah yüzüne
Dost elinden bir bâde
İçtim baktım şah yüzüne

Yamacında hoşça durdum
Elinden bir bâde aldım
Sırat köprüsüne vardım
Geçtim baktım şah yüzüne

Cennet kapısına vardım
Anda biraz durdum gezdim
Boyu selvi tuba derdim
Ceddim baktım şah yüzüne

Sorgu sualimi sordu
Her halim anladı bildi
Anda pirden emir geldi
Geçtim baktım şah yüzüne

Soruttum içeri vardım
Eğildim darına durdum
Kevser bâdesini aldım
İçtim baktım şah yüzüne

Hükmeyler zahir batına
Hiç hilaf olmaz zatına
Arşı kürsü hürmetine
Koştum baktım şah yüzüne

Şükreyle Yüzübenli
Mat eyliyor ayı günü
İdris ile hülle donu
Biçtim baktım şah yüzüne

                   9
Tercüman kurbanı geldi meydana
Cebrail Mikail dedi bismillah
Halil'in kurbanı gitti semaya
Gitti figân etti ol safiyullah

Hazreti Cebrail etti bir nida
Habibin koçunu ol dedi Huda
Hazreti İsmail canını feda
Okudu tekbiri ol Halilullah

Tekbiri aldı çaldı bıçağı
Müminler hak için bağışlar canı
Hikmeti bariden yanar ocağı
Hem dardan kurtuldu ol kerimullah

İsa'yı var etti gitti semaya
Cafer tıran edip uçtu havaya
Azrail kaldırdı durdu duaya
Yazıldı cennette ol ismiullah

Muhammet Ali'nin amber kokusu
Hatice Fatıma cennet hurisi
Rehbere teslim edin derisi
Ser verdi Hasan ol şehidullah

Şah İmam Zeynel'in darına vara
Muhammet Bakır'la kazana gire
Caferi Kâzım'da Rıza'ya ere
Tâki takvasıyla kul kitabullah

Taksim eylen ol kurbanın etinden
Hikmet anın yüreğinde döşünden
Ehli hakla her dem olur başından
Naki-ül Nabi'dir fil sebilullah

Hasan-ül Askeri okudu narı
İkrara bend olup eyledi varı
On dört masumu pak gelirim dedi
Muhammed Mehdi'yi sırrı sırrullah

Ehli irfan olan toylanır gelir
Yağlı delil olur semada erir
Kanını sırreden berhüdar olur
Şefeatkanidir ol resulullah

Aşk meyinden içen olur mestane
Hakikat içinde dururlar dara
Bağlanır katara gider divana
Müminler gönlünde olur beytullah

Zikri tesbih edin anda koyunu
Belinize kuşak edin yününü
Dertlere devadır için suyunu
Yüzübenli pire etti eyvallah

              10
Ey gönül giryan olmaya
Baharımın yazı geldi
O yaz bana çiçek salmış
Güzellerin nazı geldi

Kaygım gitti derunumdan
Ağyar çekti kalbimden
Bir duman çıktı serimden
Derunuma sızı geldi

Dostun selamını aldım
Ben de ona mektup saldım
Ağlar iken şimdi güldüm
Sevdiğimin özü geldi

Hatreylemiş gelmiş bizi
İçerimden gitmiş sızı
Elma yanaklı kırmızı
Dürri güher sözü geldi

Yüzübenli tatlı dilli
Elinde dost sünbülü
Kendisidir şahın gülü
Gülümüzün yazı geld

              11
Çoktur isyanım, kusurum her zaman ya Ali
Lezzeti zevki sanadır nimeti celilin ya Ali

Ol habib-i Mustafa al resula nesli pak
Gel gönül olma bu demden bü haber sana ya Ali

Hatice hem Fatma'nın yüzleri olsun beyan
Hallerinden şerh edeyim ey yüz suyun ya Ali

Lale sünbül gül reyhan giyinmiştir Ahmedi
Rengi gül gün olmuş, Hasan Hüseyin ya Ali

Gerçi Zeynel Abidin'e çeşm-i pürhan eylesen
Sureti çok feyz olur Bakır'ın mizan ya Ali

Câferi'yiz Kâzım Rıza'dır gönlümün müratı bil
Bunların kokusu cennet miski amberi ya Ali

Şah Tâki'nin Nâki'nin yolunda can baş veren
Mest olurlar eli kevser mizandan ya Ali

Askeri Mehdi yolun tuta şahı hemen
Çeşmi dolu huni elidir fesak ya Ali

Ey Yüzübenli biçare Ehli beytin aşkına
On iki gün yası mâtem günde püryan ya Ali

              12
Cihanda yok iken savt ile seda
Çağırdı seyrullah Muhammet Ali
İlim deryasını halk etti huda
Vahdetin bezminde Muhammet Ali

Bir kubbe var idi arşın yüzünde
Açıldı vechin Allah iki gözünde
Nübüvvet, velâyet sağ omuzunda
Şah Hasan, Hüseyin Muhammet Ali

Zeynel'in canına kıldılar ceza
Muhammet Bakır'dan Mümine eza
Cafer-i Kâzım'dan geldi Rıza
Tarikatta sır ede Muhammet Ali

Muhammet Tâki ile Şah Ali Nâki
Asker-i Mehdi'ye bend dilimin bağı
Ondört Masumlardır yüzümün akı
Müminler gönlünde Muhammet Ali

Canım kurban al resulün yoluna
Elim bağlı duram Ali darına
Zebanımız cehennemin narına
Çağır Yüzübenli Muhammet Ali

                   13
Bir mektup yazayım şahlar şahına
Çöl orada olur var seher yeli
Benim selamımı mahlar mahına
Kendi elin ile ver seher yeli

Seni görüp eğer yüzü gülerse
Tomurlanmış çiçeğini verirse
Eğer bu dertliye derman olursa
Çok eğlenip kalma gel seher yeli

Gece gündüz intizarı çekilir
Sırma saçlar ak gerdana dökülür
Zülüfleri mah cemâle dokunur
Tomurcuğu tâze gül seher yeli

                   14
Dostun cemâline âşık olalı
Pervaneler gibi yandırdı beni
Gece gündüz hayaline yeleli
Tatlı diller ile kandırdı beni

Ben aklımca okutaydım heceden
Ay mıdır gün müdür düştü bacadan
Aşam dedim aşamadım yüceden
Şimdi enginlere indirdi beni

Gezer idim şu alemi seraser
Gâhi katip oldum, gâhi irençber
Gâhi vaiz oldum gâhice rehber
Her olur olmaza güldürdü beni


Gâhi sahralarda ederdim seyran
Gâhi nan-ı nimet gâhice ayran
Gâhi konak konak çekerdim sudan
Gâhi kahr-ı cana kondurdu beni

Ezelden nesline ahular hasım
Kimi der kılıçlan, kimi der kesin
Güzel şahtan gelen sühanda neslim
Adular taşından kurtardı beni

O kadar kahraman o kadar koçak
Velilerden yüce hem gönlü alçak
Bu mazlum gedaya yol durdu buncak
Gâhi harman edip savurur beni

Bu dünya kimseye olmuyor bâki
Gah katlime ferman gâhice sâki
Bu Yüzübenli'ye bir bardak rakı
Gâhi meyhaneye sürdürdü beni

                   15
Ben bugün aklıma uydum
Her hâlim sana söyledim
Dert buldum, derman bulmadım
Ol şaha şikayet eyledim

Şikayet eyledim seni
Tut elimi güldür beni
Darılma gel gör hâlimi
Yoksa yine çok mu söyledim

Gelirsin bir gün yüz yüze
İkimiz de omuz omuza
Erenler hak versin bize
Cümleyi dâvet eyledim

Hâkim ettim nebileri
Tanık tuttum velileri
Yiğit isen gel ileri
Bunları hep ben m (i) eyledim

Cümleyi yaratan sensin
Akıl fikir veren sensin
Yüzübenli yalan dersin
Hiç demezsin ben eyledim

              16
Çoktan beri arzumanım var idi
Şükür kısmet oldu şimdi sevdiğim
Gece gündüz ahu zarım nar idi
Şükür kısmat oldu şimdi sevdiğim

Münacat eylerim gâni hudaya
Canım kurban olsun Şah-ı gedaya
Kul olayım kapındaki sadaya
Şükür kısmet oldu şimdi sevdiğim

Acep şad olmaz mı diyen kişi olan
Varıp dergahına yüzünü süren
Bu Yüzübenli'yi dardan kurtaran
Şükür kısmet oldu şimdi sevdiğim

                   17
Elif ba'yı ezber ettim dilime
Beni mest eyledi ol Ali şanım
Sıralı benlerim vardır yüzümde
Şah İbrahim Veli'dendir nişanım

Çeşmi pürhun olmuş gidiyor revan
Âşık ile mest olmuş gâhi hayran
Bu dünya böyledir çarh eder devran
Ben şahın yolunda olan kimseyim

Ağladım her zaman hey kadir ullah
Şahitim şehidan hasbeten illah
Âşıklarda sabır elhamdüllillah
Herdem hak yolundan çıkmaz düşanım

Nefis âdusu beni bağlar zincire
Hükmeder câhile zehir içire
Akçe ile dinin verir içine
Hüseyn-i Kerbelâdır benim bu canım

Gezme deli gönül arz-ı semayı
Âşık olan eder ahd-i vefâyı
Mihrap eyler gökten indiyse eli
Yüzübenli hemen buldum gülşanım

              18
Dinleyin ağalar, size söyleyim,
Ben de şaştım bu karının elinden
Yakam tuttu iki zâlim neyleyim
Ben de şaştım şu karının elinden

Gezmeye giderse eve hiç gelmez
Kötü söz anlamaz, sopadan almaz
Yalvarsan yakarsan haber anlamaz
Ben de şaştım şu karının elinden

Dost bilmez, düşman bilmez dangalak
Darılır da eve gelmez bu salak
Aç mısın, susuz musun demez bu kaltak
Ben de şaştım bu karının elinden

Yüzlerine kara çalar ışılar,
Küşne yemiş öküz gibi fışılar
Edepsizdir, ne yapayım komşular
Ben de şaştım şu karının elinden.

Sabahtan kalkar da ilenir anca,
Evinin zibili eker bir yonca
Ya bir martin gerek, ya bir tabanca
Ben de şaştım şu karının elinden.

Yüzübenli'm sopa aldım destime,
Haber ettim yarenime dostuma
Az kaldı ki odlar koya postuma
Ben de şaştım şu karının elinden.
                   19
Gönlüm sen giryan olmaya
Adu dilinden dilinden
Çeşmi- i pür hun şad olmaya
Bahar selinden selinden

İftirayı çok ederler
Fırsatını gözetirler
Sana bu zulmü ederler
Mervan belinden belinden

Durmaz aleyhinde gezer
Şeytan gibi kuyu kazar
Cehennem onlardan bezer
İblis kulundan kulundan

Bu dünyada yok rahatlık
Çok olur hayırda mertlik
Şehavet olur cennetlik
Haset dilinden dilinden

Yüzübenli söyler geçer
Sıratta mizandan uçar
Dost elinden bâde içer
Kevser gölünden gölünden

              20
İmam Hüseyin'i candan sevenler
Akar ab-ı revan sellerin senin
Varıp dergahına yüzün sürenler
Okur sim el metan dillerin senin

Benden selam olsun Behlüldivane
Hamdül metalı seyidel gane
Arzeylerim lütf eylesin bu cane
Rahmetin güzeller kulların senin

Haymagahda hasret kalan toyuna
Al kırmızı kına yakmış eline
İmam Hasan pazvand takmış koluna
Varınca bükülür bellerin senin

Alekber'i görün boynu eğri mi?
Alasker'in üflendiği doğru mu
Yetmiş üç şehid ondan ayrı mı
Ayırma perişan hallerin senin

Zeyneb Gülsüm'ün haline ağla
Sakine için ciğerin dağla
Muharrem ayında kareler bağla
Dağlasın yüzüne tellerin senin

Cehd eyle her zaman kervana katıl
Şehitler uğruna pazarda satıl
Aşkın kürresinde fitil ol fitil
Şevk vurur kalbine küllerin senin

Yüzübenli masumların hallerin
Hidayet kurandır şirin dillerin
Çeşmi revan akıt gitsin sellerin
Kevser şarabıdır balların senin

              21
Bir yavru yolladım gurbet ellere
Telli turna gibi uçup gidersin
Elim ile ittim seni sellere
Coşkun sular gibi geçip gidersin

Bundan böyle görmez oldu gözümüz
Daha senden başka yoktur kızımız
Tâ ezelden yaralıdır özümüz
Bu dertli sinemi açıp gidersin

Çağlar gözüm yaşı, gönlüm firkatlı
Ağzı şeker ballı, dilleri tatlı
Bahçesi çiçekli, çimenli oltu
Lâle, gül, reyhanı seçip gidersin

Boyu selvi tuba küçük yaşların
Mâhi tab cemâlin kalem kaşların
Siyah ebruların, sırma saçların
Ak göksün üstüne saçıp gidersin

Şimden geri bu gönlümüz harabe
Kalmadı takatim düştüm turaba
Bizi mest eyledi aşkın şaraba
Doldurmuş bâdeyi içip gidersin

İnci mercan gibi dürdane dişli
Herkese baksana eşli yoldaşlı
Sana kötü söyler, derler "Mamaşlı"
Akşam günü gibi aşar gidersin

Yüzünün nurudur Zühre yıldızı
Hasret-i ateşin yandırdı bizi
Unutma babanı gel bazı bazı
Abbas Yüzübenli geçip gidersin.

              22
İnsanoğlu şu faniye gelmişsin
Şöyle bir ev yap ki varıp düşersin
Ahret için tedarikin görsene
Cehenneme bin bir pare düşersin

O zaman imdada kimseler gelmez
Gelip zebaninin elinden almaz
İstersin bin günah aynine gelmez
Bullamaz başına çare düşersin

Fırsat verme nefsin elinde bırak
Ahiri kendine eyle bir burak
Önünde kıl köprü gayetten ırak
Katran kuyusunu kare düşersin

Yetmiş iki bin yıl orda yatırsın
Helal haram demez alıp yutarsın
Eline geçeni dup dup atarsın
Birçok cezan ile zara düşersin

Oğlun kızın için eyleme teşvişi
Can gözünü açıp olma meşvişi
Aşkın gövdesinde pervane olasın
Yoksa cehennemde nara düşersin

Arif ol öğüdün kendi başına
Doğru söyle yarenine eşine
Bir gün felek ağu katar aşına
Bir gün olur sen ol dara düşersin

Hazır eyle kefenini bezini
Eksik etme niyazını nazını
Şahini katarından keser izini
Yüzübenli alişana düşersin

              23
Felek beni gamlı yaslı bırakma
Kabulet muradım yol açık olsun
Aşayım gideyim yüce belleri
Kısmetim yol ile nan açık olsun

Her neki verirsem aşkına verem
Cennet bahçesinin gülünü derem
Helalinden versen eyleme haram
Kuzu kurban para pul açık olsun

Senden başkasına meylim veremem
Fizar eyle bereket haramı yemem
Dehani lebinden içüben kanam
Aç bazı gerdanı kol açık olsun

Yüz sürüp toprağın eyleyim tavaf
Ölürsem gam değil demezler of of
Kerbelâ çölümde mekânı tavaf
Menekşe kokulu gül senin olsun

Fırsat vermez bize nefsin adusu
Bizar kıldı bizi elin dedi kodusu
Nene lâzım büyük küçük geydisi
Yüzübenli hemen yel açık olsun

              24
Beldemiz kutubu Sivas valisi,
Gördük cemâlini seyranımız var
Tanrının sevdiği en tatlı kulu,
Önümüzde delil bürhanımız var.

Hak sana vermesin gam ile keder
Mahitab cemâlin, zübbanın şeker
Bu iyiliği etmez pederle mader
Hayır dua için zubhanımız var.

Dokuz yüz elli altı tarih konuldu
Haziran on beşte karar verildi
Bir ekimde her işleri görüldü
Beş ekimde güzel törenimiz var.

Mektebimiz bitti kalmadı zoru
Bozulan çeşmeye gönderdin boru
Tel demir gönderdin yaptırdın köprü
Üstünden geçmeye kervanımız var.

Vilayetim Sivas, Kangal kazamız
Hamd olsun barıya yoktur nizamız
Murad alsın oğul ile kızımız
Hatadan saklayan sübhanımız var.

Başmüdür, müfettiş, beyler, paşalar
Kale-yi hisara döndü köşeler
Şimdi bu devirde bulduk neşeler
Etrafa set çeken sultanımız var.

Köyümüz Soğukpınar, diğeri Mamaş
Söyleriz merdane, değiliz kalleş
Sen okula koydun harc ile bir taş
Bu nimete birçok şükranımız var.

Adım Abbas, Yüzübenli soyadım,
Çoktur diyeceğim bu kadar dedim,
Bir gece kalmadın hep olduk nâdim
Ol gâni hudaya kurbanımız var.

                   25
Yine bahar geldi bulanık sular
Özün hâke vurmuş çağlayıp gider
Yüce sada ile asuman arzular
Sızılar yürekten inleyip gider

Bitmiş menekşesi gülü nergizi
Yeşil çimen sefa verir hergizi
İsteyenin muradına bir kişi
Nice bendi pınar bağlayıp gider

Eridi dağların karı eridi
Al kırmızı çiçekleri yeridi
Lâle sünbül çiçekleri yürüdü
Hub kokulu merhem bağlayıp gider

Ötüşür bülbüller baharın çağı
Açıldı bahçeler bostanın bağı
Cana hayat verir taze gül yağı
Açar mahi taban yarılıp gider

Yüzübenli her an yarin arzular
Ah eyleyip yareleri sızılar
Anadan ayrılan emlik kuzular
Dilde destan etmiş söyleyip gezer

                   26
Şu fani dünyada gâfil gezenler
Zerrece yok imiş başında eser
Beyhude işleri sevip yazanlar
Doğsun sölersem her dem küser

Aradım bulamadım kanımda kan yaş
Sanki birbiriyle olurlar kardaş
Var mıdır cihanda hayırlı bir baş
Çok cennet ister nardadır ekser

Her küsülü kendin bilir saf eyle
Tuttuğu işlerin çoğu nafile
Kimi mal kazanır bin bela ile
Değer bir rüzgar kökünü keser

Validen seninle eylemez azaç
Hem dahil mihriban evledi kıskanç
Derler bu gidişle oluruz miraç
Hiç demezler hakkı eyledik hasar

Yeter Yüzübenli öğüdün yeter
Uzak ol cahilden sen olma beter
Şahı zikr eyle sevabın artar
Firdevs-i âlâda olasın beşer

                   27
Nasıl methdeyim sevdiğim seni
Boyun selvilerin dalına benzer
Alnında yazılı şems-i kameri
Firdevs-i âlânın gülüne benzer

Zahir batın hemen seninle olur
Şeriat tarikat marifet bulur
Bilmeyen beyhude bundan ne alır
Hakikat cennetin yoluna benzer

Hiç seda görmedim senin sesinden
Analar kuzuya meler göğsünden
Dudu kumru gibi can kafesinden
Dillerin meleğin diline benzer

Rahmetin çoktur mürvet kânisin
İhlas ile her âlemde âlâsın
Bu Yüzübenli'ye muin olasın
Şekâvetin iman gülüne benzer
                   28
Bir haber alayım seher yelinden
Ela gözlü kaşı keman nerdedir
İnciler takayım zülfün teline
Siyah saçlım mâh-i taban nasıldır

Kalmadı takatım kaldım yollarda
Uçan kuşlar ile akan sellerde
Bir selamın gönder gurbet ellerde
Garip bülbül gibi hâlin nasıldır?

Emlik kuzu gibi büyüttüm seni
Beşiğin salladım uyuttum seni
Hısım akrabanı unutma beni
Ellerin yanında halin nasıldır?

Taze fidan gibi orta boyuludur
Esbir madelindir güzel huyludur
Aslı nesli tahir imam soyludur
Ahü hayran usul boylu nasıldır

Abbas Yüzübenli benim soyadım
Aşkına düştüm, pervane oldum
Söyle gel hâlini artıyor derdim
Gönder selamını canım nasıldır?
                   29
Bütün kâinata çarh eden eflâk
Be ile bismillah var değil midir
Du cihan sultanı levlaka levlâk
Hak Muhammet Ali bir değil midir

Hatice Fatıma Hasan Hüseyin
Zelnel Bakır'dır bunların soyun
Cafer-i Sadık'tan ilmi okuyun
Kasım Musa Rıza er değil midir

Muhammet Tâki'ye özümüz bağlı
Şah Ali Nâki'ye ciğerim dağlı
On iki imama demişiz beli
Münkir münafıklar kör değil midir

Hasan'ül Askeri'ye varıp ulaşan
Muhammet Mehdi'nin izine düşen
On dört masum ile sevip sevişen
Müminler gönlünde sır değil midir

Evlad-ı resulün daim hak bilen
Bunların yolunda tecella kılan
Bu Yüzübenli'ye niyaz bend olan
Her eşyada mevcut pir değil midir
                   30
Kış geçüben yaz ayları gelince
Al çiçekli bağlarımız açılır
Lâle sümbül gül destesi bitince
O zamanda genç yiğitler seçilir

Ağustosta erdi bahar kemâle
Güz gelince beyaz düşer cemâle
Kara kışta mahluk erer zevâle
Hayredersen kıl köprüden geçilir

Mümin olan her şeylerin düzeltir
Deve gibi katarını gözetir
Tevhid-i zikreden ömrün uzatır
Anda cennet kapıları açılır

Sofuluk divanı dava edenler
Hata günah edip yola gidenler
Gece gündüzde hile edenler
Zannederler iyi kevser içilir

Yüzübenli hakka çevir yüzünü
Hilesiz hurdasız söyle sözünü
Düzenli çulhada doku bezini
Ahirette hülle donu biçilir.

              31
Çoktan beri arzederim görmeyi
Gelip hatırımı sor yavaş yavaş
Hasret kaldım güllerini dermeye
Bir saat karşımda dur yavaş yavaş

Ben de sizi sorduydum el gibi
Yaz bahar ayında akan sel gibi
Al yanakta taze açmış gül gibi
Açar mahi taban gül yavaş yavaş

Baharın ötüşür turnalar kazlar
Oynaşır yiğitler, gelinler kızlar
Sinemde yaram var, derinden  sızlar
Kendi elinle merhem çal yavaş yavaş

Yaylasında mor menekşe bitmiş mi
Hele sorun dost köyüne gitmiş mi
Başındaki peçesini atmış mı
Bağlasın yüzüne tül yavaş yavaş

Yüzübenli'm bu sözleri duyarsın
Gelip cenazemde suyum koyarsın
Kendi elinle mezarımı kazarsın
Ser kara toprağı ver yavaş yavaş

                   32
Niyazımız budur bari hudaya
Muhammet Mustafa Ali gel yetiş
Hatice Fatıma hulki Rıza'ya
Hüseyni Kerbelâ Ali gel yetiş

Zeynel-i Bakır'a kıldılar ceza
Cafer-i Sadık'tan İmam-ı Rıza
Tâki Naki deva dertlerimize
Askeri Mehdi Veli gel yetiş

On dört masum pak ile eyleyen hicret
Onyedi kemerbest farz-ı kıyafet
Yedi farz burcumuz dahi üç sünnet
Yüzübenli şahım veli gel yetiş
                   33
Gönül kalk gidelim aşk ellerine
Muradın yar ise Hüseyn'e doğru
Çeşmin kan ağlasın dost sorar seni
Muradın yar ise Hüseyn'e doğru

Müminlerin canı canan içinde
Can bülbülü öter gülşen içinde
Seri başı vergel, meydan içinde
Muradın yar ise Hüseyn'e doğru

İkrar ver pirine bağlasın belin
Dest eyle temenna tesbih et dilin
Ferağım hicranım, mâlumdur hâlim
Muradın var ise Hüseyn'e doğru

Hızır İlyas bize kılavuz ola
Korkulu yerlerde hem yoldaş ola
Celâl Abbas her dem hâlinden bile
Muradın var ise Hüseyn'e doğru

Bu aşkın esiri eylemiş leyla
Ne güzel yaratmış mecnunu mevla
Bil Yüzübenli atanı böyle
Muradın yar ise Hüseyn'e doğru
                   34
Adem olup bu cihana gelmişem
Hu Allah çağırır gel deyu deyu
Girdim bahçesine seyran eyledim
Gördüm cemâlini nur deyu deyu

Bir şehir yaptırmış kapısı bin bir
İçinde oturan bir güzel erdir
Kendisi görünmez sadası sırdır
Marifetle girip gör deyu deyu

Arı gibi her çiçekten alırlar
Onun damızlığın kande bulurlar
Kudret mayasından nasip alırlar
Cümlesi un eder bal deyu deyu

Kimisi hocadır kimisi kâtip
Kimisi ustazdır kimisi hatip
Kimisi dünyaya olmuştur kutup
Onlar da çağırır sır deyu deyu

Yüzübenli bu mânâya eresin
Ağlayanın gözyaşını silesin
Gelip bunda hakikate varasın
Mürşidin darına dur deyu deyu

              35
İlm-i hakikattan aldık dersimiz
Ol İmam Cafer'in yolcusuyuz biz
Vahdetin bezminde beli demişiz
Günde yetmiş defa hacıyız biz

Gel sen inat etme bu yolda kardaş
Kılma bu davayı sonu olur boş
Ehlibeyt uğrunda olma gel kalleş
Şehitler şahının falıcısıyız biz

Sofu sücut etme toprağa taşa
Bin kurban eylesen alaman neşe
Hüseyin aşkına bağlan bir başa
Hakikat yolunun yolcusuyuz biz

Aşk atına biner her dem koşarız
Kış gününde nice belden aşarız
Zemheride lâlü nergiz toplarız

Yüzübenli aşk atının nalcısıyız biz

1 yorum: