1.
Seferberlik Var
Zaptiyeler köye gelip bilgi verdiklerinde köyün gençleri mutlu bir gün
yaşıyordu. Köyde kolluk güçlerine “Asae” adı verilirdi.
Muhtar düşünceli biçimde ağır adımlarla köyün üst başına doğru
yürürken ilkgençlık yıllarını yaşayan gençlerin neşe içinde aşık oynadıklarını
gördü. Koca bir daire üzerinde ortaya dizilmiş sıra sıra aşıkları çemberin
dışına çıkarıp o aşığa sahip olmak için birbiri ile yarışıyorlardı. Oyunun
büyüsüne kendini kaptırmış gençler muhtarın dalgınlığını farkında bile
değillerdi. Muhtar uzaktan kendilerini selamlayınca onun geçtiğinin ayrımına
vardılar.
“Şeytanınız gür ola!”
Bundan sonra toplanıp kendilerine bir çekidüzen veme gereği,
duydular.
“Kusura bakma Ali Kâhya, geldiğini bilemedik.”
Geleneğe göre büyüklerin yolu kesilmez, yaşça büyük biri
geçerken beklenir, böylece saygı gösterilmiş olurdu.
Muhtar hazin bir gülücükle ağzında sözü incelterek karşılık
verdi:
“Bir daha bugünleri bulamazsınız!”
Bu arada gözü, merakla oyunu seyreden yaşı daha ilerice Tokuş
Ali’ye takıldı:
“Sana da iyi seyirler Ali Ağa!”
Muhtarın düşünceli hali ve imalı sözleri tümünün dikkatini
çekti. Ama Muhtar, gençlerin merakla seslendikleri “Niye?” sorusuna yanıt
vermeksizin uzaklaştı. O, uğursuz haberi duyurmak üzere köyün büyüğü Ali
Efendi’nin yanına gidiyordu.
Köyde gün, saat gibi zaman dilimlerini gösteren araç
yoktu, ama bu ılık güz günün ne günü
olduğunu tüm köylü çok iyi biliyordu. O gün, koç katımı günüydü ve 30
Teşrinievvel 1330’u, karşılıyordu ki, 12 Kasım 1914 tarihiydi.
Köyde her yıl 12 Kasımda koç katımı şenlikleri yapılırdı.
Koyunlara koç katımı belli bir törenle olur. Günlerce özlem
içinde bekleyen bir hayvan türünün iki cinsi birbirine böyle bir törenden sonra
kavuşurdu..
Koç katımı zamanında olmazsa koyunlar zamansız kuzulayacak,
köylünün başına sorun oluyordu. Sözgelimi, kara kışta doğan kuzuların
beslenmesi, büyütülmesi böyle bir sorundu. Tek tük olan bu erken kuzular için
ağılda özel bir yer ayrılır, öbür hayvanlardan korunurdu. Çok kez büyük
sepetlerin altında gizlenirdi. Kuzuya özel ot asılır, doğadakine benzeyen bu
otla kuzu, doğa koşullarına alıştırılırdı.
Koç katımı şenliği için gün öncesinden çörekler, katmerler
hazırlanırdı. Çerez, kuru yemiş alınır, bunlar sinilere yerleştirilir, koçlar
süslenir, beyaz yünleri üzerine türlü boyalarla kalın çizgiler çizilirdi.
Şenliğe daha çok kadınlar ve çocuklar katılırlardı. Kadınlar
kızlar sandıklarda saklanan en güzel giysilerini giyerler, önlerine renkli
boyalarla süslü koçları katarlar sevinç içinde köyün üst başında bekleyen
sürüye doğru yürürlerdi. Kızlar üç etekli kutnu giysiler içinde alımlı biçimde
yürürlerdi. Çok kez kızların ellerine kına yakarlardı. Kadın, kız ve
çocuklardan oluşan topluluk koyun sürüsünün beklediği koyun yatağına doğru
ilerlerken küçük çocukların kıvrım kıvrım boynuzlu koca koçlara bindirildiği
olurdu. Bu iş uğurlu sayılır, koyunun erkek kuzulaması için erkek çocuklar,
dişi kuzulaması için kız çocuklar koçlara bindirilirdi. Tören de bir tür
bayramdı. Orada küsülüler barışır, dargınlar birbirini bağışlardı. Toplum
kaynaşır, birliktelik bilinci toplumu kucaklardı. Böyle bir hava içinde
topluluk çobanın yanına varır, çobana:
“Hayırlı olsun, çoban ağa. Koçlar murat aldı.” derler,
koçların cinsel özlem içinde koyunlara akın edip sevişöelerini ilgi ile
izlerlerdi.
Genç kızlar oyun tutarlar, türkü söylerler. Evde pişirilmiş
çörekler, katmerler yenir, çerezler dağıtılırdı.
O gün de böyle bir şenlik yaşanıyordu. Genç kızlar günün
mutluluğunu yaşamak için semah dönmek istediler. Semahın sözleri törenle
örtüşüyordu. Köyün en alımlı kızı Zeynep semahın önüne düştü. Topluca semahın
sözlerini söyleyerek dönmeye başladılar:
İndik
devah ettik Koçu Baba’yı
Bugün
yaylımdadır geliyor koçlar
Mübarek
cemale seyran eyledik
Bugün
yaylımdadır geliyor koçlar
Biri
beyaz ama üçü kırmızı
Onlar da
seçiyor baharı, yazı
Aynı
Zülfikar’a benzer boynuzu
Bugün
yaylımdadır geliyor koçlar
Derviş
Ali’m gel çekelim yasları
Er,
evliya söyler bu nefesleri,
Dört
kitaptan beyan eder sesleri,
Bugün
yaylımdadır geliyor koçlar!
Semah yeni bitmişti ve genç kızlar ikinci bir oyuna
hazırlanıyorlardı ki, kara haber ulaştı.
“Seferberlik çıkmış.”
Ortalığı bir yas havası sardı. “Seferberlik” sözünün ne
anlama geldiğini hemen herkes çok iyi biliyordu. Bu bütün yetişkin erkeklerin
askere alınması, askere alınma ise dönüşü bilinmeyen bir mağaraya girme
demekti. Bu yüzden köyde “Askere gidenin parası pul, karısı dul olur.” sözü
kullanılırdı.
Yaşlıların gözünde yaşlar süzülmeye başladı. Genç kızları bir
hüzün sardı. Haberin doğru olup olmadığı söylentileri tartışılmaya başlandı.
Neler olacağı yorumları birbirini izledi. Kimi oğlunun kimi eşinin, kimi göz
koyduğu gencin askere alınacağını düşünüyor “Vay başımıza gelenler!” diye
ağlaşıyorlardı.
Aynı zaman diliminde Muhtar Ali Kâhya, Ali Efendinin büyük
evlikte bir topçul üzerine oturmuş, sakalı yarı beline dek uzun Ali Afendi ile
durum değerlendiriyordu. Biraz önce köye gelen kolluk gücü, seferberlik
kararını bildirmişti. Buna göre köyde birtakım işlemler yapılması gerekiyordu.
“Acı haber tez duyulur.” atasözünde olduğu gibi, bir anda
köyünde seferberlik çıktığı haberi yayıldı. Köylü birer ikişer Muhtarın ziyaret
ettiği Ali Efendigilin evliğe gelmeye başladı.
“Savaş” anlamına gelen seferberlik sözünün ne demek olduğunu
bu insanlardan iyi bilen belki de az bulunurdu. Yıllardır bu sözcüğün
çevresinde dönen olaylar içinde kavruluyor, onun koşullarında soylarını sürdürüyordu.
Soyunu sürdürme temel içgüdüsünün ayrımında bile değillerdi..
Ali Efendi, kendisinden görüş bekleyen karşısındaki Muhtarın
gözlerine bakarak söze girdi:
“Bu bir tufan muhtar. Bundan kurtuluş yok. Kaç kez böyle
durumlarla karşılaştık. Şimdi de bununla yüz yüzeyiz. İki oğlumun ikisi de şu
an askerde. Biliyorsun, hele Kurt Veli’yi daha on dokuz yaşını doldurmadan
askere aldılar. Zaten belliydi bir seferberlik çıkacağı. Tufandan elimizde ne
kalırsa ona şükür edeceğiz. Veli askere gitmeden önce şuraya bir söğüt fidanı
dikti. Dönmezsem size hatıra kalsın.” dedi.
Muhtarın Ali Efendi’yi ziyareti boşuna değildi. Ali Efendinin
temsil ettiği “Kurt Ocağı”nın çevrede saygın bir yeri vardı. Ocağın soykökü
söylencelerle örülüydü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder