Yayında Olan Eserlerim

25 Kasım 2017 Cumartesi

Söğüdün Gölgesinde 1

1.
Seferberlik Var
Zaptiyeler köye gelip bilgi verdiklerinde köyün gençleri mutlu bir gün yaşıyordu. Köyde kolluk güçlerine “Asae” adı verilirdi.
Muhtar düşünceli biçimde ağır adımlarla köyün üst başına doğru yürürken ilkgençlık yıllarını yaşayan gençlerin neşe içinde aşık oynadıklarını gördü. Koca bir daire üzerinde ortaya dizilmiş sıra sıra aşıkları çemberin dışına çıkarıp o aşığa sahip olmak için birbiri ile yarışıyorlardı. Oyunun büyüsüne kendini kaptırmış gençler muhtarın dalgınlığını farkında bile değillerdi. Muhtar uzaktan kendilerini selamlayınca onun geçtiğinin ayrımına vardılar.
“Şeytanınız gür ola!”
Bundan sonra toplanıp kendilerine bir çekidüzen veme gereği, duydular.
“Kusura bakma Ali Kâhya, geldiğini bilemedik.”
Geleneğe göre büyüklerin yolu kesilmez, yaşça büyük biri geçerken beklenir, böylece saygı gösterilmiş olurdu.
Muhtar hazin bir gülücükle ağzında sözü incelterek karşılık verdi:
“Bir daha bugünleri bulamazsınız!”
Bu arada gözü, merakla oyunu seyreden yaşı daha ilerice Tokuş Ali’ye takıldı:
“Sana da iyi seyirler Ali Ağa!”
Muhtarın düşünceli hali ve imalı sözleri tümünün dikkatini çekti. Ama Muhtar, gençlerin merakla seslendikleri “Niye?” sorusuna yanıt vermeksizin uzaklaştı. O, uğursuz haberi duyurmak üzere köyün büyüğü Ali Efendi’nin yanına gidiyordu.
Köyde gün, saat gibi zaman dilimlerini gösteren araç yoktu,  ama bu ılık güz günün ne günü olduğunu tüm köylü çok iyi biliyordu. O gün, koç katımı günüydü ve 30 Teşrinievvel 1330’u, karşılıyordu ki, 12 Kasım 1914 tarihiydi.
Köyde her yıl 12 Kasımda koç katımı şenlikleri yapılırdı.
Koyunlara koç katımı belli bir törenle olur. Günlerce özlem içinde bekleyen bir hayvan türünün iki cinsi birbirine böyle bir törenden sonra kavuşurdu..
Koç katımı zamanında olmazsa koyunlar zamansız kuzulayacak, köylünün başına sorun oluyordu. Sözgelimi, kara kışta doğan kuzuların beslenmesi, büyütülmesi böyle bir sorundu. Tek tük olan bu erken kuzular için ağılda özel bir yer ayrılır, öbür hayvanlardan korunurdu. Çok kez büyük sepetlerin altında gizlenirdi. Kuzuya özel ot asılır, doğadakine benzeyen bu otla kuzu, doğa koşullarına alıştırılırdı.
Koç katımı şenliği için gün öncesinden çörekler, katmerler hazırlanırdı. Çerez, kuru yemiş alınır, bunlar sinilere yerleştirilir, koçlar süslenir, beyaz yünleri üzerine türlü boyalarla kalın çizgiler çizilirdi.
Şenliğe daha çok kadınlar ve çocuklar katılırlardı. Kadınlar kızlar sandıklarda saklanan en güzel giysilerini giyerler, önlerine renkli boyalarla süslü koçları katarlar sevinç içinde köyün üst başında bekleyen sürüye doğru yürürlerdi. Kızlar üç etekli kutnu giysiler içinde alımlı biçimde yürürlerdi. Çok kez kızların ellerine kına yakarlardı. Kadın, kız ve çocuklardan oluşan topluluk koyun sürüsünün beklediği koyun yatağına doğru ilerlerken küçük çocukların kıvrım kıvrım boynuzlu koca koçlara bindirildiği olurdu. Bu iş uğurlu sayılır, koyunun erkek kuzulaması için erkek çocuklar, dişi kuzulaması için kız çocuklar koçlara bindirilirdi. Tören de bir tür bayramdı. Orada küsülüler barışır, dargınlar birbirini bağışlardı. Toplum kaynaşır, birliktelik bilinci toplumu kucaklardı. Böyle bir hava içinde topluluk çobanın yanına varır, çobana:
“Hayırlı olsun, çoban ağa. Koçlar murat aldı.” derler, koçların cinsel özlem içinde koyunlara akın edip sevişöelerini ilgi ile izlerlerdi.
Genç kızlar oyun tutarlar, türkü söylerler. Evde pişirilmiş çörekler, katmerler yenir, çerezler dağıtılırdı.
O gün de böyle bir şenlik yaşanıyordu. Genç kızlar günün mutluluğunu yaşamak için semah dönmek istediler. Semahın sözleri törenle örtüşüyordu. Köyün en alımlı kızı Zeynep semahın önüne düştü. Topluca semahın sözlerini söyleyerek dönmeye başladılar:

İndik devah ettik Koçu Baba’yı
Bugün yaylımdadır geliyor koçlar
Mübarek cemale seyran eyledik
Bugün yaylımdadır geliyor koçlar

Biri beyaz ama üçü kırmızı
Onlar da seçiyor baharı, yazı
Aynı Zülfikar’a benzer boynuzu
Bugün yaylımdadır geliyor koçlar

Derviş Ali’m gel çekelim yasları
Er, evliya söyler bu nefesleri,
Dört kitaptan beyan eder sesleri,
Bugün yaylımdadır geliyor koçlar!

Semah yeni bitmişti ve genç kızlar ikinci bir oyuna hazırlanıyorlardı ki, kara haber ulaştı.
“Seferberlik çıkmış.”
Ortalığı bir yas havası sardı. “Seferberlik” sözünün ne anlama geldiğini hemen herkes çok iyi biliyordu. Bu bütün yetişkin erkeklerin askere alınması, askere alınma ise dönüşü bilinmeyen bir mağaraya girme demekti. Bu yüzden köyde “Askere gidenin parası pul, karısı dul olur.” sözü kullanılırdı.
Yaşlıların gözünde yaşlar süzülmeye başladı. Genç kızları bir hüzün sardı. Haberin doğru olup olmadığı söylentileri tartışılmaya başlandı. Neler olacağı yorumları birbirini izledi. Kimi oğlunun kimi eşinin, kimi göz koyduğu gencin askere alınacağını düşünüyor “Vay başımıza gelenler!” diye ağlaşıyorlardı.
Aynı zaman diliminde Muhtar Ali Kâhya, Ali Efendinin büyük evlikte bir topçul üzerine oturmuş, sakalı yarı beline dek uzun Ali Afendi ile durum değerlendiriyordu. Biraz önce köye gelen kolluk gücü, seferberlik kararını bildirmişti. Buna göre köyde birtakım işlemler yapılması gerekiyordu.
“Acı haber tez duyulur.” atasözünde olduğu gibi, bir anda köyünde seferberlik çıktığı haberi yayıldı. Köylü birer ikişer Muhtarın ziyaret ettiği Ali Efendigilin evliğe gelmeye başladı.
“Savaş” anlamına gelen seferberlik sözünün ne demek olduğunu bu insanlardan iyi bilen belki de az bulunurdu. Yıllardır bu sözcüğün çevresinde dönen olaylar içinde kavruluyor, onun koşullarında soylarını sürdürüyordu. Soyunu sürdürme temel içgüdüsünün ayrımında bile değillerdi..
Ali Efendi, kendisinden görüş bekleyen karşısındaki Muhtarın gözlerine bakarak söze girdi:
“Bu bir tufan muhtar. Bundan kurtuluş yok. Kaç kez böyle durumlarla karşılaştık. Şimdi de bununla yüz yüzeyiz. İki oğlumun ikisi de şu an askerde. Biliyorsun, hele Kurt Veli’yi daha on dokuz yaşını doldurmadan askere aldılar. Zaten belliydi bir seferberlik çıkacağı. Tufandan elimizde ne kalırsa ona şükür edeceğiz. Veli askere gitmeden önce şuraya bir söğüt fidanı dikti. Dönmezsem size hatıra kalsın.” dedi.
Muhtarın Ali Efendi’yi ziyareti boşuna değildi. Ali Efendinin temsil ettiği “Kurt Ocağı”nın çevrede saygın bir yeri vardı. Ocağın soykökü söylencelerle örülüydü







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder